Bilmiyorsanız, Efendi Efendi, “Bilmiyoruz!” Desenize Şuna…

– Içi bizi yakıyor. Alman soyun

duman olan yerde…

Bİ_LMİ_YORSANIZ, EFENDİ EFENDİ,
“BILMIYORUZ!” DESENIZE ŞUNA…

ekrarlamaktan bıkmadığım fikradır. Ufak-tefek oynamalarla her
yere uyar, uydurulur.

Ormanlar Kralı çakalı kıstırmış… “Kim ulan buranın kralı?”

Çakal sinmiş, ezilmiş, büzülmüş,
kem-küm, hık-mık… Arslamn pençesinin tersini yemiş…

Arslan gidip eşeği yakalamış bu sefer… “Kim ulan buranın kralı?”

Eşekte aynı sinmişlik, pısmışlık… O
da padişah pençesini yemiş…

Gözüne bu sefer fıli kestirmiş arslan… “Kim ulan buranın kralı?”

Hiç istifıni bozmamış fıl… Hortumunu arslanın beline dolamış, havada iki
kere çevirip duvara çarpmış…

Ormanlar Kralı duvarın dibinde bitkin, perperişan… Mırıldanınış…
“Sana efendi efendi soru sorduk
abicim… Bilmiyorsan, efendi
efendi, bilmiyorum’ diyemez
miydin şuna?”

_ o c o

Iki ay önce gurbetten bir
mektup gelmişti. Almanya’daki
cezaevlerinden birinde mahkûmiyetini çeken bir vatandaşımızm imzası (ve yakanşı) vardı.

“Buradaki cezaevlerinin dıştan görünüşüne aldanmayın…

dan gelmeyen mahkûmlara,
esirden öteye, köle muamelesi
yapıl.ıyor._ Su bitse, bir tek şişe
su almak için üç imzah bürokratik forrnalite gerek… Hükümetimizden yalvarıyoruz… Mevzûat
müsait… Teşebbüste bulunsunlar, Avrupa Konseyi Mahkûm
Mübadelesi Anlaşması çerçevesinde, cezamızın geri kalan kısmını vatanıınızda çekelim…”

Bütün iyi niyet ve samimiyetimle
adalet bakanı Seyfi Oktay’a iki soru
sormuştum. Yurt dışında hapiste _yatan
kaç vatandaşımız var? Bunlarin cezalarının geıi kalan kısmını ‘Pürkîyede çekmeleri için herhangi bir girişim yapıldı
mı, yapılabilir mi?

Adalet reformu yapmaktan mahkûmlara, cezaevlerine, adliye personelinin özlük haklarına vakit bulamayan
Oktay’ın gıkı bile çıkmadı.

Doğrusu bozuldum. “Bilmiyorsan,
efendi efendi, bilmiyorum’ desene!” diye mırıldandım. o o o

Sahiden bilmiyormuş… Ne Seyfi OkTEIPO 136

~nı, kendisine göre

tay ne adalet bakanlığı…

Hariciyemizin arşivinde bulunurmuş bu bilgiler…

Mesela, Salzburgdaki başkonsolosluğumuzdan Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen (ve bir sureti DGM arşivlerinde
bulunan) 100-13/311-36 sayi ve 31 Ocak
1992 tarihli bir yazışma ulaştı elime.:

“Muavin konsolosumuz Feza Oztürk’ün gezmiş olduğu cezaevlerinde,
özetle, 6-8 saat çalışma, terzilik, marangozluk, çeşitli el sanatları bulunmakta,

. buna mukabil mahkûmlara ayda 400
500 Avusturya şilini ödenmektedir.
Mahkûmlarımız 3-4-5-6 kişilik odalarda kalmakta, kendi aralarında uyum
gösterdikleri gibi cezaevi görevlilerine
problem çıkartmamaktadırlar. Kendile

rine domuz eti yedirilmemektedir. Halen Avusturya cezaevlerinde 51 vatandaşımız yatmakta olup, dağılım şöyledir. Salzburg 17, Garsten 12, Innsbruck
6, Linz 9, Ried 3, Suben 2, Wels 2… Çoğu uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm olup darp, tehdit, hırsızlık veya
soygun suçlarından mahkûmların sayısı yok denilecek kadar azdır…”

Ondan sonra, bir “mapus mektubu”
çektim önüme… _ _

Avusturyadan… Isim-adres net, “Isrrıimi yazmayın!” demiyor, ama, ne olur,
ne olmaz… Babasına göre kader kurbasadece “mahkûm”muş…

Bıkmadan, üşenmeden yazdığı 19
sayfalık mektup, benim TEMPO’daki

bu köşemin parodisi… Sılirlardan anagramlara, fotoşakalardan oldunıusaşinlara, hikmetlere, fıkralaraßestlere, fısıltılara kadar her şey var. Inanın, kendimi ziyadesiyle beğenir, takdir ederim,
ama, el elden, yeni mahkûm eski tutukludan üstündür. Yaptığı karamizah, benimyaptığımı zannettiğime fark atar.

Once açık adresini veriyor. “Graz
şehrinin mutena semtleıinden birindeki şirin malikânenin bodrum katı…”

Sonra Avusturya’da çıkan bir mahalli gazetenin (Vorarlberger Nachrichten Lokal) Türkiye’deki cezaevi sistenıiyle ilgili başlığını (ve haber kesiğini)
aktarıyor. “Türkiye’deki Cezaevleri Artık Daha Iyi…”

Atlayarak gidiyorum, en sonunda
Seyfi Oktay’a sesleniş var. “Bakanlığımıza bağlı beş yıldızlı, mûtenâ otellerinin, resepsiyonlara
haber verilmeden misafırlerce terk
edilebilmesi, yurt dışındaki emsal
yerlerde yatan vatandaşlarımızı
hem sevindirmiş, hem üzmüştür.
Sevinmişizdir, zira, biz de, cezamızın geri kalan kısmını orada çekmek (veya çekmemek) isterdik…”

Şüpheniz olmasın, izleyen
haftalarda, cezaevindeki mektup
arkadaşımın yazdıklarından par
minicik bir-iki soru soracağım…
ken kaç T.C. vatandaşı var?

Suçlannın dökümü ne?

, “Terörle Mücadele” yasasının

_ getirdiği şartlı tahliye ve Av- 4
rupa Konseyi’nin o meşhur _
“mahkûm mübadelesi” anlaşmasının _
hükümleri niye uygulanmıyor? Bu ko- ‘
nuda gâvur cezaevlerinin bağlı bulun- V
dukları ilgili hükümetler nezdinde “dip- _
lomatik ve adli” girişimlerde bulunuldu
mu?

Şimdi, bir de dostça uyarı…

Mevcut koalisyon hükümetine önce- ‘
leri sıcak, şimdi ılık baktığımı herkes_
biliyor. î

Efendi efendi bir soru sorduydumg
cevap gelmedi.

Sol-sağ muhalefette bir sürü ahba?

bım var. Birinden rica etsem, sözlü ve- ş
ya yazılı soru önergesi haline getirebilir
elimdeki belgeleri…

O zaman da, mecliste, soru değil, hesap sorulur.

çalar aktarmaya devam edece- j
m… ‘
Haaaa! Aklıma gelmişken, î

:I Yurt dışında mahkumiyet çe- i

l

ı

SÜLEYMAN DEMİREL (Hâlis-mülis memleket mâmülü
şapkaiarını kaptırmaktaıı bıktığı ve Bill Clinton’un beyzbol kepini
askeri müzayedeye çıkardığı için) …O
BEDRElTİN DALAN (‘YalarrTalan~Dolan sloganını
muhalefetin ağzına sakız edecek cesareti kendinde gördüğü
ıçınl tl
TANSU ÇİLLER (“Herkesi kucaklamaya hazırım!’ demek
suretiyle. Cavit Çağlafı etrafında dolandırdığı için).
cAviT ÇAĞLAR (“Aday değilim, DYPliyim, Babacığım”
dedikten sonra, ismi lazım olmayan bazı adayların arkasına

î

dolanıp kucaklanmayı beklediği
İSMET SEZGİN (Bayram tatilini güneydoğuda, beşeri ve
hayvani kurbanlar arasında geçirdiği için) ……………………………. ..O

SÜMER ORAL (Her yeni-eski bürokrat gibi yüzünü güldürmeyi
bir türlü beoeremediği için). …o
KÖKSAL TOPTAN (Berber ve boyacısının butun çabalarına
rağmen ondokuzuncu yüzyıl Arjantin tangolarındaki kavalyeleri
hatırlatınaya devam ettiği
HÜSAMETTİN ciNooRuK (ileriye dönük İlişkileri kurmak
bakımından. bayram mesaisini Rodosta yaptığı için)………………0
ERDAL İNÖNÜ (DYP kıçını toplayana kadar. duruma,
“emaneten ve kerhen” vaziyet ettiği için) …………… ..RAPORLU
ERDAL İNÖNÜ (Hem partisindeki, hem partisinden ayrılanlar
arasındaki bazı gerzeklere ‘devlet adamı” olmanın ne anlama
geldiğini, ağır-aksak konuşmak suretiyle, anlatmayı bir türlü
başaramadığı için) ……………………………………………………………….. ..O

. î
alizi)

CAVlT ÇAĞLAR
CAVIT AGLAR .

YAŞAR TOPÇU
YAŞAR LOPÇU

( “L “Jokerl
İSMET SEZGİN r
ISMET BEGIN

. î
_ ı’
(”B”Joker) l I S

BEDREWIN DALAN

BEDRETTIN TALAN

(“T”Jokeı)

TANSU Ç_İLLER ”

TANsu FILLER

(“F”J0ker) _

İHSAN SABRİ ÇAGLAYANGİL

IHSAN SABRI AGLAYANGIL

KÖKSAL TOPTAN ` Ü( S

KÖKSAL TOPATAN .
(“A”J0ke/l
SÜMER ORAL
SUMER ovAL
(“V”Joker)
ADOLF HİTLER
ADou= ITLER İn

MEHMET KEÇECjLER
MEHMET PEÇECILER
( “P” Joker)

MESUT YILMAZ
MESUT AYILMAZ
(”A”J0ker)

ERDAL İNÖNÜ_
ERDAUIN ONU

4 ı

Doğruyol Partisi bir hoş
doğrusu… Otuz yıldır babalarının yeline ‘Tlebbeyk” dediler, sözünden, kaş-göz, elkol hareketlerinden sapmadılar. Adamcağızın Çankaya’ya çıkacağı tuttu, herkes
boşalan koltuğa üşüştü.

Sayalım… Erdal Inönü
sııralama dışı… Kerhen dolduruyor koltuğuğ Obür herkes gönüllü… Bazısı atılgan,
bazısı mahcup… Kimin ne
olduğuna ‘siz karar verin…
Ismet Sezgin, Tansu Çiller,
Bedrettin Dalan,” Köksal

Toptan, Sümer Oral, Meh-.

Ankara büromuzdan
Yavuz- Alatan, yeni cumhurbaşkanımızı yakından izler, görüntüler…

Tabii, yeni şartlarda, “number one” neredeyse,
“fırst lady” de orada olmak zorunda olduğu
için, çektiği her kare fotoğrafa Nazmiye Haııım

da girer.

Moda editörlerimizle sosyete dedikoducularımız resimleri ele geçirmiş… Resimlere bakmakla kalmamış, bayram tatillerinden vazgeçip Nazmiye Hanım’ın peşine düşmüşler…

Meloş yazıyor, Nazan okuyor.

Sevgili Nazan,

Dokuz günde, on günde derken, bayram
geldi geçti. Doğru dürüst tatil yapamadım.
Nazmiye Hanımla beraberdim. Merak edeceğini bildiğim için, giyim-kuşamına çok dikkat ettim, yakından izledim. Kadıncağız iyi niyetli,
ama, “first lady” olduktan sonra, gardrobunu
yenilemeye vakit bulamadı. Fıırsatını buldum,
şıkşıkırdam giyinmemesini, parlak renklerden
kaçmasını, çünkü, olduğundan daha toplu göründüğünü kendisine söyledim. Haksız deği
lim, di mi?

Sonra, çok modelli kıyafetler yerine sade
hatlar tercih etmesini, dokuz sütunluk gazetelerde çıkan beş sütunluk fotoğraflarında daha

ATE$’İN BASINA PHEZEBVATİF nüsıü

Otuzüç yıllık arkadaşım,
şimdinin turizm bakamı Abdülkadir Ateş’in başına, bekârlık değil, prezervatif
vurdu.

Antalya-hhdmızın ha

met Gölhan, Mehmet Dülger, Yaşar Topçu, Ekrem
Ceyhun, Ilhan Kesici, Necmettin Cevheri, Cavit Çağlar, Ismail Köse, Orhan Kilercioğlu, Hüsamettin Cindoruk…

Duyan, duymayan gelmiş… Peki, kim yok?

Daha doğrusu, Gökberk
Ergenekon niye yok?

Biraz boyu kısa, ama,
gençlikse gençlik, havaysa
hava, gâvurcaysa birkaç tane, tahsilse tahsil… Mütevazi çocuktur, “Kendimi böyle
bir göreve henüz hazır his
NAZMİY_E_HANIIl[I
NASIL GIYINMELI?

liyor. “Karışık desenli, bol renkli takımlar da- 7
ha çok hoşuma gidiyor, ama, ’60 milyon kişinin gözü üzerimde olduğu için, siz de tavsiye

KURTHAN FİŞEK
ISIĞI, isARETi GÖREN GELİYOR

‘ bekliyoruz Gökberk’i…

setıniyorum!” demiş…
Kasım kurultayına ı

Bu arada minik bir
dipnot, hakketmeyip ‘ ‘
aldıkları bakanlık
koltuklarını kur
tiğidir. Bir üst
koltuğa talip
görünüp bir
alttaki eskisine “eyval
ince görüneceğini anlat- =
tım. Anlayışlı, sevimli,

sevecen bir kadın… Bir ı
bilene kulak vermeyi bi- ,

ettiğüıize göre, düz renklerle yetinebilirim!” ‘

dedi.

Sonra koyulaştı solıbetinıiz… Etek boyımun ,
çok önenıli olduğıınu, bileğin biraz üzerinde bir
boy tesbit ederse çok yakışacağını söyledim.

Giysilerine kıyasla mücevherlerinde daha itinalı, daha zevkli olduğunu belirttim, çok sevin
ler…
Meloş

vatif yağdırdı. Kısmet işte…
Uç tanesi Ateşe isabet etti.
Kalktığı Antalya havaalanına dönen pırpırın hem
salıipleri, hem uçuş personeli derdest edildi. Bayram bo
berine göre, Kemer’deki yunca”AIDS’e KarşıPreClub Marco Polo zervatif’ kampanyası
eğlence-alışveriş ., yürüteceklerini, bunun.

merkezinin açılışı
yapılmak üzereyken, alçaktan uçan
bir pırpır, kalabalığın üstüne prezer
ı _ ı 0 için 250 milyon lira har’ ß o cayarak 20 bin prezer
.° vatif atacaklaruu söyleyen yetkililer, “Kalabalığı görünce attık, ara
@ağ

di. saçlarına gelinceeee Nazanbığım… Yüksek
topuzlaıı bir kenara bırakmasını, daha natürel
bir saç modeli benimsemesini tavsiye ettim…
Biraz tereddüt etti, insanların alışkanlıklarından vazgeçmesinin zor olduğımu söyledi. Haklı… Alışılan berberden, alışılan teıziden çok zar
vazgeçeriz… Ben de sosyeteye girdikten hemen
sonra çok sıkıntı çekmiştim.

Öpücükler Nazan ‘cığım… Ça tlarsın inşallah… Haaa! Ben bu satırları yazarken Nazmiye
Hanım da sana sevgilerini yolluyor. Tanı karşımda oturııyor, çay içiyorıız… Tekrar öpücük
larmda bakanımızın bulunduğımu bilmiyorduk, kötü
niyetiıniz yoktu!” dediler.

Kaç zamandır bekâr
olan sevgili bakammın ne
dediğini bilmiyorum, ama,
bundan on yıl önce, kısmetsizlikten yakınan bir vatandaşımızın dedikleri kulaklarımdan gitmiyor: “Doğuştan
kadersiziz abicim! Gökten
Müjde Ar yağsa, benim kafama Aydemir Akbaş düşer…”

137 ‘IENPO

duman olan yerde…

ß a_
x .ß
‘P’
lg .
O
Ş .
S*
!U
i”
.O
.ııı
N
O
IIII

TEMP0l38

cAvirçIGiM, BABAYI sen DAHA ivl BİLİRSİN,
son BAKAYIM. HANGİMİZE aösrısaıscex?

KULAĞIMIN ARKASINA BAK,
NE DEDİĞİMİ ANLARSIN!

sen SEN OLA EnsİwcIGiM,
cönmsmiş OLALIM…

OI.MADI SAYIN…

MEKTUBU YAZANIN ADI YOK

Ben her yazdığım yazıyı
ismimle yazıyorum… Bazı
okuyucularsa “yazarın adı
yok” demeyi tercih ediyor.

Ben hayatım boyunca
kendimi eleştirdim… Birkaç
adım öteye gidip kendimle
alay ettim, gırgır geçtim…

Ben kendimle barışığım, mühendis olmak için,
Erdal Inönü, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın
derslerine girmekle yetinebilirdim… Aklımın aritmetiği, statik hesaplarını almadığını söylerken, inan olsun,
muhabbet yapıyordum…

Imlâsının bozukluğundan mühendisane kaçkını
(“mezun”) olduğımu zannettiğim biri “imzasız” mektup
yazmış… Bir de şiir döşenmiş… ”
Mühendis ıskartası müdenis olsa bile

Kuyruk acısı ile eşelenip
duruyor

Kıçı müptelâ olmuş olmalıkı’ çoktandır

parçası alıp okuyorlar.

“Konuşmamakta serbestsin… Konuşursan, her söylediğin aleyhinde delil olarak kullanılabilir. Avukat isteyebilirsin veya mahkeme avukat görevlendirebilir…”

Sosyal demokrasinin “hukuk anlayışı” televizyondaki
Amerikan mahkeme, polisiye dizilerinden mülhem… Neyse,
ucuz (ve bedava) etin yahnisi yavan olur.

Yataklık, silah kaçmna, gizli doküman (kitapçılarda bulunan kitaplar) bulundurma, dağa çıkma, bayırdan inme’
suçlanndan tutuklanmış Reşo… Netice mahkumiyet… Gir
miş, çıkmış, yine yakalanmış, yine mahkûmiyet… Uç, dört

hep mahkûmiyet…

CMUK muvacehesinde görevlendirilen hemşerisi bir ke’
re bile temyiz etmemiş Salla gitsin…

Beşinci kere aynı suçlardan mahkemeye çıkmış Reşo…

Beraat etmiş, evine dönmüş, avukat kapıya dayanmış…

“Helesen babo! Sıkboğaz ediysen beni, dediğini yapmışemdir, yargıtaya gitmişemdir…”

r hile bilirse,
ayı o kadar yol bilir…”
(Kızılderili vecizcsi, on sekizinci yüzyıl)

Sosyal demokratlann tek icraati “CMUK” (Ceza Muhakemelen’ Usûlü Kanunu) oldu. Herkesin avukat tutma hakkı var. Polislere de eziyet oluyor. Ellerine küçük bir kâğıt

Dikenli kazığına hep
kendi oturuyor

Çok mühendis dostum
var, Türkçe bilirler. “Olmalı
ki” diye yazarken. “olmalı”
ve “kimin anı yazılması gerektiğini bilirler…

Devam etmiş nıühendis
kardeşim…

Her gün yazı yazanlar
nedense okunıuyor

Böyleleri bedelle kendini tarif eder

Cehalet girdabıııda natile çııpınırken

Dünkü taıılıı’ bile pervasız tarif eder

Mühendis kardeşimin
hayatta okuduğu tek kitap
Falih Rıfkı Atayınki zahir… ‘ı
“Çankaya”… ı

Yazan belli, okuyan be- l
lirsiz… Bozacıya şıracıdan
şahit olur…

Yerim, yurdum, ismim,
adresim belli…

Isimsiz mektuplann arkasına saklanan küfürbazlarınki de öyle olsa keşke…

Oüßıéîl

“mesane/x ıam aurçâeıığu( ap mm
ı asıeâqsa ruıseıed ımıaq ;mum
u m& m& uapçâ uoxßm zgà 2191
” .’13 @$93.15 135941 W-FA

r .Ieppıauqe med uaxxeqığ
‘ıpeuıw ‘çpap 51101( ımıaq zeXaq
E” N53 WWBWVÂEQ ‘uîîpaumas
appıaı ‘etme ‘yaman uıaq ‘zmn
91.1″ ‘aougıgâ nunênpp qeâys
_ _uaı uçugsdeq ‘etme *uqeaepa
,tag, ‘rpm ısgsg qauys qaoepa ax
-BPE n& um
-nq ‘uıöı m3

` ,”< ~ ' -npıo zısqeq E. .. -eı uapxeı % *fââîıêîfğ ` ` ze& 'muos a' ~ -. H 'np10 ıreuıpa ıse: euneuı .qq uepugeı -eq znan ua auıêadça ':91 ım 'aıgB atıp -eqvtı Unênı ı: uemso ınappqq-spauuew 'pıuıgzgq néeıop uıquoßaı Bxuos ~. ıßqseq tutsaıapınq éqıöv "T1151 *Igmmlml ?Pmîîe “mânq 9 Iaueqes Hanne& Bıuoxßm 3 ”nqmg 50); IQĞIIIIÂBS uoıqçuı .ı :md $11.13( euueıqqeı eßoq 3 WWW??? 'I°^^° WPPUW 13°. Eğlîğıq 'zruısqeoexeıııqeq augà ı e smpgqueu ;Imza __eıeuınu ax" 'Şmaqsg 'Ipeuqo &ağ :gg 'WP ..L3I9°3I° 311 'WTIVWHH 'WHM r m me; 'ueaaKaq ımßgq aısaq - ıaH ”BUIĞIIIÖB ugugsaqnâ spam v W ugugpugz mıezeşeın soıâçw aq aßugpıoH 503,1 çpıaâ eng "PIIWDE “FPBQ O ıfuemez o çpımqeıo quexnuvg ` "gpxaslgşe ze eqep aqéagn :gpıaı _ ama urapuıseqıe 'éıwdeß um v -BIPAZSQ "NİIUUIIO ĞUULIIIA IIIISBIBŞ] .~ ıqşçppşa n55; xeuqeq augsauzeq *s [uoı g uguauqew ;uıepe .mx eg” 'ueızuıanuı ;Seas 'gıénurımı ı: nquaxrupe" *epugeışoıog uaıpı 1.- uaıpasaq nnseıapmq uşuçsaup-ı :ı ııéeumö ıgq maqıspıewmw ru mm ;cum 'zıınsqeoexepııqeg "Üîmhîmllml 5İ°Ö "P 9112 zısuıaq-zısezml çuaıgq érpöe ugzmasqıazmzmas ugzçurpîaqmq ı. pırçpa& 'uçsıa apexçz gutııuıg “n 'uns[o .ıaıınmıé qqeıw îwwmmßuwww uwuuuvx ıııuvıuuıv |1'IlSI:I h MVİ-ILHDH '”ı5`(6t“i›`(é'êi{é"â`iz`*éié“â@#6*éis`*=›'(z*éft* HWJVAHO !sdaH 'P &HPI cIVNV '9 123” cIVNV 'Q (ŞIPWÃQS v1.01 müirpêıêxııs .rıawnxnıı ama 19913 'e LÇPJSA deAao au [aıçıuaq uıaumamg 'eunsruos __gpıîgıu .ıapnms ;Kg eqep ıdVNV tpxesıo &ag [epıg apupa& uıuıseq -ıaq 'zruıpııueı ap çugıapad ;pauıqegu 'uıkueé %195› wma 'BPUIM 8861 'mm ıımıßnq 'mı -nun EIIBP Ivvxmıvd Iıuvêva '01 mıoş _ısdaH 'p egung 'o ;yazım _IIEÂEH 'q paaıpfooj 'e ;epxemuoşı _ıâueH 'rpuıamep [n02 uıapaqeqe *Ipeuıéueq aıfaé .ıgq öçq eqeg mzeurqeııq z; 'IFP-İM 513-135! WVÃEJHOÜ T1953& '6 HHOS IWQ 'H 'à 'P [EZO '-7 DUQUI 'q FIJFJJIWVT? gçpauıap mm uaßaw 'Jyqauıaıxgs ;ugşgpmapugâ map -Irgum une; pıutmsqıméeq 'ınzguaAoğ ışını -ışıs uos uyugöşasuxgs zısueévg 'g mıos _ısdaH 'a .#71515 ?@151351 ;(91910 _meuıaçpa enrseydeğ uıueqeg 'p "P-"UI .TJ-md @UI/l '-7 "Plml .IJ-md 'q nde/f _ruıığıpag 'e gude& au qyxaog ıuapjıg uaxçp __gınpşaoaıgqıa uıeAap unueıîeq 1121210 éepueı 'M “İl” Kıl-IV.. 'JIPIIà @mp1 uıgı 'çpap __gunşeaeıîeuıéuex eızçé; ışq 5:11 “:9 mqvx Iârruexvqéeq Has.. 'ııuqauçp tm .ıaq uapugzgs ;âqasuxgs queéeg '9 (1305 _rsdaH 'a 19111792 'P IĞEÃZQO 'o Jel 'q aeg; -e (LÜP -10 au 'ma qeeA eN 'gpmqaınqg uoqsugM pe ununzçs ua éguıöaâ-éçuqaâ uçuıaıaııpâm am; -nı ;ugıaızgs .ıaßâıasexgs ıpxeéeg 'ç (1303 _rsdaH 'p ıpesbgo IULŞEUBÄ 'o ıpezzqo meAeg 'q npıos _nupıap 'ıpıığeâ euıueÄ 'e gıda/C au nugu1 ıauı -SI e/(puns ınsaw ueÂeıŞn eunznııeeğ uyu -pieqsqod eumıoşı dnps unéımı [a :Agp auısçp -ueq ueşpaugq euıseqeıe waşpauı me& -mpgı -pıgßéoq .ıapapgı ;sans IFJBĞBH '17 (1303 .I9J[O_L anam 'p U"9"_I WWE 'q paça] .ıaıuo 'o puguj ;awéj 'e ama ww Ritm ..ıimpvw -mq eqqeqos papxaq Lepmaoö-qnıoâ uıpÇepa ımıezed azim" mzamşa qıpezed apspgıaı 'aııgıeq .xapıapgı ;sexgs :Iueéeg 'g [mos 11220 ;ırıâıqL 'p DUQUI IFPJH '-7 _rguguj aaıus] 'q [aıuueg uéuafamg 'e LIPBLIIIO auçsgâueH 'mışn eıîuıpıes pnzg *WWW* *al-ÜPEI !SMF 'Imêgîl 'Z IIHOS o [aıgmag UIauııfaIpS 'a -ap epumoz qemıo ığgq ıpeınş gâıaxgs 111.1 -mjılgg ugwso »p *E988 'L mıos :Mesa :Hema 'o êawı saıepuaw UBU ııeısedw 'q 'FV-EKER 'P uwıvqıg MIRC] ugqgawaaN 'v JIV-[BZQ 'û ,gçpeuıöaâ uaşsppaq !JUQUI -aıqcı 0 ıaıwm -xgpau aauısl-:gxmeıv y ÃBQJOJHBH-Hmamv 'B 0791192” !#59 0 ?Pêl-?N [WWW 411111!” V ”ayyq .::mg :np: dıpı? “zomagaq _ııqsauquaıı uueppıg _ . !"10 www! ?n10 mm vııîmsp unêcıfaq 191490. 'Jo/(uıpğıs anın? pp 'vw/vw #71115474 "mac 'vvıezeâvw WWW? eâveyeıv www? 232106 *eêwvı Wvdıia ;www op v!" -ewy ;ıoAfıpu ;uquaws nnmzıo ngıâzyp :mg: myeqýızq yag,, -esgdeq gqaıqaw ım ugıa] -Jepıı !sms Iıuvêea 'I naos -_ıp “iuıpaws wmv/o bus.? muwıızqývq usgn 'ıafuıpzıs euıseq _ıugsafaýaq _ımasaı mııueıuend _asaı ::yaz _ıyzpuuvpeuıs Msg sayısı( 110.( ıp “iuguaıas !um/o ;yaz uıuwyvqýeq uag” ııues 0105x105 'm2 (Ja/vız.) wmv' 'ııwıâeıazî -vmııııâunıı dnmw 'ııwmıva "ww 'pvuım Kum-wa* :vıuîı İIIIJIAIHQB !NIHJHUQH 'VIMLHVTIV 'IIIIHQB HIGH N03 HHHIMJIM IIS ,;1S31%