Azıcık uçuk-uçarı takılmak!
olsuzluklardan, uğursuzluklardan, olimpiyatsızlıktan, suratsız_ lıktan, huzursuzluktan ğına geldi. lLKSAN’dan başladık, lSKI’yle devam ettik, sırf “müslüman ülke” olduğumuz için 357 trilyon maliyetli bir
olimpiyatçığı bile bizden esirgemelerine bozularak ağlaşıp gülüyoruz…
lnanır mısınız,
beş aya yakındır
gülemiyorum…
Gülmek ne lâf? Gülümseyemiyorum…
*i*
Aile Araştırma
Kurumu’nun çıkardığı Free Ceride
var önümde…
Bizleri kasvete boğan siyasal-rüşvetsel olayların tamamen dışına çıkmış,
“popüler kültür” şemsiyesinin altına sığınmış…
On özlü soruyla tozpembe baktırıyor dünyaya…
0 Düriye’nin güğümlerini kim kalayladı?
9 Dam üstünde saksağana raslandığında, bunların beline kazma vurmayı
hangi aklıewel düşündü?
3 Dağbaşında telefon bulunmadığına
göre, dağda davar güdenler, Emine’ye
nasıl selâm yollamaktadırlar?
9 Fesleğen ekilip gül bittiğinde, alivre
alım yapıp hasatı bekleyen fesleğen satıcıları nasıl tepki gösterir?
5 Memişler niçin fındık-fıstık yer?
Kurthcın FISEK
Azıcık ucuk-ucarı takılmak! s’
(B Mandanın söğüt dalına yaptığı yuva
ruhsatlı mıdır? Yoksa “kaçak kat” muamelesi mi görür?
Ü Yeşil köşkün lambasının yanıp yanmaması insanları niye bu kadar ilgilendirir? _
(3 Rastık çektikten sonra yastık diken
ı Mahmûre, ev kadınlarına tanınacağı söylenen teşvik kredilerinden
_ yararlanıyor mu?
9 Rüya Ersavcı
Edi’yle Büdü’yü
niye beğenmez?
Arslan gibi çocukIarımızın ne eksiği
var.?
(Ö Karakoldaki aynalar, devlet bütçesine ne miktarda
yük getirmektedir,
ne işe yaramaktadır?
t**
Free Ceride’deki bu ahiret sorularını dikkatime sunan Ferhan Yorulmaz’a teşekkür edemeyeceğim…
Kafamız bir sürü soruyla doluydu,
büsbütün doldu, taştı.
Biz yine sâdeleşelim, bildiğimiz 50
rulara dönelim…
ı MLırat niye bu kadar fakir? Mesut
niye hiç gülmez? Tansu niye hep gü›
ler? Sekiz numaranın resim yapıp satmaktan, dokuz numaranın kurdela
kesmekten başka işi gücü yok mu?
Mavi yolculuğa çıkan Erdal yüzme biliyor mu.?
Falan filan işte…
GÜZEL DİYE
BASBAKAN
oLuNMAL..
rıısı’ YA!..
Masam
vAıcışııtıı 0L5A
Erez’Ie ciııer _
arasında karalıeılı
‘ lginç bir gelişme yaşandı geçen
hafta… ÇiIIer’in başbakan oluşundaki en kudretli, en etkileyici lobiyi
yapan, TOBB’a bağlı 300 odanın
mensûbu DYP delegelerinin neredeyse yüzde 85 oyunu toparlayan Yalım
Erez sert çıktı.
“Kâr eden KİT’lerin satılmaması
gerekir…”
Trabzon’da toplanan Ticaret Borsaları Konseyi’nde Erez’in yaptığı konuşma, ellerindeki stokları eritmeye
çalışan mahalle bakkallarını (ÇiIIer’in
danışmanları) paniğe soktu.
“Ne diyor bu adam?”
Ertesi gün, ÇiIIer’in aklıewellerinden “işletmeci” Prof. Dr. Ertuna, bir
başka profesör karşısında kelimenin
tam anlamıyla mat oldu. PTT’nin tek
kâr eden ünitesi olan telefonları sat
manın “talan” olduğunu söyledi Prof.
Dr. Mümtaz Soysal… Ertuna, bıyığının
altından, sakalının üstünden buruk gülümsemekle yetindi.
Gelişmeler ilginç…
llginç, çünkü, 2000’e giden Türkiye’de ilginç ittifaklar oluşmaya
başladı.
TANSU ÇİLLER
Gördüğüm kadarıyla, “ciddw sa
yılabilecek dört kusurun var.
0 Senin elinde değil, ama, güzelsin,
alımlısın, şık giyimlisin… Cinselliğini
fazla abartma, abarttırma, cidtî yap
tıklarının bile cidd` yeti kayboluyor.
‘9 Tezcanlısın, maymun iştahlısın…
Kulağına hoş gelen bir şeyin üstüne
balıklama atlayıp, sonra, ayakların suya erince, vazgeçiyorsun., Hatadan
dönmek meziyettir, ama, bir kere
olur, iki kere olur.
9 Bildiğini veya bildiğini Zannettiğini okuyorsun… Deprem kuşağının
tam göbeğine nükleer santral kurma
fikrini, başbakan yardımcısıyla AEK
başkanının televizyonlardan öğrenmesi “komik” oluyor, tatsız oluyor.
9 Randevularına ısrarla geç kalıyorsun… Tamam, erkekleri bekletmek
kadınların yüzde 90`ının şânındandır,
ama, başbakanlık makamının ciddî
yetiyle bağdaşmaz… Hele, bekletilen,
cumhurbaşkanıysa…
“İrademin esiri
olmayacak
kadar
kuwetliyim…”
(George Bernard
Shaw, 1910)