Aranan “pişman rüşvetçi” bulundu!

Kurlhcın FISEK

Aranan “pisman rüsvetci” bulundu!

” RKİYE kazan, bilcümle hukuk ca
I miası kepçe, herkes “rüşvetçi” arı
yor. Neymiş? Mevzuatımıza göre,

“rüşvet alan” belli olsa bile, “ben ver
dim” diyen rüşvetçi çıkmazsa, rüşvet
suçu subûta ermezmiş…

Dünkü Hürriyefte okudum. Gözde
müteahhitlerimizden Mehmet Çakar,
lSKİ’ye rüşvet verdiğini söylemiş… Ama,
azıcık kıvırtmış.. “Ellişer milyonluk iki
bağışta bulundum…”

Ateş bacayı sararsa, verdiğinin rüşvet
değil, yaptığının bağış olduğunu söyleyecektir. Sıfıra sıfır, cepte var yarım trilyon cukka, elde var sıfır…

ir**

Aranan rüşvetçiyi dün buldum. Adı
Tahir Ozçelik… Suçunu yazılı, imzalı,
pullu, mühürlü itiraf ediyor.

“Ergun Göknel’e rüşvet verenlerden
biri benim… İSKİ abonesi milyonlarca
vatandaş gibi ben de rüşvet vermeye
mecbur kaldım. 1990 yılından beri tuttuğum dosyaları elbette size veremem,
ama, adli merciler isterse, kendilerine
teslim etmeye hazırım…”

Pişmanlık. yasası ndan istifade etmeyi
düşünmediğini de söylüyor Ozçelik…
Devam ediyor. Madde madde…

Evimin girişindeki su saatinin
camı tozla kaplıdır. Gelip
okunması mümkün değil… Demek ki,
faturaya geçen metreküp miktarı uydur
ma, kafadan atma…
Üstüne üstlük su saatim bozuk… Dilekçe veriyorum, “değiştirin” diyorum, gelen giden yok…
â lş emriyle saati mühürlemeye
gelen görevliyle dertleşiyorum. “Genel müdür baban olsa faydası
yok!” diyor, “Abone saatlerini okuma
işini taşerona vermişlerdir. Onlar da
masa başında fatura kesmişlerdir. İyisi
mi, servislerden birini bul, 5-10 bin lira
eline tutuştur, çay parası, borcun morcun kalmaz…”
9 6 Mart 1991 tarihinde yazdığım itiraz dilekçesine nihayet
cevap geliyor, yetkili makama çağrılıyorum, derdimi sözlü anlatıyorum, ilgili
servise havale ediliyorum. İlgili memur,
herkesin ortasında, “Amca, kaça bağlayalım senin işini?” diye soruyor. Üstümde olan biteni (85 bin lira) çıkarıp veriyorum. Ama, yine düzelmiyor sorunum… Her faturada aynı senaryo…
Bütün sâde vatandaşlar, bütün
su aboneleri rüşvetçidir. Şöyle
veya böyle… Ha Ergun beye, ha Ersin
beye, ha Hasan beye, ha çaycı Ramazan’a vermişim, aynı kapıya çıkıyor.
Pişmanım…
***k
Alan memnun, veren memnun…
Alan yakalandığında pişman, veren her
zaman pişman… Ne demeli?

‘SUDA HALKALAR l..

sm! OKTAY
EHMET Moğul
Mtay, Tansu Çiller’e sinirlendi.

“Bizi korumuyorsun!”
dedi. Tansu Çiller, yüzünden eksik olmayan,
Cavit Çağlar’dan bile
esirgemediği tebessümünü Moğultay’a yöneltti,
başını salladı, Moğultay
gevşedi, yamıştı.

Sen niye sesini çıkarmadın? Bakanlar kurulu
toplantısına girerken en
ateşlilerden biri sendin,
“İlksan defterlerini açacağım!” diyordun…

Adalet bakanlığınca
bir fezleke hazırlandı bu
konuda… “Adalet bakanlığı” dediysem yanlış anlama, senin “deruhte-i
mesuliyetinde” olan bakanlığı kastediyorum..
Adalet dağıtan bakanlığı
değil… Eski kabinedaşların hakkında düzenlenen
İlksan fezlekesini,
TBMM’ye gönderilmesi
gerekirken, tek tek “suçlanan” bakanların bakanlıklarına göndermişsin, sonra da, “Uygulama doğrudur!” demişsin…
Bazı soruşturmaları
zaman aşımına uğratmanın klasik taktiğidir bu…
Mehmet Moğultay’a bulaşan lSKl skandalı hakkında herkes cırcır öterken, basına künklerden
sular seller gibi haberler,
kasetler, cezaevi hatırası
fotoğraflar yağarken, İlksan suskunluğuna anlam
veremiyorum.

Bakanlık aynı bakanlık… Müstakbel koalisyon mu değişik acaba?

“Politikacının akıllısı,
dostlarını değil,
düşmanlarını
iyi seçer…”
(Theodore Roosevelt,
1901)