Alman nasıl yangın çıkarır?

Alman nasıl yangın

ŞUBAT 1933 gecesi, Karl

27Ernst’in başını çektiği bir
grup “fırtına komandosu”,

bir ucu içişleri bakanlığı, öbür ucu
Reichstag (Alman parlamentosu) binasında olan tünelden gizlice geçtiler.

Tuhaf bir raslantı, Reichstag’ı korumakla görevli polislerden bir teki
bile yoktu binanın içinde… Ya avluda
geziyor, ya yıllık izinlerini kullanıyor,
ya köşedeki meyhanede bira içiyor
.|ardı.

Ellerindeki benzin bidonlarını boşalttılar. Yanlarında getirdikleri parlayıcı maddeleri binanın ahşap kısımlarına boca ettiler. Çeyrek saat içinde
işlerini görüp usulca geldikleri yere,
içişleri bakanlığına döndüler.

*i*

Yine tuhaf bir raslantı, fırtına komandolarının arazi olmalarından yarım saat sonra, bekçisiz-polissiz vaziyetteki parlamento binasına Marinus
van der Lubbe girdi. Hollanda asıllıydı, dediğine göre komünist sempatizanıydı, okuyamamıştı, zihinsel özürlüydü.

Ama, önemli bir özelliği vardı.
Yangın çıkannaya meraklıydı. Daha
iki gün önce, Berlin’in kenar meyhanelerinden birinde, “Bir sürü kamu
binasını ateşe verdim, sıra Reichs
tag’a geldi!” diye böbürlenirken gö
Kurihcın FISEK

zaltına alınmış, hiç beklenmedik şe
kilde, sorgusunu içişleri bakanı Go- l

ering’in bizzat kendisi yapmıştı.
*f*

Marinus van der Lubbe, 27 Şubat
1933 gecesi, kimseye görünmeden,
parlamento binasına girdi, çaktığı üç
dört kibriti sağa sola attı. Cebindeki
kibrit kutusuyla sırtındaki kirli gömlek
dışında tutuşucu-tutuşturucu madde
yoktu üstünde… .

Sabaha kadar yandı, kül oldu Reichstag…

i**

Yine büyük raslantı, Nazi Almanyası’nın kuvvetli üçlüsü, Hitler,
Goering ve Goebbels, ilk alevlerin
pencerelerde görülmesinden birkaç
dakika ewel, “Yangın var!” diye olay
mahalline gelmişlerdi.

İlk gelen G0ering’di. Basbas bağırıyordu: “Komünistler ihtilal başlattı.
Yakaladığınız yerde vurun, asın, linç
edin kızıllan…”

Yeni Gestapo şefi Rudolf Diels topuk şaklattı: “Emriniz olur sayın bakanım… İki gün önce bana verdiğiniz
liste cebimde… Arkadaşlar komünist|_eri toplamaya başladılar bile…”

l Alman yangınları böyledir.

Planı kurnazlar yapar, uygulayacak bir budala elbette çıkar.

Devamı yarına…

eıkarır?’

İ,,

tatilinde askerlik

ok şık (ama biraz “hizmete
özel”) bir dergi çıkıyor Ankara’da… “Parlament0dan”…
D P’nin asker kökenli milletvekili Tevfik Diker, uzunca bir istirahat döneminden sonra, ilginç bir kanun teklifi
hazırlamış… Teklif kanunlaşırsa, üniversite öğrencileri, üç aylık yaz tatillerinde askeıf kamplara gidecek, üniversite öğrenimleri tamamlandığında askerliklerini de yapmış olacaklarrnış…
Fikir belki iyi, “düşünülebilir” cinsten, ama, zamanlaması yanlış…
Burdur’daki bedelli kurşun askerlerin “bayram münasebetiyle” bir buçuk ay talim yapıp terhis edilmeleri
“gösteri ve toplantı yürüyüşü” konusu
olurken, Bingöl’de, sırf parasızlık yüzünden tam askerlik yapan 33 gencimiz öldürülmüştü.
Dediğim gibi, zamanlama yanlış…
Yine dediğim gibi, ya hizmettir,
eşit pay edilir. Ya değildir, toptan kaldırın gitsin…

: I l ı
“Demokrasiyi çok seviyorum, çünkü,
insanların içlerini dökrnelerine,
nefretlerini kusmalanna izirı
veriyor…”

MESUT YILMAZ

ECLİS başkan vekili YılMdırım Avcı’nın Alman
ya’da iki haftadır yan gelip yattığını, S0Iingen’e gitmek
için resmi heyetin Türkiye’den
gelmesini beklediğini, üstelik tam
beş gün beklediğini yazmıştım.
Elektrikli sandalyeye oturmak için
yeterli bir aymazlık, vurdumduymazlık, görmezlik, ilgisizlikti
onunki…

Hemen telefonlarım çalmaya
başladı. “Mesut Yılmaz nerede?”
diye sordular.

“Hangi Mesut Yılmaz?” dedim, “Parlamentodaki tek cidtî
gemıanofon ve germanoiîl olanı
mı! Almanca öğrenmeye Alman
lisesinde başlayıp Istanbul lisesinde öğrenmeyi bitireni mi? Yani,
Almanya’daki Nazi vahşetini en
şiddetli kınayan ve hükümeti pasiflikle suçlayan ana muhalefet
partisinin lideri mi?”

Bizzat ve şahsen oymuş…
“Kür” (ve yaklaşan seçimlere hazırlık) bâbında o da Almanya’daymış o sıralarda…

Üzüntü bildirmek, cenazeye
gitmek nedense zoruna gidiyor
bazılarının…

(Charles Evans Hughes, 1939)