ay İçinde Dürme Taş, Gönlüm Huri Gözüm Yaş
CAY lçINlıe nünMışıAs
GDNLUM ııuııl cozum ıAs
AKLlMl ıılısıAN ALDIM
0lııA sonu KALEM KAS
ıılıı ßUMHURlYEmB
iki cuMlıuıılıemn
uç cuMııuıılveınıı
ııoıttcuMNunlıeıjlıı _
0N ııoııt cuMNuıııııenııı
BANA Blß BADE ırıın _ _
BU NE GUZEL cuMlıuıııveınıı
NA NiNNAı
Arada sırada “nostalji” yaptığıma bakmayın, “neo-Osmanlı” dediklerinden değilim…
Tam aksine, dedemin taburunu, ninemi, iki
oğlunu peşine takıp Bursa’dan Ankara’ya intikal ettiğinden beri genetik cumhuriyetçiyim…
Osmanlı’yı pek öyle sevdiğim söylenemez…
Kılıcı kımnda durmak bilmeyen kavimlerin,salt
talana, yani başkalarının emeklerinin gaspına
dayanan ekonomilerin, insanların canlarını,
mallarım yedi yüz yıl süreyle bir adamın iki dudağının arasına emanet eden rejimlerin sevilecek nesi var? İçim çekmez, gönlüm gitmez…
Ama, sürgünlüğü arkadaşlarımdan, mapusluğu kendimden bildiğim, tanıdığım için, sırf
“prensip meselesi” diye, devlet yönetmiş, ihaneti görülmemiş bir ailenin kadınlarını vapura, erkeklerini trene koyup sürgüne gönderen
bir kafa yapısına da aklım ermez… Eren varsa beri gelsin…
Neyse, son zamanlarda iyice kızışan ”ikinci cumhuriyet” tartışmalarına karşı tarafsız
tavrımı böylece koyduktan sonra, Murat Bardakçı kardeşimizi içten kutlamak istiyorum.
S’altan’atın ömrü vefa etseydi “son padişah”
olacak olan Şehzade-i civanbaht necâbetlû devletlû Mehmet Orhan Efendi hazretlerini kolundan tuttu, trenle gönderildiği Paris’ten uçakla geri getirdi. “Gazetecilik” açısından çok iyi
iş yaptı, ama, biraz zamanlama hatası oldu.
Adamcağız, daha doğru-dürüst hasret gideremeden, neo-Osmanlflar, ikinci cumhuriyetçiler ve kuvva-i milliyeciler arasındaki kavganın
ortalık yerinde buldu kendini…
Yine neyse, uzun zamandır kaşınıyordum,
şu “ikinci cumhuriyet” çorbasında az-biraz benim de tuzumun olmasına fırsat doğdu.
ı- * t
Efendim, Cumhuriyetleri numaratöre bağlamak Fransız icadıdır. Yabancı markalara düşkünlüğümüz bilinir, özellikle Osmanlı döneminde epeyce şeyimizi Fransa’dan getirtmiştik. `
Meselâ ne?
Meselâ mayonezli balık… Tanzimat Fermanı’nın ilanından az evvel Fransa’ya gitmişti
Mustafa Reşit Paşa… Sofraya yumurta-zeytinyağı-hardal karışımına bulanmış balık çıkarTEIPO 14
r< (0 /;'///; .. ,. a,, ,ı ıı ı//ı ı dılar, korkarak baktı, "Üstündeki ne?" diye sordu, "Mayonez" dedilerWGarplılaşmanın yolu herhalde bu..." diye düşündü, dönünce herkese yedirmeye kalktı, kimse yemedi, yutmadı. Meselâ can-mal güvenliği... Mustafa Reşit Paşa'nın özel emriyle, o da Fransa'dan ithal edildi. Ama, sadrazamların bile mallarım, canlarını padişahın keyfine teslim eden, padişah kardeşlerinin katlini vacip kılan kafa_ yapısında olduğumuz için, o da tutmadı, bünye kustu. Yine meselâ bonapartist bürokrasi... Bir tek o tuttu. Halkın kendi başına hiçbir halı edemeyeceğini, olsa olsa onlar adına başkalarınca bazı şeylerin yapılabileceğini düşündüğümüz için, halka rağmen, emir-komuta zinciri içinde, emirlerin yukarıdan aşağıya, itaatin aşağıdan yukarıya çalıştığı o devlet anlayışını getirdik, tepemize oıurttuk. Daha daha meselâ masa-iskemle... Fütuhat amacıyla değil, tamamen turistik maksatlarla yurt dışına giden ilk padişahımız Abdülaziz'di, dönerken getirdiği masayla iskemleleri halkırruza tanıtmak, benimsetmek istedi. Ama, en çağ atlamış politikacılarımızın, bir asır sonra, ” seçmenleriyle bütünleşmek için yer sofrasında yemek yediklerine bakılırsa, 0 da tutmadı. Alışmadık alaturka popoda alafranga icatlar durmuyor ne de olsa... ` ~ t ir 'k Geldik ikinci Cumhuriyete... Yani, cumhuriyetleri numaratöre bağlayan Fransız icadına... Ya bilerek hata yapıyor, hedef şaşırtıyoruz, ya sayı saymasınl bilmiyoruz. Her anayasa değişikliğinde cumhuriyetlerine yeni bir numara verir Fransız'lar... Bizde ne oldu? Cumhuriyetin ilanı birinci cumhuriyelli. Bir yıl sonra, 1924'te, teşkilat-l esasiye kanunu çıktı, ikinci cumhuriyet oldu. 27 hlayısün anayasası (1961) üçüncü, 12 Han'ın düzenlemeleri (l97l) dördüncü, l980'in referandumu (1981) beşinci cumhuriyetti. Sonbaharda 12 Eylül'ün tortusu olan o anayasa çöpe atılıp yenisi gelecekse, ben altıncı cumhuriyeıçiyim arkadaş!... _ . . İdumctn olan yerde sırrını ııocANıN MEHMET ORHAN OSMANOĞLU (Herkes Osmanlı ruhunu tartışırken Osmanlı'nın kendisini gösterdiği için) .................... ..8 İSMET SEZGİN ("Terörün son çırpınışları" salsatasına kendisi de inandığı için) ............................... ..0 DUYGU ASENA (Abdülkadir Ateş olan yerden duman çıkarttığı için) .............. ..0 İHSAN DOĞRAMACI (Bilkent Adına bılimden sonra Bilezikçiyi doğradığı için)0 YEKTA GÜNpÖR ÖZDEN (Adli tatil matil dinlemeyip 0zal'a karşı konuşmaya devam ettiği için) ....................................... ..6 PEREZ DE CUELLAR (Özal'ın Nobele lâyık tek icraati olarak çevre kirliliğini gördüğü için) ................................... ..0 ALİ TOPUZ (LKK entrikalarına tekrar başladığı için)...: ..... ..q ...................... ..1 SÜLEYMAN DEMİREL (Naim'i Özaldan gapıp gaçtığı için) ............................. ..6 TURGUT özAL (Naim'i bu seıer gaptırdığı için) ............................................... ..0 NAİM SÜLEYMANOĞLU (Manevi babasına sırt çevirip sermayeyi babaya yüklediği için) ............................................... ..0 NAİM OLİMPİYAT ŞAMPİYONU OLDU MILLİ MAYO AYNA! ŞIMDI POPONU TUT! ("T" Joker) NAİM SÜLEYMANOĞLU OĞLUM, NAsıL MONEY AMA? ('^MAO" Joker) ' İSTANBUL'DA OLİMPİYAT DÜZENLENECEKMİŞ PIŞT! au Neşeli ögeNti, cıiz'ı vALANnAN K MSE owıez ("SOZEN" Joker) DERYA _ŞQYÜKUNCU YENİ BUCUR UYKUDA! ("l" Joker) KIBRIS _BARIŞ GORUŞMELERI SURUYOR ŞŞŞ! GULDURME! "BOBI" KOYARSA ISIRIR, KERTER (”DENKTAŞ" Joker) BUTROSGALİYORGOVASİLİU VARİSLİ, covsovcu TOSUNLAR (”YCN" Joker) ABDULKADİR ATEŞ RAFTjNG YAPIYOR HERIF, TIRAŞI BIRAK, DUNYAYA BIR GOL At ("H" Joker) PRAVDA! DEMİREL SEBAT ABİDESİ slıı ne DAVETSİZ DARBELER OLMASA ("ZOL" Joker) SURİYE (iETİNT BOZUK KARŞlLADl BU ÇOK Yİ, SULARINI 0A KESERIZ HASAN MEZARCI AH. Ne MASUM CAZGIR! ("G" Joker) Sayın tütlü lmc lEMPll taııisleıi Müdürü eliyle İiiiililiiiğ.. i* Iteltlelri Mülkiyet fünumu şülıejûtllllml Oietimllıesi Köşe yazarlığı hayatımın ilk tekzibini aldıgım için. yerin dibine batmış vaziyetteyim. Yemeden. içmeden kesildim. mesai arkadaşlarımın yüzlerine bakamıyorum. Oysa, günüm çok neşeli başlamıştı. Hele. önüme getirilen faks mesajının altındaki, şekil itibariyle iki arka ayağının üstüne dikilmiş domuzun kuyruğunu anımsatan (nasıl Türkçe ama?) imzayı görünce heyeeanlanmış. sevinmiş, kıyanmıştım, Faks`ın metnini okuyunca heyecanım, sevincim. kıvaneım kursağımda kaldı. Devletimizin yedinci başını çok kızdırmışım meğerse... (İşyrek saat sonra toparlanır gibi oldum. Devletimizin koskoca yedinci başının benim gibi gariban bir köşe yazarını asla muhatap saymay acagını düşündüm. "Paşzım, imza sizinki, üslûp sizinki. ama, sahiden siz mi ytılladınız. yoksa birileri imza ve üslûbunuzu taklit edip beni işletiyor mu?" diye sormak için, Armutalan'daki son numarasını (9.612.13030) çevirdim. ljlaşamadım kendisine... Ilk birkaç çevirişim . ' _ 1 .::t-ağla CUM t oLaßtyta. Amrêîêpa. _unutma-x “ERKES sAxATÇl oLAMîlğzrğa tMustaa_ 9 , . Eaýllsâhlh hadıslerınden meşgul çıktı. saga sola herhalde akil dağıtıyordu. .sonraki birkaçı cevap ver. metin herhalde denizde. delıiede veya baıodayd.. L zun süren arayışlardan wma baktım. olacak gibi l Atatürk'ün degil, baskı geeikiyör, gerçi 0 selis ve leziz üslûbunun kötü taklitçileri (ör. Baskın Oran ve Mustafa Kâmil Zorti) var, ama. unutmamın asla mümkün olmadığı imza ununki, tekzibi aynen yayınlamaya karar verdim. Biliyorum, kendisini ne kadar sevdigimi. kendisine hürmette ne kadar kusur etmedigimi bilen arkadaşlar beni işletmiş, ben de onların dolduruşuna gelmiş olabilirim. ama, naapiim, vatandaşın açıklama hakkını elinden almaya da hakkım yok herhalde... i i Armutalan, 30 Tem. 1992 Sayın Lütfü Tınç. Tempo Yazıişleri Müdürü 1 Ağustos 1992 tarih ve 30 sayılı derginizin 14. saylasında "OLMADI SAYIN..." başlıklı yazıyı kimin kaleme aldığını bilmediğim için, derginin sorumlusu olarak size hitaben bu yazıyı yazmak gereğini duydum. 1 Mart 1992 tarihinde Kadıköy Kenan Evren Lisesi Vakfı'nın, okula konferans salonu yapılmasını sağlamak maksadıyla düzenlediği geceye ben de katılmış ve vakla yardım için yaptığım ilk yağlı boya bir tabloyu açık artırmaya koymuş um. vaktiyle okuduğum bir okula yardım maksadından başka bir maksat gütmeyen bu davranışımla, açık arttırmada 50 milyon lira ile yağlı boya tabloyu satın alan Sayın Sakıp Sabancı'nın iyi niyetli davranışını saptırarak. sözde latile. hakikatta ise alay etme şeklindeki yazıyı okuyunca uzülduğümü belirtmek isterim. Yazıyı yazan kişi, benden bahsederken "eski Cumhurbaşkanı" veya "yedinci Cumhurbaşkanı" tabirleri yerine "Devletimizin yedinci Başkanı" bir başka yerde de "bizim yedi numara" diye bahsetmesi. bana karşı ne kadar ißliiııibî sıvıyağ.' z. _ V' I önyargılı olduğunu göstermektedir. Sayın Koç'ların düğününde, Sayın Sabancı ile bir ara karşılaştığımızda. latite olsun diye benim yapacağım tabloları bundan böylede satın alacağı KURTHÄN FİŞEK nı ifade ederek. beni orada bulunanlara "VAN GOGH" olarak takdim edişini de tatile şeklinden çıkarıp. hakikatmış gibi saptırması da keza önyargılı oluşunun bir başka örneğini teşkil etmektedir. Ayrıca o yazıyı yazarı kişinin ele aldığı bir olayı inceleme yeteneğinden de yoksun olduğu ' anlaşılmaktadır. Zira, o toplantıda satılan tablo sulu boya değil. yağlı boyadır, bu biir!.. Lisede resim dersinden hiçbir zaman kırık not almış değilim. Aksine iyi resim yaptığım için Maltepe Askeri Lisesi`nde her sene mezun olan sınılın çıkardığı sınıl mecmuasını düzenleyen ekipte yer almış ve okul kütüğünde ismimin karşısında ”ressam" kaydı bulunmaktadır. bu ikiii!.. Bir öğrenci sınılta kaldıktan sonra, bir de başka bir dersten butunlemeye kalmaz. bu ÜÇÇÇL Sayın Tınç. bu açıklamamı derginizin ilk çıkacak sayısında yayınlarsanız memnun olurum. Sevgiler sunarım. duman olozn yerde foto-şaka foto-şaka foto-şaka Bu adam da ayıp ediyor artık... Zincirbozawda kumanya değil, karavan: vermiştik ona... TEMPO 16 Zaten böyledir bu adam, şapkasını bırakıp gider nıtekim... FOTOĞRAFLAR: RECEP TANITKAN .KURTHAN FİŞEK @W HİKMET ÇETİNWJEN ÇETİN nın sııısm Ne zaman can dostlanmdan biri hakkında yazı yazsam, hemen arazi olurum. Başıma gelecekleri bildiğim için... Yine öyle oldu, Hikmet Çetiri'den dolaylı sitem geldi. "Türkiye'nin kesinlikle gelmiş geçmiş en iyi dışişleri bakanı" dememi tevazuyla karşılamış, "yeğen tayinleri" yazısına alınmış... Telefonla Ankara büroyu aramış, durumu anlatmış... Alınması ondan, aktarması benden... ”Çalışma bakanlığına müsteşar olan Kutlu Türker, Başbakanlık Özlük lşleri'ne atandığında, 15 yıllık kay« makamdı. 1978 yılıydı, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Durakoğlu aradı, 'Haberin ola Hikmet, burada okumayazma bilen bir tek senin yeğen var, onu müsteşar yardımcısı yaptım' dedi. Sonra, emekli olup Mehmet Haberal'ın böbrek vakfında çalıştı, maddi kayba bile uğradı. Gelelim ikinci yeğene... Doğan Çetin 20 yıldır Azot işindeydi. Fatirikadan yetişti, TÜGSAŞ'a (eski Azot) genel müdür yardımcısı oldu. Soyadı Çetin olmasaydı da~ ha da yükselirdi. Ne çektiyse, soyadından çekti..." Dedim ya, ben aracıyım, aktardım. Ama, hafızam beni yanıltmıyorsa, o yazıda bir de "üçüncü yeğen" vardı. O ne yapar acep? HAFTANIN IIIİKHITİ “Politika, devletin ve toplumun normal nabız atışıdır. Askeri darbelerse, kalp spazmı. . . " (Wendell Phillips, 1853) HAFTANIN FIKRASI Turgut Özal Malatya'ya gelip kayısı yiyecek ya, süper valinin yenisi Ünal Erkan heyecanlanmış, asimilasyon çalışmalarını hızlandırmış... Tabii, eski kuşak kekolardan hayır yok, genç nüfusa kon~ santre olmuş, Necmettin Halil Onan üstadımızın unutulmaz şiirinin bellenmesini emir buyurmuş... Sonra da teftişe çıkmış... ”Oku lan şu şiiri..." Tık yok sınıfta... ”Okusanıza lan!" Yine çıt yok... Arka sıralara yürümüş, sınıfın en sümüklüsü, ama, en zeki görünüşlüsünü, Sıddık'ı dikmiş ayağa... “Kırarım bacağını, oku lan!" demiş... Sıd« dık başlamış... "Hele durasin yolci! Bilmcden gelip bastıgin/bu toprak, Apo'nunbu1undugiyerdir/Egil de kulak ver, bu sessiz yıgin/Kurdara'nın kalbinin attıgi yerdir..." Gerisini unutmuş Sıddık... Emprovizasyon vaziyetleri, devam etmiş... "Bu ıssız, gölgesiz yolun sonuna basmayasin/Hele durasin, yazıktir, günahtir/Türbe vardir T (` knntraları vardir..." rorııııo çııırı mırıu rııııı ııııçıı Teoman Koman'ın kıt'aya çıkışı münasebetiyle MlT'te verilen kokteyle davetliydim. lki arada bir derede, lstanbu1'la Şarköy arasında kaldığım için gidemedim, çok üzüldüm. Oysa, hayatımda ilk defa "mevcutsuz" gidecektim oraya... Eski ziyaretlerim hep "elektrikli" olurdu. Neyse, istihbarat antenlerini çalıştırdım.' müsteşarlığının son günlerinde Komanhn en büyük sıkıntısının ne olduğunu öğrendim. Ml'1"ten çıkan bazı gizli yazışmaların altına, Koman'ın başka yazışmalardaki imzasını kesip seloteyple yapıştınyor, sağa sola gönderiyormuş ban kumazlar... Koman da, "Ben bunu ne zaman imzaladım?" diye şaşırıyormuş... . î 9 ülıı :DW Çareyi nasıl bulmuş? Kendisinden dinliyoruz: “Biz şekilli imza atmaya meraklıyız. .. Gençliğimden ben' attığım öyle bir imzam var. Yurtiçine yazarken, bayram tebriği falan, onu atıyorum. Ama, yabancılar adı soyadı açıkça belli olan imza isterler. Onlara da öbürünü atıyorum. Basında çıkan imzalarımın tamamı tek bir yerden alınma... Gönderdiğim bayram tebriklerinden birinden alınmış olabilir 0 fotomontaj imzalar..." Bizim Ankara temsilcisi Şelîk merakîdir, "Peki, MIT antetli resmi kağıtlara imzanızı yapıştırıp dağıtanların kim olduğunu tesbit edebildiniz mi?" diye sormuş... l-ıhh! Bir türlü bulunamamış. faili hâlâ meçhûlmüş... TEMPO 18 cıldııı ye; SEVSİNLER ŞEN SANSUBG dalga yayılan grevler, 1886-1906 zaman * fî.. ı* *. ' .ws-yt .ş IIIII ÜLÜĞÜ Bu Nu İşçi sınıfının gayretli omuzlarına basıp memleket meselelerini hal/etmeye koyulduğumuz günlerdi. Dönemin anlam ve önemine uygun bir doktora tezi konusu seçmiştim kendime... Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili... Osmanlı 'daki grevlerin dökümünü çıkarırken ilginç bir şey dikkatimi çekti. Dalga aralığında, bıçak yemiş gibi kesilmişli. Baktım, hayat pahalılığının artış hızı aynı, dış borçlar arttıkça artıyor, refahın memleket sathına dağıldığı falan yok, işçi ücretleri bir önceki yıldan bile daha düşük... Yani, işçilerin grevlerine devam etmeleri için her türlü sebep var. Meğer işçi hareketleriyle ilgili haberlere yayın yasağı koydurtmuş padişah... Yaa, işte böyle, sansürcünün kafası " mu, dayarsın yayın yasağını, olmuşlar "hiç SORU 1. 1870 yılında çıkan ilk mizah gazetemiz ”Diyojen", 2 Haziran 1871'de, iki ay süreyle kapatıldı. Niye? a. Edebe aykırı fıkra yayınladığı için b. Hükümeti aşağılayıcı yazı bastığı için c. Resimler halkı rencide ettiği için d. Hepsi SORU 2. Yayıncı Teodor Kasap uyanık adamdı. Çıkardığı "Hayal" dergisi kapatılınca, onun ilavesini piyasaya sürdü. Orada ettiği bir laf yüzünden, kapatılan dergilerin ilave yayınlamaları da yasaklandı. Ne demişti? a. lnsaf b. Hay Allah müstahakını versin c. Bu sefer de kör şeytanın şerrine uğradık d. Hepsi SORU 3. Tarih 9 Mayıs 1876... Seyyar gazete bayilerinin ne yapmaları yasaklandı? a. Gazetenin içeriği hakkında bağırarak bilgi vermeleri b. Belli yerler dışında satış yapmaları c. Ev ev dolaşıp kapı çalmaları d. 18 yaşından küçüklere gazete vermeleri SORU 4. Mabeyn başkatibi Tahsin tarafından çıkartılan (1907) talimatnamede gazete ve dergilere ne emredildi? a. Padişahın yalnızca iyi sağlığı yazılacak b. Yazılar başladıkları sayfada bitecek, arkaya taşmayacak c. Valilerin hırsızlık, yiyicilik yaptıkları, cinayet v_eya "çirkin bir iş işlemiş" oldukları yazılmayacak d. Hepsi SORU 5. Abdülhamit sansürünün iyice tırmandığı yirminci yüzyıl dönemecinde, “zararlı yayın" basan, satan, bulunduran, hatta okuyan şahıslar, sorgusuz-sualsiz, ya hapse atılır, ya sürgüne gönderilirdi. Refik Halit Karay bu işleme ne ad vermişti? a. Okka altına gitmek b. Tantuna gitmek c. Güme gitmek d. Mok yoluna gitmek SORU 6. Aynı sıralarda toplatılan kitaplardan Paul Doumer'in "Çocuklarımın Kitabı", sal- ı tanat devrinde işlenebilecek en büyük cinaye yasakçı" çalışır. Hoşuna gitmeyen bir şey oldu olmamış" hale gelir. Örnek mi? Çoookkk. tin propagandasını yapmakla suçlandı. Gençlere ne tavsiye ediliyordu? a. Spor yapmaları ~ . b. Geç evlenip az çocuk yapmaları c. Cumhuriyetçi olmaları d. Fesi bırakıp şapka giymeleri SORU 7. Abdülhamit'in sansürcülükteki sağ kolu olan Teftiş ve Muayene Encümeni, yazılı basında hangi kelimelerin kullanılmasını yasaklamıştı? a. Anarşi b. İhtilal c. Obstrüksiyon d. Bomba e. Darvinizm f. Zehir g. Randevu h. Memorandum i. Hepsi SORU 8. 4 Kasım 1940 günü, başbakanlık emriyle, aşağıdakilerden hangisinin yayını süresiz olarak durduruldu? a. Askeri manevra haberleri b. Hava durumu c. Günlük fıkralar d. Savaşla ilgili yorum yazıları SORU 9. 10 Eylül 1955 günü, lstanbul sıkıyönetim paşası Nurettin Aknoz, basın tarihimizin en kapsamlı yasaklarından birini getirdi. Neler yasaklandı? a. Hükümeti tenkit etmek b. NATO devletleriyle ilgili her türlü haber c. 6-7 Eylül olaylarını komünistlerden başkasının yaptığını ima bile etmek d. Çıplak kadın resmi basmak e. Hepsi SORU 10. Demokrat Parti'nin giderayak koyduğu son yasak, 28 Nisan 1960 olaylarından sonraydı. Neler yasaklandı? a. Başlıklarda 72 puntodan büyük harf kullanmak b. Sürmanşet atmak c. Dişi' klişe kullanmak d. Dört sütundan büyük resim kullanmak e. Hepsi CEVAPLAR 1) d, 2) d, 3) a, 4) d, 5) b, 6) c, 7) i, 8) b, 9) e, 10) e.