Beethoven gibi dinozorlar glass gibi yükselen değerler

v& NıSÄL& ßana…

öjâu-uaau.- ı

YORUM

ııısrrııoııaıı @ini ıııııozoııııııı
GLASS amı YIIKSELEN DEGEBLEB

ibrahim Tatlıses’in yığma inşaattan kaçıp
ayağına kundura giydiğinin ya üçüncü, ya dördüncu ayıydı. Konzertmeister dostum Şamil
Agurfla arabasının tamirine gitmiştik.

Dün gibi hatırlıyorum, usta yoktu, arabanııı altına çırak girdi, haldır-huldur çalışmayrı başladı. Saatine baktı Şamil… Tamirat faslı
çeyrek saat alır, torpido gözünden çıkardığı
kaseti teybe koydu. Bach’ın Die Kunst der Fuge’sini…

Arabanın altındaki hamarat hareketler durdu 0 an…

Beş dakika,0n dakikaseyrek saat, arabanın
altındaki çırak hâlâ hareketsiz… Ben merak ettim, “Çocuğa bir şey mi oldu?” diye… Şamil
telaşlandı, “Operadaki orkestralı provayı kaçıracağım!” diye…

Sonunda dayanamadı Şamil… Eğildi, kıpırdamadan öylece yatan çırağı dürttü, “Elini çabuk tut oğlum, işimiz var. Alt tarafı iki vida
sıkıştıracaksın…” dedi.

Çırağın boğuk sesi geldi aşağıdan… “Abi,
gözünü yiyiim, şu kaseti değiştir. Ritmimi bozuyor…”

Şamil gülmeye başladı, “Ne istersin?” diye
sordu.

“Ayağında Kundura…” dedi çırak, “Ama,
sende nasıl olsa yoktur, ben bir koşu gider getiririm…”

“Bikoşu” gitti getirdi, İb0`nun Pavar0tti’ye özendiğinde detone olan yanık tenor sesini
ilk defa duydum, türkünün sözlerini de bugüne kadar hiç unutmadım.

. 71 yağmda kundura
yar gelir duru dura
ölürem ben ölürem oy
genç ömrümü çürüıtum
göğsüme vura vura
ölürem ben ölürem oy
eski yar şöyle dursun
can kurban yeni yara
ölürem ben ölurem ay
Aradan yıllar geçti, Playmen’in birinci kuruluş yıldönümü için yolumuz Maksim’e, misafir dağılımında masamıza İbrahim Tatlıses
düştü. Normalde çok gevezeyimdir ben…
Ama, biri anlamlı konuştu mu, söz sırasını
devretmeyi, susmayı bilirim.

O gece İbrahim Tatlıses konuştu, masadakiler dinledi. *

Soruyu Doğan Hızlan sormuştu galiba…
“Türkiye’de niye tenor ses çıkmaz?”

“Anadolu’da tenor ses çoktur babo…” demişti Tatlıses, “Ama, delikanlı konservatuvara, operaya başvurur, sesi beğenilir, ‘Yarın gel,
TIIPO 14


/
,

‘ ı
başla’ denir. Evde biraz prova yapmak ister,

babasından zılgıt yer: ‘Ne ulan o? Burulmuş
teke gibi cırlayıp durma… Nonoş musun nesin? Ertesi gün dinlersin, bas-bariton olmuş bizim o tenor… Ondan sonra bir boka yaramaz…”

Doğruya ne denir? Güldüydük.

İkinci soru masadaki hanımlardan birinindi. “En çok hangi sanatçıyı beğenirsiniz?”

Hiç duraklamadan, “Hele babo, Beethoven’e vurgunumdur!” demişti Tatlıses…

Şaşkınlığın getirdiği sessizliği ilk bozan bendim. ”Niye?”

“Adama baksana be babo! Oturmuş, o Dokuzuncu Senfoni’sini yazmak için yedi yıl uğraşmış… Yüz elli yıldır hâlâ onu çalıyorlar,
tek parçaya talim ediyor. Bizde öyle mi? Ayağında Kundura’yı ilk söylediydim, kasetçi arkadaşlar sağolsunlar, ertesi hafta, ‘Bu bayatladı, yenisini yap’ dediler. Eskimek bilmiyor
mübarek adam…”

Tempo’nun iç sayfalarındaki bizim arkadaşlar, “Kahrolsun yaşlı dinozorlar! Bütün iktidar gençlere!” makamından çalmaya başlayınca, yıllar öncesine, İbrahim Tatlıses’in söylediklerine gitti aklım…

Başka şeylere de gitti.

Meselâ, vurmalı-öttürmeli çalgılara kuviıeı,
`mehter marşının Rusça’sını yapan Şosıakoviç’i
yıllar sonra kimin hatırlayacağını, yine meselâ, minimal müzik, minimum dekor, maksi
mum eforla “icra-i zenaat” eden Glass’ın adını ‘
bugün bile kaç kişinin bildiğini düşündüm…

Sonra “türdeş” dinozorlara gitti aklım…
Ettikleri cafcaflı isyan laflarıyla değil, yaptıkları işlerle yüzlerce yıldır yaşayan, daha yüzlerce yıl da yaşayacak olan Mozart, Beethoven, Bach gibi dinozorlara…

İbrahim Tatlıses’in yıllar önceki lâfından
devşirmeyle, “Ben dinozorlara vurgunum arkadaş! Maçası sıkan, gücü yeten elimizden alsın, bütün iktidar gökten zembille inmemiş dinozorlara!

SIFIBBI IIUGANIN

,t,

TURGUT ÖZAL
(Mesut Yılmaz’ı riddiye aldıysa za,,
lama hatası yaptığı için) …………. ._

MESUT YILMAZ (Ciddi mi yapıyor’ O]
mı dönüyor, anlaşılamadığı için)._,_d

ERDAL İNÖNÜ (Onca iş dururken_ ca
ra takıldığı için) …………… .. Fqpü

İSMET sszciu (rerorıe mücadeleyi
nın tok-şovuyla karıştırdığı içim”,

YILDIRIM AKTUNA (Umum doktor la
gibi, muhtelif renkteki reçetelere im?,
okunmaz attığı için) …………….. ,_

ERSİN FARALYALI (Devletin gücün(
duruk bir müteahhite yettiremediği ı;

NURETTİN sözsn (Tamah . g; a,
parasını kireç-ilaç batağına batıroığıi;

AYDIN MENDERES (Nakıs teşebbüsıe
Iunması yine kaçınılmaz olduğu içır

NURETTİN-ERSİN (Bahçede hıyar ye
receğine, körieze halat gerdiği için)

HALİT NARİN (“Boşan da kredini ye!’
dirttiği için) …………………….. ..

a:1.rJ;i ; ~

(Haftalık Anagram Analizinız)

BÜYUK TURKİYE _ _

ala ‘rüııznlı v: KURKUM vc!
FOEMIREL” Joker)

BUYUK TURKIYE _ __

n: BRE! MÜLKİYE YUKTUr:
(^’DEMIREL” Joker)

ŞEVKET YILMAZ

BUNLAR SENDİKAYSA, aan n:
ŞIMENDIFERİM

(Hepsi Joker)

CUMHURİYET HALK PARTISI
HEY, ACAIP KURUMSAL Iıırlm
(“AA” Joker)

YILDIRIM AKTUNA

YALAMA KIRINTI

(“A” Joker)

MEHMET KAHRAMAN

KERI-IEN HAMARAT M.M.
(“R” Joker)

AsıM EKREN

KERNEN “ARA ISITMA”LAR
(“HATIRALAR” Joker)

ISMAIL CEM

ACEMİ MILIs

(“I” Joker)

NILUFER_

EN Iııi LUFER

(“ERIÇ’ Joker)

CINDY CRAWFORD

CRADLE A FRIENDLY CROW
(DOST CANLISI KARGAYI KUC^
OTURT!)

(“ELLE” Joker)

(Sabık editörüme ithaftır)

fpidgm toplantısının sonunu
*f* cmeden, dedikodularını al. yazmak zorundaydım bu
lan… Onun için kuş mu çıcivciv mi çıkar, maraza mı
ı , uzlaşma mı çıkar, kestire’ rum. Ama, bildiğim bir şey
m_ Atlar tepişirken otlar ezilir,
an görünenler dost olunca
analdan daha kraliyetçi” kesiukr güme gider. _
,Hasbahçe gullerınden Leyla
“altay Köseoğlu’nu Mesut Yıl”u topunun ağzına getiren
‘iy, Özal yandaşlarını o meşß; Malatya mitingine götüren
“mm olmuş… Köseoğlu’nu bib; kızıştırmaya niyetlenmiş Tak Zengin…
..j- ?Leyla abla, Mesut senin için

di or, biliyor musun?”
«Ni diyor?” .

“O kadından iş geçmiş, işe
yanmaz dıyor…”

“Vay puuşşwl”

“Daha bitmedi abla… SiyaseIibtraksın, anladığı işe.ticarete
Gülsün diyor…”

“Vay ib…!”

Özal’ın ser verip sır vermediÜunnedilen ekibinden biri, yeıanis, içmemiş, kelimesi keliIsin: Yılmaz’a yetiştirmiş bu
giıhabbeti… O da benzeri sita*İşrlıkta karşılık vermiş… Ne

. tam bilmiyorum, ama,

kulaklara küpe olsun, siNİİ Zlrvelerde dostluklar da,
Iıklar da geçicidir.

–voııaaaıaı

ASFALT’A RAHMET FISKIYPYE TISSS!

Bizde adettir, belediye başkanları, isimleriyle
değil, yaptıkları işlerin yedikleri haltların sembolleriyle amlır. Mesela, İzmir’in rahmetli belediye başkanı Osman Kibar, asfaltlanmadık
sokak bırakmadığı için “Asfalt Osman” diye
bilinirdi. Yine mesela, İzmir’in bir sonraki baş

kanı İhsan Alyanak’tı, tersine giden herkesi
dövdüğü için adı ”Boksör”e çıkmıştı. Ankara da lakaplı başkanlardan ziyadesiyle nasipliydi. Trafik sorununu çözmek için her yere gö
bek yaptıran Vedat Dalokay “Göbek Vedat”,
açtırdığı çukurları kapatmayı unutan Ali Dinçer, “Çukur Ali” diye çağrılırdı.
Şimdilerde Malatya’dan bir yenisi katıldı
“lâkaplı başkan” kervamna… Münir Erkal,
nam-ı diğer “Fıskiye Münir”… Biraz tanıtalım kendisini… Mâlûmunuz, 1989 mahalli seçimlerinde fena. halde tıslamıştı ANAP… Zevahiri il düzeyinde kurtarabilen tek ANAP`lı
Erkal’dı. Hemen kolları sıvadı, bütün Malatya yollarını fıskiyeli havuzlarla donattı. Derken efendim, şu son Kayısı Festivali münasebetiyle, “en gözde hemşehri” Turgut Özal’ın
yolu Malatya’ya düştü. “Fıskiye Münir” coş,tu, her tarafı kırmızı-beyaz karanfıllerle donattı. Kesmedi, Malatyalıları cöşturdu, sokakla
‘.rı doldurdu.

“Fıskiye” Münir’in keyfi şu sıralarda ziyadesiyle kaçık… Aksilik bu ya, Özal`ın “siyasi
şov” yaptığı gün, Malatya’nın da şehir suyunun kesileceği tuttu, fıskiyeler su püskürtmedi. Kulağımıza geldi, kendisine “TıssMünir”
diyenlere pek bir kızıyormuş başkan…

L

ALTI OKIIM OLSUN MİLYON BOBOIIM OLSUN

L 575.15;

CHP’ye “Atatürk mirası” olarak 6-7 trilyonluk değer (Iş Bankası hisseleri) kaldığını,
paranın rengini görenlerin “yeniden kuruluş”
toplantılarına’doluştuğunu yazmıştım. Tepki
geldi.

“lade edilecek olan, CHP’nin o zamanki
parası…” dedi arayanlardan biri. “Yani, 70
milyon… Dolara, marka endeksli değil, faiz
de çalışmamış… Partiyi kurmakta biraz acele
etmezsek, o parayla delegelere ekmek içi köfte bile dağıtamayız…” V

Sizin anlayacağınız, 9-10 Eylül’de (ve sonrasında) pamuk eller cebe gidecekmiş gibi bir

niz aünicısıt ıvıiviz ACABA?

his var içimde…

Bunu ilk sczenlerden biri, CHP’nin Izmir’deki eski ağır topu, Ecevit ailesinin eski gözdesi Sedat Akman… “Basübadelmevt” çalışmalarını beslemek için, 24 Ağustos’ta, hediyesi kelle başına 100 binden fasulye-pilav gecesi düzenlemiş… Başlarda çok umutluymuş,
“O 70 milyonu alsınlar, bir yerlerine tıksınlar,
yemekten en az 100 milyon toplanm…” diyormuş…

Şimdiyse keyfi kaçıkmış… CHP’nin yeniden
kurulmasına meraklı (ve ellerini cebe atmaya
hazır) 76 kişi çıkmış sadece…

“Eder elbet…”
”DSP de bize gelir…”
”Gelir elbet…”

Yaz aylarında hep böyle olur,

Ankara boşalıverir, siyasi haber ` `

bulup çıkarmak samanlıkta toplu iğne aramaya benzer… SHPCHP-DSP üçlüsünden hangisinin kime ne yapacağı görüşmeleri de olmasaydı, inanın, kupkuru bir yaz geçirecektik. Müş
“Elimden gelenin en iyisini yaparım. Elimden
daha fazlası gelmez…”
(Lyndon Johnson, 1964)

teri kızıştıranlardan Allah razı
olsun, neşemiz devam ediyor.
CHP’yi yeniden kurmak için
yapılan 0 bitmek bilmez toplantılardan birini, yaşı yüze dayanmış, siyasi ömrü neredeyse
Cumhuriyet Halk Fırkası kadar
eski bir üye açmış… Titrek,
ama, heyecanından hiç bir şey
kaybetmemiş sesiyle bağırmış…

“Arkadaşlar, biz bu partiyi
kurarız!”
“Kurarız elbet…”

“Sonra SHP; bize iltihak
eder…”

“Ecevit’i de genel başkan yaparız…”

“Yaparız elbet…”

”Eski günlere döneriz arkadaşlar! Neydi o günler? Yüzde
40’ın üzerinde oy alırdık her seçimde…Aahhh aahhh!”

Tam o an, yaşı yetmişi geçkin
eski ağır toplardan biri turp sıkmış nostaljik muhabette… “Elinizi biraz çabuk tutun, yoksa,
hiç birimiz göremeyeceğiz…”

Ihtiyarcıkların keyfini kaçırmanın manası mı vardı yani? O
laf üstüne tatsız mı tatsız dağılmış toplantı…

15 TEMPO

duman olan

ı

Hele Mesut, dur biraz, sen beceremezsin!
Bari ben tarayayım da kelin kapansın…

foto-şaka foto-sulu! İOİCFŞGİK&

Bu kötü işte! Ağzı kapananın orası açılırmış…

TEIPO 16

t
I

.tşrde

KIIHTHAN FİŞEK

(TEMPO ‘da kimsenin danışmadığı danışman)

“Sıfırcı Hoca’nın not defterinde şimdiye k. r bar
diğiniz hiç bir nota itiraz etmedim. Ama, bu S( t gi:
size vereceğim. Çünkü, ‘Kimsenin isteyerek ergmr:
mediğini neden sonra akıl ettiği için’ bana sıfır ıerm.
Benim bu konudaki çalışmalarımı 10 yıldır takip
niz, bu tezi Türkiye’de en hararetle savunanın ben O,
mu başından beri bilirdiniz. `

“Faturalı vergi iadesini gündeme getirmemin nedc; ‘
otokonırol sistemi kurulmadıkça insanlar vergi ödem::
giyi insanların vicdanına bırakırsanız hiç kimse tel.
vergi ödemez. Vergi kaçakçısını bir ağın için.: – şu&
niz ki, kaçacak yol bulamasın. Zaten maliyt ın;
madığım en önemli olay bu… Onlar mal beyarıa. ala_ ,l
beyanlarıyla vergi kaçakçısmı yakalayabileceklerini ha;
nediyorlar.

Servet beyanı, bencebir hırsıza ne çaldığını iıiralv
si için polisin yalvarması gibi’bir şey… Serveı beyan
devlet, vergi kaçakçısına,”Ey vergi kaçakçısılßen seni:
kacırdığını biliyorum, n’olur, ne kadar kaçırdığınm
dar çaldığını, bunlarla neler satın aldığını bana beya:
demektedir. .

“Benim yıllardır savunduğunı görüş şudu ‘evlçıı
za yalvarmaz. hırsıza baskın yapar, onu y::. – ar!

“Faturalı vergi iadesiyle insanları yüzde 50-60 falı:
rir hâle getirdik. Geri kalan yüzde 40-50’yi de “Belgel
sı Uygulaması’ suretiyle, kapsam içine alan kanun
çıkardım. Ama, maalesef, yeni bakanımız bu yasayı&
uygulamaya sokmadı. Erken seçim olmasaydı, ben 195.
nuna kadar bunu uygulamaya sokacaktım. Bu getirdi
kanun, Faturalı Vergi ladesi’nin yapamadığını tamar:
caktı.

“Şimdiye kadar bana verdiğiniz bütün sıiır’:«’ı buy
espri, hoşgörü ve zevkle karşıladım. Ama, bu .ergıi
sunda verdiğiniz ‘sıfır’ züliüyare dokundu, zorumı
Onun için, o sıfırı size aynen iade ediyorum. Gelectl
taki sütununuzda size ver .liğim sıfırın yayınlanması uz
le, başarılar dilerim!”

Adnan K:

HAFTANIN FIKF” “ıSl

Yıldırım Aktuna’nın üstün gayretiyle. kurd?’
ilk posta doktor gitmiş… Tesadüf bu ya. İli**
birine, orta yaşlı, mihrabı yerinde, balık eılı. ?ı
taifesinden bir bevliyeci düşmüş… Günlerden b”
kapısı tıklamış hatunun… “Girl” demiş…

Karayağız, sırım gibi bir delikanlı girmis W’

“Neyin var?” diye sormuş hanım doku”

“Yapamirem!” H

içinin gittiği, yüreğinin yağının kesi!. be(
tor hanımın… Muayene masasına sere:: P* ”İ
gülbedenini… “Hele bir dene bakalım?” d??

Bir, iki, üç, beş, on… Kesilme yok delikşnî

Sonunda dayanamamış, bitkin vaziyet” ll;
omuzlarından geriye itmiş delikanlıyı… V”
konuşmuş… n,

“Hiç bir şeyin yok senin… Niye yapamllil”

“Bulamirem…”

ikinci cuııunivısrrıau

.ııızııı soz AçıLıvıışKEN…

İ

~ “ßenim adım çok içer diye çıkmıştır. Filhakika
b,” öteden beri içerim. Fakat istediğim zaman
bunu keserim; vazifem esnasında bir damla
içmem. Vatan işlerine içki karıştırmam. İçki
sadece benim key/im içindir. İçki yüzünden
“U/emi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum.
Daha geııçken, manevralara çıkılmadan önce,

ıusrm KEMAL ATATÜRK (Enver Ziya Karal,

.İKİ

;mu ı, “Tanrı suyu icat etti, kulları boş durndı_ şarabı yarattı!” Bu vecizeyi kime borçlu
m?
Luıfiçyus b. Bernard Shaw
;gmingway d. Victor Hugo

MU 2. Eski Yunan’ın “şarap tanrısı” Diony
ukcyfıne çok düşkündü, devamlı âlem yapar
kYılruzca Atina’da değil, aynı zamanda Roma’
i… R0ma’daki adı neydi? .

L Van b. Venüs c. Vespa d. Bacchus

UU 3. Bilim adanıları kimsenin anlamadığı, an
ıyııııayacağı Latince lâfları etmeye bayılır. Bi
Icrliğim tuttu. Bilcümle hakikatın şarapta ol
lýınu Latince nasıl söylersiniz?

ı. Yeni, vidi, vici b. Labor omnia vincit

;Spiritus furmenti d. ln vino veritas

MU 4. İnsanları kötü alışkanlıklarından koru
:agörevini üstlenen bir sürü hıyar vardır. Hem

hk. hem dünyanın her yerinde… lçki içmeyi

@yasayı ihlal suçu” sayıp, sonra anayasasını

İhtirmek zorunda kalan ülkeyi (tarihiyle bera
‘l söyleyin bakiiim…

Jıerika, 1933 b. Uganda, 1967

-Mınlı, 1876 a. Pakistan, 1972

NU 5. Padişahlar, içki içilmesine değil, kafayı

v’ _ rı kendilerine küfretmesine karşıydı. Yal
‘Pfdlsîiılar mı? “Birinci” Cumhuriyet, “men-i
1 kanununu, yani içki yasağını niye akıl

?hmâilnn Anadolu hükümetine küfretmesimek için

‘n’ m” padişaha küfretmesini önlemek için

. İ!! bulanlann cepheden kaçmasını önlemek

İnönü’nün başını Atatürk yedi. Sırf,

bu,” âekîlln_ meseleleri içki sofrasında halleÂ-&lüýluğı ıçın… lsmet Paşa’ya bu lâfı etti*hn İ? U_n özel emriyle inşaatına başlanan
ÄOÇ ßısıydı?
‘ Nü fabrikası b. Bomonti bira fabrikası
ğııyêckwkü d. Kavaklıdere şarap fabrikası
rnardtshaw hoşsohbet adamdır, lâfıgun v- Amerıkalıları hiç sevmez, barbar göşhmîqır: “Amerikalıların medeniyete katk _ŞWCYİC şişe açacağı, barbarlığa katkı
“hk

arlstırmaktır…” Amerika’nın bar

muhabbete da/arak sabaha yakın zamanlara
kadar içsek bile ben bazen uyumadan vazıfemin
başına gider ve görecek bir işi bir dakika

geri bırakmazdım. İçki ve vazife iki ayrı

şeydir. Birbirine dokunacak yerde vazifeyi
elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemmehal
kesme/i. .. ‘ ‘ .

Atatürk’ten Düşünceler, 3. Baskı, s. 164-165)

barliğa en büyük katkısı olan martini hangi içki
lerden oluşur?
a. Cin-vermut
c. Vatka-vermut

b. Cin-tonik
d. Viski-soda

SORU 8. Atatürk rakıdan değil, beyaz leblebiden
gitti. Yâni, protein yetersizliğinden… Aşağıdakilerden hangisini Atatürk hiç içmedi?

a. Ouzo b. Slivoviç c. Pernod d. Moka

SORU 9. Yüzme bilmediği halde rakı şişesinde balık olmaya kim özendi?

a. Orhan Veli b. Yaşar Kemal

c. Turgut Özal d. Kenan Evren

SORU 10. “Kurak” (içki yasağı olan yerler) memleketlerden biri Libya’dır. lçki içeni yakaladılar
mı ne yaparlar?

a. Hadim ederler zb. İdam ederler

c. Yüz kırbaç atarlaid. Meydan dayağına çekerler

CEVAPLAR

1) d, 2) d, 3) d, 4) a, 5) d,
6) a, 7) a, 8) d, 9) a, 10) d
KURTHAN FİŞEK

rîjFlSILTljİ,

BÖYLE BİllÜIlA
BU NE BOYNIIZ?

“HamiI-i kart yakınımdır!”
yazılı milletvekili kartlarından
iyice gına geldi üst bürokratlara… ”Çek git başımdan!” deseler bir türlü. torpiller çok
kuvvetli, başa görünmez kazalar getirir. “Aman efendim, hoş
geldin, sefalar getirdin, hemen
işe başla!” deseler başka türlü,
karı hamilleri kaprisli mi kaprisli, iş beğendiremezsin…

“Ayniyle vaki” mi, yoksa yakıştırma mı, bilinmez. Demirel’in prenslerinden DPT ıı üsteşarı
llhan Kesici içinanlatular ola
yı…
Bir değil. beş değil, tastamaınsekiz kartvizjtle gelen adama,

_ “lahevle” çekip, “Tamam kar
deşim, evraklarını tamamla,
haftaya başla!” demiş Kesici…

Adam söze karışmış… “Bir
maruzatım var sayın müsteşarım… Heyet-i sıhhiye raporu istiyorlar. Bcnim doğuştan iki
yumurtalığımın ikisi de yok…”

lkinci lahevlevesini çekmiş.
“Olsun, fark etmez…” demiş
Kesici…

Adam yine söze karışmış…
“Bir de sorum olacak… Mesai
kaçla kaç arası?”

Esprisi yerindedir Kesici’nin… “Aslında dokuzla altı arası, ama sana kıyağım olsun, on
birde gclebilirsin…”

Şaşırmış adam… Değişik saat uygulamasının sebebini sormuş…

“DPT’ye torpille gelen uzmanların hepsi on bire kadar
billür kebabı yapıyorlar zaten…
Senin o şansın olmadığına göre
on birde gelsen de olur…”

Adam biraz bozuk vaziyette

çıkıp gittikten sonra, yanındakilere boğa fıkrası anlatmış Kesicı…
Devlet çiftliğine torpilli giren
yeni bakıcı boğalardan en irisinin altına yatmış, billûrlarına
bakmaya. ikide birde başım sallarnaya başlarmş. .. Sonunda dayanamamış boğa… “Ne bakıp
duruyorsun lan?” diye sormuş…

“Sende bu altı okka billür
varken, o boynuzlan nasıl uzattın, onu merak ediyorum…”

Fıkra güzel de, Kesici kime
çamur attı acaba?

171130