Avrupa’yı 546 yıl önce keşfetmiştik dönmek için niye uğraşıyoruz (3)
«wvrk-»VWÂÇ
KURTHAN FİŞEK
AVRUPA’Y| 546 vıı. önce KEŞFETMİŞTİK
DÖNMEK için NİYE uĞııAşıvoııuz (3)
Avrupa’ya yaklaşmıştık. “Garp-şark sentezi” tam tamamlanmak üzereydi ki, tomistan
ettik.
Rahmetli Turan Güneş hocam, vaktiyle,
“kursak-bağırsak doldurması mı, yoksa damak zevki mi?” diye özetlemişti bu dönüşümü, bu acaip tomistanı…
Sevgili Tuğrul Şavkay’la da konuşmuştum
bu meseleyi”.
“Mutfak Karşı Devrimi” olarak sıfatlandırrnıştı.
*rk*
Bir zamanlar başlı başına “yemek” olarak
yenirdi pilav, sebze…
Şimdi garp-şark sentezi restaurantlarda
“gamitür” olarak geliyor sofraya…
i***
Eskiden insanlar “damak zevki” için yemek yerlerdi.
Sanki debbağhaneye (galat Türkçeyle “tabakhane”) bok yetiştireceklemıiş gibi bütün
gün koşuşturan, ancak ayaküstü bişiler atıştırabilen alafrangalarm tufasma geldik…
Sandviç, tost veya hamburger tezgahlarını
aldık, gamitürü soğan olan döner hevenklerini
astık…
*i*
BİRAZ SPOR YAPALIM
Dünyada hep iki kişilik yapılan tek yemek,
chateaubriand’ı bile “bir buçuk acılı şatobriyan” diye ısmarlar olduk.
Sözün kısası, tam garba vardığımızı sandığımız sırada, silbaştan, kendimizi şarkta bulduk.
***k
“Garplılaşma” nasıl bir önemli süreçse,
“şarklılaşma” da bir süreçtir. Ortak özellikleri ters yöne gitmektir.
Ulusal mutfağın oluşumunda çok çarpıcı
şekilde gözlenen “garp âdetlerine dahi şark
damgasını vurma” alışkanlığımızın başka
alanlarda da olup olmadığını soruşturdum…
Aldığım cevaplar çok ilginçti.
i**
Bir ünlü dilbilirnci, dilimizde meydana gelen fırtınalı değişmeleri şöyle özetledi.
“Azınlıklardan devşirilen yeniçerilerle, hareme alınan yabancı asıllı dilberlerle, sürekli
dış borç ilişkisinde olduğumuz Avrupa’nın
barıker ve diplomatlarıyla aramızda çok ciddi
iletişim sorunları vardı. 0 kadar yabancı dil
bilmezdik ki, on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar, Osmanlı’yı Paris’e, Londra’ya, Roma’ya yerleşmiş azınlıklar temsil etmişlerdi
dışarıda… Gerçi hızla yabancı dil öğrenenleri
MAKSAT SİYASET OLSUN
EH Tempo! szzı 1999
miz oldu, ama, frenk kökenli kelimeleri Türkçe cümlelere yerleştirmek daha kolayımıza
geldi. Gerçi dilimize ‘garp” kokan, ‘koordine’ yapmak, “redakte etmek”, ‘döküman’,
‘sübvanse etmek’ gibi anlamsızlıklar girdi,
ama, varsın olsun. Garplılaşmaya özeniyorduk
hiç değilse… Tam işler garp yolunda giderken,
180 derece tomistanla, Uzak Asya’ya, Orhun
kitabelerine, Kırgız’lara, Azerî’lere yöneldik.
Şimdi, neyse ki ‘Yaşayan Türkçe’ çıktı da, hiç
değilse biraz garba, İran ve Arabistan’a gelebildik…”
*iz*
Merwe’nin nikah kıyafetindeki baş-kıç uyumunu nasıl görebiliyorsak, müziğimizde de
görebiliriz “şark-garp sentezi”ni…
Ünlü bir müzikoloğumuzu dinliyoruz:
“Müzikte garplılaşmaya karar verdiğimiz zaman, ilk yaptığımız iş, müzikleriyle garba en
yakınlanmızı, yani Dede Efendi’yle Hacı Arif
Bey’i terk etmek olmuştu. İzleyen yıllarda
flarmoni orkestralarıyla, konservatuvarlarla,
cazla uğraştık… Gerçek garp esintileriyle bunlar… Derken, hıçkmklı, elektronik sazlı, ‘hal
kımızın öz müziği’ denen bir şey çıktı orta- ,
ya… Adı da ‘arabeskîn Ne kadar yüksek çalı› ‘
nırsa o kadar iyi, ne kadar garnlı dinlenirse o
. sisman…
“İEVAPLAR
nı. ^’ Anı.
i” SIFIR VERECEK HİÇ BİR HÂLİM
`_ L ,s KALMADI ARTIK
g ı .ı i; ı M s ı R “ı gi; N”. s ; Sevgili Oktay Kunbökeyi de uğurladık…
(Yeni Milletvekili Anagramlarınız) . Ahmeften iki hafta sonra…
HAMDI aAKnR ı Yeni Gün’de beraberdik ikisiyle… Demokrat Parti sul
TAM BAKIR H|YAR _ i’ tasına karşı, CHP’nin tek sesiydi o gazete… Yıl 1959…
(“AY” Joker) ` Öncü’de beraber olduk… Şimdiki adaşıyla ilgisi yokAHMH- EROL ERSOY . ı tu, yeni kurulmuş Türkiye İşçi Partisi’nin tek sesi, tek so
“HETERQ” VOSMA luğuydu. Yıl 1962… V_
(çağın “LER” Arttı) Cumhuriyet`tc yazılarımın çıkmasını sağlardı. Yazıişkadar 515, ‘Biz Arap mıyız kı, halkımızın öz . EYÜP FATSA leri müdürüyken, ben üniversitede hocayken, zorla yazı
müziği arabesk olsun’ diye sormanın o kadar ÜÜLFESAT YAP! yazdırırdı Cumhuriyet’e…, Para verrnezdi. Cumhuriyet
ayıp olduğu çok özel bir müzik türüydü bu…” (nün Joker) A_ benden fakir& ya!
“Arabesk” olur da, başka “garp-şark sentez- Ü . .t d k 1 1402 H.. . ,
leri,, olmaz mı? MEHMH DÖNEM nıversı e en ovu unca (nee. ) urrıyete geç*** HEMEN DÖNME memı zorladı, sagladı. u
Dünyanın batısında, sessiz, sakın, hareketsiz HASAN GÜLAY O güzelim insan öldü. Oldürmediler, hastalıktan öldü.
dinlenirdi müzik… Parça bittikten sonra, toplu YALAKA GÜNAH Cumhuriyetin ve Cumhuriyet’in kaderidir…
alklş TUTUlUTdU- l k l 1d k . (uAKn Joker) Güzel insanlarını ya öldürürler, ya hepsi kendilikle
Biz bu güzel garp aış arı ığını a ı ,sanatçı- . d ..l..
ya duyduğumuz sevgi ve takdirin hiç bitrneye- ‘ MEHMET EMREHAN HAuc| nn en 01x’ N __ s( Y,
ceğim. göstermek Onu moranendimek İçin, par_ HEMEN Acı” MERHAMET Bu koşede olur-olmaz zubuklere sıfır vermeye
çanın başından sonuna kadar şak-şakla tempo elim EltmİY°T~
tutmaya başladık. V HAKKI OĞUZ AYKUT ‘ Yakın zamanda, bizimkine de bekleriz efendim…
Garpta bile “orkestra şefi” büyük yenilikti. “TUZ HAKKI” YOK OĞUU _ ` _s s
Mozart zamanında. birinci kemanın konzerrme- |5MA|L HAKıq CERRAHOĞLU 4 i ` .
isterliğiyle yetinilir, orkestra şefıne ihtiyaç du- ‘ HAKİKİ SOLU HARCARIM LOG! “anam” Hmmet’
yulmazdı_ “Tarihin zembereğî ekonomidir.
“Bakım bİZ de âârpllyll” diyebilmek İçin. v MEHMET “AO IR s` zemberek boşaldı mı, siyaset ve
kalktık. tek sesli, orkestrasyonsuz müziğimizin j NAH AÇAR MERET! siyasetçiler kendi biıdüderinî V
b .k d’h^l`d l-kl ll k – e* ‘~
aşina en ı aın ee 0 sa ayan or estra şe MUSTAFA GEÇER s s› okuma abaşıaruo”
“mm ‘myduk- › USTAMA GECER m***
“Şarklı” tambur, ud ve kanunlanmızın yanı- ‘ (Fmdmh En*** 1867)
na “garplı” keman, klarnet ve elektro-gitarları ‘
yerleştirrneyi de ihmal etmedik bu arada… D ‘un
DEVAM EDECEK… ‘ o . VCUMHURİYET” BAYRAMI-NİYE
î ‘ ‘ i AĞIR-AKSAK KUTLANDI?
İki ay önceki depremde ölenlerin anısına hüımeten,
Cumhuriyet Bayramı ağır-aksak kutlandı.
Depremde ölenlere saygı var. Elbette olacak…
Cumhuriyetiıkurarken can verenlerin tarihî mirası- _ ı’
na, hatımsına saygı yok… Coşulması, koşulması gere:
kirdi. ”
v – `_ r ğ *t*
s DSP ağırlıklı ‘hükümet niye tekledi?
Rıdvan Budak söylendi: “Faşistlerin affına oy ver- _
mem…” s ‘ “ . ı ‘
` *t* .
13 Ekim 1999… Bilkent Oteli Balo Salonu… Milli
eğitim bakanı Metin Bostancıoğlu oğlunu evlendiri
yor. Nikah basına kapalı, dostlara açık… ._
Her türlü medenî ve sportif gitmişti, götü- ‘Dostlarım biri’ Uluç Gürkan” Nikah kıyım, k&
rülmüştü Kurdaraya…
Beden eğitimi öğretmeni küçük Reşo’yu
sınıftan kovdu.
“Ben burada öğretmen oldukça ve kaldıkça sen bir daha derslerime giremezsin…”
Küçük Reşo’nun babası okul-aile birliği
toplantısını birkaç kalaşnikofla ve geritepmesiz topla bastı.
“Reşo’nun ne suçi vardir?”
“Yüzme havuzuna işiyor…”
“Ne vardir bunda? Çocuktur, işer…”
“Senin göımemişin oğlu tramplenden ya
u
pıyor…
i ;deliler knlkarken, söz solun birleşmesinden açılıyor. ‘i
-Gıîıkankonuşuyon v _ – s_ **İ ` ` V
TempoI s22ı 1999 E