Ankamall Dergisi Röportajı

ANKARA, CUMHURİYETİ CUMHURİYET YAPTI

 

Başlık görünmesin

ODTÜ’de okuyan, Mülkiye’de hocalik ve dekan yardimciliği yapan, Ankara Spor Akademisi’ni yöneten, birçok gazete ve dergide yazan kurthan fişek, bu kez Ankara’nin kitabını kaleme aldı. “burası ankara” adli kitapta hem Ankara’yı hem de Ankara’da yaşadıklarını anlatan “Sıfırcı Hoca” başkentin en çok İstanbul’dan dönüşünü sevdiğini de söylüyor!

Kurthan Fişek, mülkiye öğrencileri tarafından “sıfırcı hoca” olarak bilinir. Mehmet Ağar, Mesut Yılmaz, Abdülkadir Aksu, Abdüllatif Şener gibi isimlere hocalık yapan Fişek aslında sadece
bir kişiye 0 notunu vermiştir: Abdullah Öcalan!

 

Ailenizin 93 yıldır Ankaralı olduğunu söylüyorsunuz. Aileniz nasıl Ankaralı oldu?

Şöyle söyleyeyim; anne tarafım da baba tarafım da Makedonyalı. Baba tarafım, babamın dedesi Makedonya’da Nakşibendi şeyhiymiş. Bizim Fişek soyadımız da şuradan gelir; Bulgar çetelerine fişek yapıp satarmışız Osmanlı’ya karşı. Abdülhamit dedemin babasına “Yaa sen okuma yazma biliyorsun Mustafa Ruhi Efendi, İstanbul’a gel, seni Topkapı’ya müdür yapayım” demiş. O da bütün aileyi almış gelmiş İstanbul’a. Ertesi gün de Sultanahmet Meydanı’nda asmışlar! Bütün aile geri dönmüş. Dedem orada, Selanik’te askeri liseden İsmet Paşa’yla sınıf arkadaşı, Atatürk’le de dönem arkadaşı oluyor; sonra da Osmanlı ordusunun askeri olarak Sivas’ta tabur komutanı. Atatürk Samsun’a ayak basınca dedem bütün aileyi alıp Ankara’ya gelmiş. Anne tarafından dedem de Selanikli. O da Skopis’in sınıf arkadaşı. İzmir’de hakimlik yaparken, İzmir işgal edilince “Bu adamdan hayır gelmez” deyip bütün aileyi alıp Manisa üzerinden Ankara’ya gelmiş. 93 sene… Ben nereliyim şimdi?

Burası Ankara” nasıl bir kitap? Kurthan Fişek’i mi anlatıyor, Ankara’yı mı?

Ankara’yı anlatıyor demek daha doğru olur. Ankara’da benim yaşadıklarımı anlatıyor, benim yaşadığım Ankara’yı anlatıyor, ama Ankara’yı anlatıyor. Tabii eksikleri var, bütün Ankara bu değil. Ama devlet olan Ankara, yani beni ilgilendiren bürokrasi, daimi ordu, siyasi polis…

Bugünün Ankara’sına baktığınızda neler görüyorsunuz? Değişim sizi rahatsız ediyor mu?

Şu değişim beni rahatsız ediyor en çok: Ankara, devlet merkezi olmak, başkent olmak gibi özelliklerini yavaş yavaş yitiriyor gibi. Bürokrasi zayıflıyor, daimi ordu zayıflıyor, siyasi polis zayıflıyor. Yani devlet merkezi olma özelliğini yitirir gibi. Bir de ilgilenme konusu var, pek siyasetle de ilgilenmiyorlar. Halbuki Ankara siyasetin de payitahtı. Genç kuşak Ankaralılar pek ilgilenmiyor artık. İstanbul’da başıma gelmişti; asansöre binmiştim, Hürriyet Gazetesi’nde çalıştığım sıralarda, çocuklara espri olsun diye sordum, 10 sene önceki olay, “Cumhurbaşkanı kim?” dedim, birisi “Sezen Cumhur Önal” dedi diğeri “Sezen Aksu”. Şaka yapıyorlar sandım. Ahmet Necdet Sezer dönemi… Yani Ankara da artık böyle olmaya başladı.

Ankara başkent olmasa ne kadar büyüyebilirdi?

Bence yine aynı şekilde olurdu. Ankara’nın özelliği Türkiye’nin her yerinde yakın oluşu. Atatürk’ün de Ankara’yı başkent olarak seçmesinin sebebi bu. İstanbul’dan kalkıp doğuya gidemezsin. Ama Ankara’dan doğuya gitmek İstanbul’a gitmek gibi kolay. Kendini başkent yapan bu özellikleriyle yine gelişirdi bence Ankara.

Ankara için cumhuriyetin kenti demek doğru olur mu? Cumhuriyet Ankara’ya neler kattı?

Ankara cumhuriyete çok şey kattı. Cumhuriyeti cumhuriyet yaptı. Cumhuriyet de tabii Ankara’yı kendi özellikleriyle bağımsız hale getirdi. Yani sanayiye muhtaç olmayacak bir hale getirdi, devlet merkezi yaptı.

Sizce Ankara nasıl bir şehir? Bir memur-bürokrat kenti mi yoksa Anadolu düşünü gerçekleştirmiş bir metropol mü?

Memur-bürokrat kentidir temelde. Yani bazı özelliklerini kaybediyor diyoruz ama yine ağırlık bence eskisi gibi. Özeniyor insanlar tabii, renkliliğe, kozmopolitliğe, değişikliğe, çeşitliliğe… Özeniyor ama bence hakimiyet yine diğer tarafta. Suç oranının diğer büyük şehirlere göre hâlâ daha az oluşu da merkezi devlet kavramının etkin olduğunu gösteriyor bence.

Ankara’da en çok sevdiğini, bulunmaktan mutlu olduğunuz yerler, mekânlar nereleri?

Hanıma soralım onu. Eskiden beri çok zaman geçiremem dışarıda; tez yazmak, makale yazmak, kitap yazmak zamanımı çok aldığı için gazetecilik yaparken de saatlerimiz çok uygun olmadığı için çok gezemeyiz. Arada sırada sinemaya gideriz, zamanımız olduğunda Eymir Gölü ve civarında dolaşırız. Akşamları da çok bir gezmemiz yok. Evin manzarasını görüyorsunuz Ankara’yı seyretmenin ayrı bir zevki var.

Ankara’da yaşadığınız ve hayatınıza damga vurduğunu düşündüğünüz hangi olaylar var?

Hapse girip işkence görmem! Askeriyeyle ilişkilerim. Dedem Kurtuluş Savaşı paşasıdır. Ben asker içinde büyüdüm. 27 Mayıs oldu. 29 Mayıs günü, o zaman Selanik Caddesi’nde oturuyoruz, kapı tekmelendi. Ben açtım kapıyı. Bir başçavuş ve dört asker. “Nusret burada mı?” Babam

“Buyrun, benim” dedi. “Yürü lan” dediler. Babamı ite kaka çıkarttılar. 27 Mayıs 1960… Annem ağlar, kardeşim 4-5 yaşında ağlar… Bir yanlışlık var diyoruz, olmaz diyoruz, dedem Atatürk’ün dönem arkadaşı, aile CHP’li… Neyse öğreniyoruz sonra, babamı meclisteki Milli Birlik Komitesi

odasına ite kaka sokmuşlar. Odada da Suphi Karaman, Sami Küçük ve Alparslan Türkeş. Türkeş “ Ne yapıyorsunuz yahu?” demiş askerlere. “Komutanım getirin dediniz, getirdik” demiş. Başçavuşa bir tokat, babam eve Sağlık Bakanı müsteşarı olarak döndü. Diğeri 12 Mart 1971 darbesi… Mamak’la tanıştım. Mamak muharebe okulunun içindeki Keçikıran Tepesi’nde, Mamak Radyosu vardı. Orada işkence gördüm. 12 Eylül 1980 yılında da üniversiteden kovuldum. Tekrar gazeteciliğe döndüm. Zaten ömrüm öyle geçiyor. Gazeteden kovuluyorum üniversiteye, üniversiteden kovuluyorum gazeteye…Hiç olmazsa gidecek yerim var!

Bir dönem İstanbul’da Hürriyet Medya Towers’ta çalıştınız. Ankara’dan gelip İstanbul’da yaşamak neye benziyordu? Size göre İstanbul’un en güzel tarafı Ankara’ya dönmek mi oldu?

Zordu benim için. Ben siyaset konuşuyorum İstanbul başka şey konuşuyor. Yabancı bir yere gitmiş gibiydim. Gazetede işim bitince konuşacak fazla arkadaşım da kalmadı. Ankara’ya döndüğümde hiç olmazsa evime dönmüş hissediyorum kendimi. Bildiğim yere, bildiğim ortama, konuştuğum kişilere, ilgilendiğim şeylere dönmek… O yüzden yani İstanbul’un Ankara’ya dönüşünü severim ben de!

Ankara’da Türkiye’nin sayılı alışveriş merkezlerinden ANKAmall bulunuyor. ANKAmall’a gidiyor musunuz? Burayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben alışverişe gitmem ki, hanım gider de…

Neyran Fişek: Ben gidiyorum. Hem insan hem de ürün ve hizmet çeşitliliği çok olan bir yer. O açıdan seviyorum, her şey bir arada bulunabiliyor. Bir de orada hiç mağaza kapandığını görmedim, her şey yolunda demek ki.

Kurthan Fişek: Neyran’la ortak özelliğimiz, birbirimizin konularına yabancı olmamız. Neyran, Devlet Opera ve Balesi’nden emekli. Ben baleden hiç anlamam o da siyasetten… Dolayısıyla birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var.

Nasıl tanıştınız?

Grev yapıyorlardı. Tütüler ve üzerlerinde “Bu iş yerinde grev var” yazısı. Biz de Basın-İş Sendikası olarak 1968 yılında onları desteklemeye gittik. Göz göze geldik. Şaka değil 44 senelik bir birliktelik…

Evren Özesen (Ankamall Dergisi, Haziran – Temmuz 2012 sayısı) . Giriş: 12 Temmuz 2014