Başkanlık sisteminin faziletleri!

Başkanlık sisteminin

lCHARD Milhaus Nixon
Amerika’nın otuz yedinci başkanı oldu. 1968 yılında… Sevilen, sevilebilir, sevimli bir fizyonomisi yoktu, ama, başkanlığının ilk

döneminde az-buz iş yapmadı. mm
Çin’le buzları eritti, Vietnam savaşı- Aynı ham “prezidan” con; ßuş
nı bitirdi, o gazla ed’, A ‘ikinci dönem ..PaP_PZOEli~_B$iÂlRl.`° Kanı!” igrîırlıa
başkan seçildi. GO O `ı__ “k ^ N
Çok sürmedi OKGOKOİHYÃNLİİ. haîgêe (Şa/Şu
İkİnCİ “dönem **n sırada İran’a siŞîâlğağêltıigı… Ikı lah sîitıpNîldığı
– ara a ıaraMuhalefetteki ğuaRğ/aki ‘faşist ›
Demokrat Par- “contra”lara

ti’nin “Watergate” binasındaki
karargâhını soydurdu, ‘ _dinletti
Nixon… Ustelik,
aptalca şekilde.
Beyaz Saray’daki
ofisinden gerekli talimatı verirken,
ger şey teyp bandına kaydediliyoru

Başkanbey teyp bantlarını Senato
komisyonuna vermemekte direndi.
Senat0’nun “azil” (impeachment)
yetkisini kullanacağını hissedince,
en önemli bölümleri kayıttan silinmiş olarak, bantları teslim etti. “Haberim yoktu!” dedi, ama, bal gibi
haberi vardı.

Neyse, rezalet ayyûka çıkınca,
hapse girmektense, istifa etti Nixon… Yerine gelen otuz sekizinci
başkanbey, aynı anda hem yürümeyi, hem sakız çiğnemeyi beceremeyen Gerald Ford, işlediği, işlemiş

olabileceği veya ileride işleyeceği
bütün suçlardan Nixon’u affetti.

.Başkanlık sistemi faziletlidir, her
şeye kâdirdir.

çıkma

yak özel affa da-`
hil etti.
Başkanlık sistemi faziletlidir,
her adaletsizliğe

kâdirdir.

i**

Bizim 12 Eylül cuntasının Anayasası’nda (madde 1.04) “özel af” maddesi var. “Süreldi hastalık, sakatlık ve
kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalannı hafîßetıııek veya kaldırınak”
yetkisi cumhuıbeydeymiş…

Çankaya’nın “özel af” icraatini
izlemeye devam edin…

Fenerbahçe’nin ilk maçında Tanju sakatlanabilir. .

Yedinci ve sekizinci cumhurbeylerimizle çaycı Cahit Aral “radyasyonlu olup sürekli hastadır” raporu
alabilir.

AK$AMA Kıxzcıéegi EZMESİ _
ve sis/AH HAWAR ıerıvoızuMw PıYâNuîlo

ANLADIM vAuAg.
BİLET ı
esin…

Kurıııan ı= sısı( .i

yapan› ~
herkesi gidera-f

12% y_

Hülya Avşar’ın _ o
sebeb-ı zıvaretı

lFT rakamlı enflasyon hızı,
kamu finansman açığı, bütçe
deliği gibi şeylerden ”müşte
re nıesuliyetli” Cavit Çağlar, işlerinin onca yoğunluğuna rağmen, ziyaretine gelen güzel hanımlara “haır” demez, ayıracak zamanı mutla
bulur, yoksa yaratır.

Hanımefendi sanatçılarımızdan
Hülya Avşar’a bayağı zaman ayırdı
geçenlerde… Çıkışta sebeb-i ziyaretini sordular Hülya hanıma… “Adıma okul yaptırmak istiyorum…” cevabını verdi, “Bu konuda maliye bakanı la görüşmek için sayın Çağlar’ an yardım rîcasında bulundum…”

Hülya Hanım’ın açıklaması pek
inandırıcı gelmedi bana… Bildiğim
kadarıyla, okulun yaptırılacağı yer
hazine arazisi değilse, Sümer
Ora|’ın işle ilgisi yok… Milli Eğitime
gidip talepname doldurursun, otomatik gelen “okey” yazısından sonra inşaata başlarsın…

Polis-adliye muhabiri arkadaşlarımıza sordum… “Tanju Lobisi” örgütlendiğini, ziyaret sebebinin o
olabileceğini söylediler. Magazin
muhabirlerimiz işin daha gırgırındaydı. “Belkim müstakbel kayınpeder adayından oğlan istemeye gitmiştir…”

Bütçe görüşmeleri bitti, cidd^ yet
bozuldu. Ankara’dan böyle haber
almaya daha çok devam ederiz…

H

Salih Sümer
kat; kilo?

ANGİ “şeytarî ve dahiyane”

4 ama, “Çankaya’nın şişrnanı,
işçi düşmanı” tekerlemesi çok tuttu.
“Şişmanlık” da neredeyse suç oldu.
Herkes kilosuna takılacak, sataşacak
birilerini arıyor. t

Yüce meclise Diyarbakır’dan
SHP milletvekilil olarak gelen Salih
Sümer, meclis kürsüsünden yemin
ederken tastamam 125 kiloydu. Yani, “meclisin en şişmanı”… Benzetilmekten korktuğu için, sıkı bir perhize girdi, bayağı süzüldü. Konuşmak
için kürsüye pek çıkmıyor, ama, baskülden de inmiyor.

Bütçe görüşmelerinin son gününde kulise çıkıp böbürlenmiş… “Geçen gün 89 kiloydum, bu sabah tartıldım, 88’e inmişim… Yarın, öbür
gün 86 olurum herhalde…” ‘

SHP’Ii Batman milletvekili Adnan
Ekmen dayanamamış, Sümer’i tepeden tırnağa süzüp araya girmiş…
“Kemiksiz mi?”

Ekmen’in “copyright” talebi
yok… Şişman dostlarınıza kullanabiIirsiniz…

“Politikacıdan sözünü
tutmasını beldemek, delik
cepte maderî para
biriktinneye benzer…”
(George Eliot, 1871)

ALÂT GÜNSOY Kar yağışı yüzünden
T uçak seferleri aksayınca, herkes raylı
taşımacılığa akın etti. Tayyarecilerin “frequent flyer” (sıkı, devamlı ve imtiyazlı
uçucu) kartlarına itibar ettiklerini görünce, Hürriyet dergi grubunun “Hürgün”
bölümü Ankara temsilcisi Erdal İpekeşen’e “eşdeğer” bir onur kartı göndermişsin… Karta inanmış, yataklıda
bilet aramış, bulamamış, dostları sâyesinde trene binmiş… “Bari eşimle
beraber restoranda yemek yiyeyim!” demiş, geyik ve rakı muhabbeti
yüzünden masa bulamamış… Kahvaltı etmek için erken uyandırılsın diye kondüktöıü uyarmış, Eskişehir rötarındaki in binler yüzünden kondüktör uyanamadığı için Haydarpaşa garında kendisini bulmuş… “Kart
çıkamıaya” meraklı bir hükümetin bürokratısın… Yıldırım’ın yeşil, Topçu_’nun onur (ve “frequent flyer”) kartı… TSE’den rica edeceğim, hepsi
kırmızı kart olsun, hiç değilse kafalar karışmaz… En azından, yeni edindiğin TCDD genel müdürü unvanıyla, seninki karışmaz…

zakânın ürünüdür, bilmem, o