Aranan taze oda bulunmuştur…

gs… ıı…____

Kurlhcın FISE

Aranan taze’ oda bulunmuştur…

AZAR günü gazeteye geldiğim
de, masamın üstünde bir faks

mesajı buldum. Dokuzuncu
cumhurbaşkanımızın çelik gibi sinirlerinin metal (demir) yorgunluğuna girdiği belliydi.

“TBMM binası içerisinde Cumhurbaşkanı’na ait bir çalışma ofisi,
1983’te meclis yeniden göreve başladığından bu yana hep mevcut olmuştur ve bugün de vardır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın mecliste bir oda aradığı haberi üzerine kurulan yorumların
hiçbir anlamı yoktur…”

Ne yalan söyleyeyim, üzerime
alındım. Kenan Evren’le Turgut Ozal’a
benzemeye başladığını söyleyip elektrikli sandalyeye oturtmuştum kendisinı…

“Uygun cevap” aramaya başladım, yazının girişini bile yaptım.

“Cumhurbaşkanlarının TBMM’de
oda sahibi olmaları, 1983 yılından bu
yana, belki usûldendir, ama, demokratik teamülden değildir. Kendisine
orada oda yaptıran Kenan Evren’in
derdi sandıktan çıkan Özal’ı, Özal’ın
derdiyse kendinden sonra gelecek
başbakanları, hükümetleri denetlemekti. Demirel meclisten çıktı ‘Arkama bakmayacağım’ dedi. Mâdem arkasına bakmayacaktı, Orpheus’un ba
şına gelenlerden korkuyordu, seleflerinin gafletini niye tekrarlıyor? Arkasına
baktığı yetmiyormuş gibi, geldiği yere
kazık çakıyor…”

‘A’ *k ‘A’

Yazıyı çöpe attım.

Demirel’e özel oda bulmak değilmiş mesele… Çok saygı duyduğum bir
ağabeyimden telefon geldi. Üç çarpıcı
şey söyledi. -‘

Cumhurbaşkanı “tanrı misafiri”
0 değildir, devletin başıdır, çıktığı
meclise her zaman gelebilir. Çay, kahve, ıhlamur ısmarlatmak için kulisleri,
odaları dolaşamaz… Sabit bir yerinin
olması gerekir.

Zâten odası var, çaycısı, kahveci
si var. v

Selefler döneminde, cumhurbaş3 kanlığı genel sekreterliğinin, özel
kalemihin, devlet denetleme kurulunun, müşavirlerinin TBMM’de özel
odaları vardı. Yani, yasamanın üstüne
tam binilmişti. “Bütün o odaları boşaltıyoruz, Çankaya’ya taşıyoruz!” dedi telefondaki ses, “Taşınma bir ay
içinde bitmiş olacak…”

12 Eylül’ün “hüdâ-i zabit” organlarının enterne edilip TBMM’den uzaklaştırdığını öğrenerek pazar günümü
keyifle geçirdim. Boşalan odaları sivil
kenelere vermezler inşallah…

%

HALKIN
PARASıNI

VER/MEM.

l ‘ı HALKIN /
sdğüunyo 0153’? Çam”
”lc ?ANA

ouuyoeumr. , ..

ww 2/ /v//y ý ///
/////

RSHM D: .
– BEN DE

.. mon» n›

%194”

Patlasın tonlar;
senlensin zontalar

UMARTESİ gecesi tam
C. 20.53’te, Dolmabahçe tarafla
rında (kulağım yanlış algılamadıysa), 6 pârelik top atışı başladı. Reflekslerimi alıştırdığım için, masanın
altına tam siper olmadım, tarakanın
bitmesini bekledim.

Ikinci atışı üçüncüye bağlayan
“saygı duruşu” sırasında telefonum
çaldı. K_alkıp açtım. Fırat-Dicle hattının (ve istanbul’un büyükçe bölümünün) özgün şivesiyle, “Duymişendir?” diye sordu bir ses… “Duymışemdir babo!” dedim.

Devam etti: “Kızanımın nikâhında coşmişemdir, ruhsatsız silahımla
havaya beş el sıkmışemdir, o yüzden
girdiğim mapustan yeni çıkmışemdir…”

Yeniden yapılanmakla bitmeyen,
ömrü geçiş sürecinde geçen Türkiye’nin alacağı dersler var bu konu
a…
Kurdara’da havaya beş el

0 ateş eden hapse girer, Istanbul’a gelip havâ^ fişek attın mı fitilini
vali tutuşturur.

Kurdara’da dirı^ bayramlarda

9 bile yasak olan maytaplar,
sosyete düğünlerinde 15-20 bin liraya (tanesi) satılır. Ya damadın, ya gelinin şahidi, cumhurbaşkanı yoksa,
validir.

İstanbul’un niye kalabalıklaştığını
anlıyorum… Özgürce gürültü etme
hakkı bir tek orada var. Haaaa! Az
kaldı unutuyordum. Osmanlı döneminde de Istanbul’da vali yoktu.

”Kurnazlık her işe yarar, ama, hiçbir
şeye yetmez…” (Horatio Alger, 1881)

‘ANAP’ın yeni
sloganları…

URMUŞ saat bile günde iki

defa doğruyu gösterir. Demi
rel’le Çiller’i, babayla kızı birbirine düşûrmek için ajit-pr0p’a başlayan ANAP’ın Osmangazi örgütü,
turnayı gözünden vurdu. Ilçe binasının ön cephesini boydan boya kaplayan bez pankart çarpıcı… “Kızını
dövmeyen, dizini döver!”

ELEKTRİKLİ
ı s

TANSU ÇİLLER

YÜZÜ yumuşak olanın sırtı
ıslaklıktan kurtulmaz…
Biliyorum, haklısın, bazılarına
yüz vermeye gelmez, hötzöt
etmek gerekir.

Zenginden vergi almak
güzeldir, ondan alıp fakire
dağıtmak daha da güzeldir,
ama, onun tarihteki tek örneği
Robin Hood’dur. Altı asır önce
yaşamıştı, çağdaş örneğini
görmedik…
Halkın parasını işçiye
vermemek için halkın oylarına
başvurmak güzeldir de,
blöftür. Kimse referandumu
göze alamaz…

Türk-lş’in geleneğidir,
devletin icazeti olmadan bir
caguarcık bile almaz, genel
greve gitmez, gidemez… Ama,
Nasrettin Hoca’dan
devşirmeyle, ya giderse?

Siyasî literatürümüze geçen
“Watch your step!” (bastığın
yere bak) lâfını
tekrarlamayacağım… “Watch
your word!” diyeceğim…
Ağzından çıkan Iâfı kulağın
duysun… Geri dönmez, dönse
bile katlanmış olarak döner…