balli papatya

yaşam öyküsü ile ilgili miraç zeynep özkartal tarafından yazılan ve milliyette yayımlanan yazı oldukça etkileyici ve duygusaldır. işte buyrun.

makedonyalı bir anne babanın çocuğu olarak 1942’de ankara’da doğdu fişek. babasının dedesi, makedonya’da nakşibendi şeyhiydi ve hayatını osmanlı’ya karşı bulgar çetelerine fişek yapıp satarak kazanıyordu. ileride hem soyadını hem de mizacını alacağı bu sözcük böyle girdi kurthan fişek’in ailesine. aile ilk kez abdülhamit döneminde geldi istanbul’a. padişah, kurthan fişek’in dedesinin babasına haber gönderdi: “sen okuma yazma biliyorsun, istanbul’a gel de seni topkapı’ya müdür yapayım”. dede tası tarağı toplayıp geldiği istanbul’a ayak basışının ikinci günü de sultanahmet meydanı’nda asıldı. aile de gerisin geri döndü selanik’e.

selanik’te askeri liseden atatürk’ün arkadaşı olan dede, atatürk samsun’a çıkınca aileyi bu kez temelli taşıdı selanik’ten ve ankara’ya yerleşti. 1960’ta odtü idari bilimler fakültesi’de girdiğinde başladı gazeteciliğe. aslında önce babasının zoruyla kimya mühendisliği okumaya başlamıştı. hocaları, sonraki yıllarda ülkeyi yönetecek isimlerdi: necmettin erbakan, süleyman demirel, erdal inönü ve turgut özal.
özal’ın verdiği matematik dersi hariç hepsinden kalınca atıldı ve başka bir bölüme girdi; idari ilimlere. 1960’tan itibaren yeni gün ve öncü gazetelerinde muhabir olarak çalıştı. 27 mayıs’ta kızılay’da “olur mu böyle olur mu?” diye bağıranlar arasındaydı. askerin gelişini de hoş karşılamıştı, ta ki menderes, polatkan ve zorlu’nun idamlarına kadar.

1965’te türkiye işçi partisi’ne üye oldu; ki o yıl parti 15 milletvekiliyle meclis’e girmişti. kendi tabiriyle “militan”dı kurthan fişek. hayatı boyunca marksist-leninist çizgiden ayrılmadı. 1966’da üniversiteyi bitirdiğinde 4 yıldır turkish daily news’ta yazı işleri müdürü olarak çalışıyordu. 12 mart’ta “mahir çayan’ları desteklediği” gerekçesiyle tutuklandı. mamak muhabere okulu’nun içindeki keçikıran tepesinde işkence gördü. “çayan’la ilgim yok. ben tip bilim kurulu üyesiyim” dediyse de, manyetolu telefonla elektrik verilince her şeyi “kabul etti”. ve mahkeme karşısına çıktı; hem de deniz gezmiş’i asan heyetin karşısına.o mahkemeye çıktığında dengeler değişmişti, ilk celsede beraat etti.

70’ler boyunca hocalığa devam etti. geleceğin başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla yine sınıflarda, bu kez hoca olarak buluştu. öğrencileri arasında mesut yılmaz, mehmet ağar, abdüllatif şener de vardı. 1978-1979 yıllarında bambaşka bir unvanı vardı: ankara spor akademisi ve atletizm federasyonu’nun başkanıydı. spor yöneticiliği 1980 yılında ona “spor yönetimi” çalışmasıyla profesörlüğü getirdi. 12 eylül darbesi geldiğinde ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi’nde dekan yardımcısıydı. 1983’te sıkıyönetim yasası’nın amir hükümleri gereğince, üniversitedeki görevine son verildi ve yeniden gazeteciliğe döndü.
zaten hayatını böyle özetliyordu: “gazeteden üniversiteye, üniversiteden gazeteye…”

1999’da ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi’nde yeniden göreve başlayana kadar sabah ve hürriyet gazetelerinde, nokta, tempo, aktüel ve ekonomist dergilerinde yazdı. köşesinin adı hâlâ hafızalarda: “sıfırcı hocanın not defteri”. evet, o “sıfırcı hoca”ydı. üstelik tek bir öğrencisine sıfır vererek edinmişti bu unvanı. abdullah öcalan’a… öcalan’ın nasıl bir öğrenci olduğunu soranlara şu cevabı verdi: “bilmiyorum, derse hiç girmezdi ki. sıfır vermemin nedeni de oydu; imtihana girmedi, dağa çıktı”. 2001’de hürriyet’teki işine son verildi. o günden sonra yazı yazmadı. ardında 15 kitap, binlerce makale, on binlerce anı ve 44 yıllık eşi neyran fişek’in hayatında büyük bir boşluk bıraktı.

kaynak