Ave caesar! Moritri te salutant!

Kumu-mu .FİŞEK

AİIE GAESAB! MOHITIIHI TE SALIITANT!

Grubunda hiç şansı kalmayan Macaristan’ı yeneceğimiz belliydi. Yeneceğimiz belliydi de, maçtan sonra ne olacağı belli değiF
di. Ertesi gün Hürriyet’te iki haber okudum.

1) Maçtan önce “Silah değil, çiçek atın” şeklindeki tüm uyar
rılara rağmen silahlar yine susmadı. Iğdır’da, patlayan silahları terörist saldırısı sanan, lğdır Jandarma Alay Komutanlığı ile 5’inci
Hudut Taburu’na bağlı erler otomatik siahlarla rastgele ateş açtılar. Adana’da Mehmet Karaçıgekün tabancasından çıkan kurşunlar 15 yaşındaki Süreyya Gönderen’i hafif yaraladı.

2) İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Hakan’ın attığı ikinci golden
sonra üç büyük kentin valisini uyararak silah atılnıasının önlenmesini istedi. 0kmeydanı’nda 7 yaşındaki Eda Aydoğdu ile Paşabahçe’de annesinin kucağında bulunan 11 aylık Ömer Faruk Yılmaz,
evlerinin balkonunda sekeri kurşunlaıta yaralandı. Düzce’de yolcu
midibüsünde maç sonucu ile çıkan tartışmada 21 yaşındaki Sırrı
Kartal ayağından kurşunlandı.

v: v: v:

Haberleri okuyunca, “Özel hayatlannda sessiz-sakin, halim
selim, karıncaezmez olan insanlar nasıl bu kadar canavarlaşabilirler?” diye sordum kendi kendime… Aslında, sormama da pek ge
rek yoktu. Muzaffer Şerif’ in küçük grupların sosyal psikolojisiyle
ilgili gözlemleri futbol sahalanna, özellikle de tribünlere uygulandığında, her şey apaçık ortaya çıkıyordu.

“Dar ve değişmez bir fizik mekânı paylaşan insanlar, doğal
bir liderin (veya liderlerin) güdümünde küçük gruplar meydana
getirirIer…” diye yazıyordu, Muzaffer Şerif, “Girdikleri ilişkiler içinde, herkesin uymak durumunda olduğu bazı davranış normları ge
liştirirler. Grup üyeliği en büyük müeyyidedir. Ya o davranışları benimsersiniz, ya gruptan dışlanırsınır…”

t v: v:

Adım adım gidelim istersiniz…

İnsanlar, evlerinin rahatını bırakıp, cumartesi-pazar günleri
niye maça giderler? En azından, siz niye gidersiniz? İyi oynandığında “en estetik takım sporu” olan futbolu zevkle, doyasıya seyretmek için…

Peki, sıcak baktığınız takımın taraftarlarınca önceden parsellenmiş tribündeki yerinizi erkenden aldığınızda ne yaparsınız?
Yanınızda getirdiğiniz sandviçten bir lokma, gazozdan bir yudum,
sigaradan bir duman alrrıaya sabırsızlanır, maçın başlama saatini
beklemeye koyulursunuz. v

Komşularınız da sizin gibi mi? Yok canım! Futbolla göz doyurrnaya değil, amigoluk, çığırtkanlık yapmaya bağınp çağırmaya gelmişler Hele, başlannda bir lider var ki, tam siz gazozunuzu içmek için şişeyi ağzınıza götürürken, bağırmaları için herkesi ayaklandırıyor.

Bağıran (kerhen veya zevkle) o insanları “bağırmak” kesiyor mu bari? Ne gezer! Birilerine hınçla küfretmeleri lazım… Rakip

seyirciye, rakip oyuncuya, hakeme… Bir süre sonra, Kızılordu koıosunu hasetten çatlatan yükseklikte bir ses uyumu içinde, “düşman” tarafın ya nesebini, ya cinsel ahlakını soruşturmaya başlı
riyorsunuz.
“Fanatizm gelmis cihane, futbol topu bahane…”
t t t

Futbolun, hoşgörünün, demokrasinin beşiği İngiltere’de, yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar, en sızıltısız maçlardan sonra bile, taşkın kalabalıklar sokaklara dökülür, karakolları, mahkeme be
nalannı basar, zengin evlerini kundaklar, dükkanları talan ederlerdi. Niye?..

Bir kere, tribünlere doluşan, çoğunluğu fakir ve işsiz insanların “maç seyretmek” gibisinden bir niyetleri yoktu, bütün maksatları boşalmak, kin kusmak, kırıp dökmek, yani “bağcı” dövmekti.

İkinci sebep, takım oyunlarının, öncelikle de futbolun kendi
mantığından geliyordu. Her zaman dediğim gibi, “Takım sporları,
kalelerini muhafaza altına aldıktan sonra, çarpışmak için mevziIenmiş iki düşman ordusunun muharebeye tutuşmasının benzetimidir…”

Yine dediğim gibi, “Futbol sahası, muharebe meydanının
maketidir. Kale direklerinden oluşan dikdörtgene, can-kan pahase
na savunulması gereken bir mevzi gözüyle bakılır. Antrenör komutan, oyuncular asker, seyircilerse gerektiğinde seferber olacak
sivil savunma mangalarıdır, milislerdir. Bu oyun planıyla örgütlenen bir spor dalında, oyuncunun oyuncuyu, seyircinin seyirciyi
düşman olarak görmesi kadar doğal bir şey olamaz. Aralarındaki
sürtüşme, en küçük bir kıvılcımla, kanlı kavgaya dönüşebilir…”

v: v: v:

Futbola kısa pantalonlu adamların şişirilmiş bir deri küresi

peşinde koştukları bir “oyun” gözüyle bakar, onun kitlesel boyut

ı
-ıııııooıııııııııııııııııııııııııııııoıoıoıoııııı ıoııoooııııoooıııııııııııııııcoııııııoııooıoıııııııııoı

ş sırıııpı ııoc_ııııııı
ııoı DEFTERİ

MEHMET AGAR (Ciner’in arkasında gezineceğine, saha-tribün-sokak terörüne hala çözüm bulamadığı için) .. …. ..D
NAHİT MENTEŞE (Gün saymaktan asayişe vakit bulamadığı
için)……

ÜNAL ERKAN (Butun zamanını, olağanustu hâl valilığıyle Beşiktaş
maçlarının naklen yayını arasında hakça bölüştürdüğü için)……
NECDET MENZİR (“Asayiş berkemâl” dediği İstanbul,

sonrası şenliklerde, 33 kişi kurşunlandığı için)…..

TANSU ÇİLLER (Seçmenleriyle öpüşmesine ve b

engel olan korumasını yumrukladıgı için

İSMET SEZGİN (“Bizim zamanımızda isler iyiy

içişleri bakanı olarak, nostaliik takılmaya devam ettiği içi

SALİH GÜNGÖR (Mali şübe müdürü olarak, Ayşeg’ Zeynep-B
nur şeytan üçgeninde karaya oturduğu için

ABDULLAH CATLI – HAYRİ KOZAKCİOGLU – NECDET ULUCAN DÜNDAR KILIÇ – ALİ YASAK (Drei Ali) – ALAATTİN CAKlCl (“kıhkıh” gülmeye devam ettikleri için) …………………………………. ..G

EİJL.L’ÂJ_:E.’~L’ 51391-94542– ~ __- r
-cuııııHuı=ııvş-:1’~_ ;LKPAI-frıîısı .
(Cumhurıyefın ıılkifırkası) ~ ,

Tek sele alışkın bir partinin altı başkan adayı olmaz.

Şimdi oldu.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 12 Eylül’den sonraki (sadece) kurultaylarının hesabını çıkardım. Epey tuttu.

Halkçı Parti

1. Büyük Kurultay – (29 Haziran 1985 (Aydın Güven Gürkan, Necdet
CaIp’in yerine genel başkanlığa seçildi.) Küçük Kurultay – 17 Ağustos
1985 (SODEP ile birleşme yönünde ilke kararı alındı), 1. Olağanüstü Kurultay -2 Kasım 1985 (SODEP ile birleşen HP, varlığını Sosyal Demokrat
Halkçı Parti (SHP) adıyla bütünleşen yeni partiye aktardı).

SODEP kurultayları

1. Olağan Kurultay – 6/8 Temmuz 1984. 1. Küçük Kurultay – 14 Nisan 1984, 1. Olağanüstü Kurultay – 2/3 Kasım 1985 (Halkçı Parti ile birleşme kurultayı)

SHP kurultayları

2. Olağanüstü Kurultay – 30/31 Mayıs 1986. 2. Küçük Kurultay 15/16 Şubat 1986 3. Küçük Kurultay – 8/9 Kasım 1986, 3. Olağanüstü
Kurultay – 26/28 Haziran 1987 2. Olağan Kurultay – 25/26 Haziran 1988.
4. Küçük Kurultay – 25/26 Kasım 1988 4. Olağanüstü Kurultay – 4 Haziran
1989, 5. Küçük Kurultay- 10Aralık 1989, 5. Olağanüstü Kuru/tay -27/28

mm& bir ‘toplumsal ofay” olduğunu unutursak, Sivas’laı da
olur, Heysel’ler de…

Iğdır’da patlayan kutlama tabancalarını “PKK baskını” zannedenler de çıkar.

Che’nin “ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin…” diye başlayıp “Öyle ölüm hoş gelmiş, sefa gelmiş…” şeklinde noktalanan
mitralyözlü, savaş naralı nostaljik sözlerini tribünlere pankart yapar, falanm stadyumu birilerine mezar eder, maçlara hem kendimiz ölmeye, hem birilerini (veya birilerine) gömmeye gidersek, daha çok yananz ‘

seyircinin eğitilmesi, sportmenliği öğrenmesi…

Geçin bir kalem… Ondan yarar gelseydi, yüz elli yıldır İngilte
re’ye gelirdi. On dokuzuncu yüzyılın sokak zorbalarıyla “hoolF
gan” denen lumpenlerin hiç farkı yok..

Altını çiziyoruz. Futbolları “mahalli şovenizm” aşamasında
kalmış ülkelerde, her futbol maçı “patlamaya hazır bir barut tıçısı”dır. Taşkın seyirci de, amacı (futbol) unutup, olmayan amacı
dört misli hırsla kovalayan (fanatizm) bir kitle…

Tribünlerdeki “potansiyel terör” nasıl önlenir?

Onun uzmanı ben değilim…

İzinli-izinsiz, silahlı-silahsız toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin
(istendiği takdirde) nasıl kolay “enterne” edildiğini az görmedik

0ıııııo0ı00ııı00ooıoıııto0ıı0ıııooııııııııııoıııIıooı’I

‘ Z/?Zfrêıwmr/z fat/f, /Tûtağarrrfsrı/“Kumnay- 2926 Ucak 1992, G. Kü
çük Kurultay – 9 Ocak 1993, Tüzük Kurultayı – 3/4 Nisan 1993, 4. Olağan
Kurultay – 11/12 Eylül 1993, 8. Olağanüstü Kurultay – 18 Şubat 1995
(CHP ile bütünleşme kurultayı)

CHP kurultayları

(9 Eylül 1992; CHP’nin yeniden açılışı), 25. Olağan Kurultay – 9 Eylül
1992 (CHP’nin yeniden açılış kurultayı) (Genel başkanlığa Deniz Baykal
seçildi). 26. Olağan Kurultay – 9/10 Mart, 1993 (Genel başkanlığa Deniz
Baykal seçildi) – Küçük Kurultay – 2D Kasım 1993, 7. Olağanüstü Kurultay
(Program Kurultayı) – 8/9 Ocak 1994- Küçük Kurultay – 29 Mayıs 1994
(27 Mart 1994, yerel seçim sonuçları değerlendirildi), 8. Olağanüstü Kurultay – 24 Aralık 1994 (Birlik pıotokolu.)

9. Olağanüstü Kurultay – 28 Ocak 1995 (SHP ile bütünleşme için toplandı, ancak sonuçlanamadı), 10. Olağanüstü Kurultay – 18 Şubat 1995
(SHP ile bütünleşme kurultayı)

27. Olağan Kurultay- 9/10 Eylül 1995

v: v› v:

Tek bir soru sormak isterim.

Kurultayın sonuçlarını tartışmak da istemiyorum.

“Böyle bir komik partiye oy verirmisiniz?”

Ben veririm… Yine vereceğim…

Mazoşistlik gelmişse cihâne, CHP’ye oy vermek bahâne…

duman olanyende..

g; TABANCANIN TETİĞİZURNANIN SON DELİĞİ

“F Turgut Özal’ın Türkiyeyi
Texas’a çevirmeye karar

é vermesinden sonra, herkes
silahlandı. Bacağını sallasan
‘ tabancalı birine çarpıyor.

l Ama, tabanca taşıyıp
kullanmamız yeni değil…
Neredeyse, törelerimiz

_ Uçağa “müsellah vazi` yette” binmeyi mârifet
sayan Şadi Pehlivanoğlu, hos tes hanımın dudağını yardı.
.. Eliyle… 1968 yılında da,
TBMM’de, birine yumrukla
saldırmış, elinin tersiyle kafa
yarnuştı. Kimin kafasını?

v acetin Altan

İLSIUIIII AIBII

c. Mehmet MI Aybar

ILBI Kuas

2 Yukarıdaki saldırı sıra) sında tabancasmm kab7 zasıyla Çetin A1tan`m kafasını
parçalayan Malatyalı Hamit
Fendoğlu (Hamide), uzun yıllar sonra, öldürüldü. Nasıl?
&İIMIIVİI

h. şıımlıalı mektuııla

G. ÜIIÜİEIGİ(

d. Belediye tarafından
zehirlenerek

3 Atatürk’le evlenmeyi
2 düşünüyordu. Ona “se
akmalı tabanca” hediye
etti, daha doğrusu, etmeye kalkıştı. Kabûl görmedi. Namluya
sürdüğü mermiyi kendine sıktı. Kim?
a. Nazmiye
lı. Dürrive
eFİkrive

ll. HIITİVG

4 kelepir ta5 ) bancalar” bizde çok seE ± vilir. “Bedava tabanca dağıttığı
“ için”, Ozal’ı eleştiren Demirel,
kayınçosu Ali Şener’e kaç ta banca hediye etti?

T, a.1 11.3 0.5 II.7

5 Türkiye’yi kimin Texas’) a çevirdiğini merak edi
yorsanız, sayın cumbabamız,

Hikmet Çetin, Cavit Çağlar,

HAFTANIN HİKMETİ
“Aşağılık duygusunun mutlaka haklı bir tarafı vardır…”
(Carl Jung, 1951 )

arasına girdi.

“Gülsek mi, ağlasak mı?”
diyorsanız, lütfen, bu haftaki
testimizi kısaca geçiniz…

Köksal Toptan, Nafiz Kurt, Salih Sümer, Onur Kumbaracıbaşı ve Aykon Doğan`m da aralarında bulunduğu kişilere kaç
silah “hediye” etti?
‘ a. 58 h. 157 c. 258 Il. 3141

6 “Bedava tabanca” kainp panyasından nasiplenen erin biri de, Mert Çiller
yavrucuğumuzdu. Smith-Wess0n’u ona kim verdi?

a. Bashakaıı

ILAnnesI

e. IJYP ııenel baskani

Il. Hepsi birden
7 “Arkadaşlarıma hediye

) etmek istiyordum, diplomatik dokunulmazhğım var,
üç tabancayı da mı çok gördü›
nüz?” demesine rağmen, ABD
gümrüğüııde 6 saat gözaltmda
kalan bakanımız hangisi?

a. Isnıall cem

h. Flkrl sağlar

e. Ercan Karakaş

ıI. Iîmurcin savas
3 Ilyas Aktaş’ın sekrete
) rini dört, ‘kendisini iki
yerinden vuran mermili tabancanm “karadeniz kökenli” olduğu iddia edildi. Sonra Emniyet Genel Müdürlüğü
açıkladı. Nereliymiş?

a. Gürcistan II. Kürdistan

Tıliaskurıllstan d. Alman

CEVAPLAR ‘p (3 ‘p (z ‘p (9 ‘› İs ‘P (v ‘> (s: ‘q İz ‘D (ı

OLDU DA adini İNŞALLAH

/

BORU DÖŞEYECEKLER MAŞALLAH

Yoğun bir siyasî haftayı geride bıraktık. Siyasî liderler bizi
baydı, biz sizi baydık…

Gülmeye ihtiyacımız var.

En kritik toplantı, DenizHikmet-Murat, yani “troika”
(iktidar üçgeni) arasındaydı.
Gazeteciler oradaydı, haber
merkezleri telaşlı, parti örgütü
pürtelâştı.

Uzlaşma olur mu?

En önemli açıklamayı Deniz
yaptı: “Hem Sayın Karayalçın,
hem Sayın Çetin, iki eski dışişleri bakanı olarak, petrol boru
hattı konusunda değerlendirme
yaptılar…”

Yerine “tam oturan” espriyi
de Uluç Gürkan yaptı.

“Toplantı, boru döşeme top
BİR .İSİM Bin iişLEM

CUMHURİYET_ HALK PARTİsj ,
ELHAK, HEPSI UMUT TACIRI
I “E “Jo/cer)

ALTl OK
O “ATIK KIRAT”
(“K/RA T” Joker]

KURULTAY
“KUYTU”LAR
DENİZ [BAYKAL

o BAKKAL YINE TOZ ALDI
{“AlT/OK”.Io/