Arayan Belasını da, Mevlasını da bulur!

11-: gag_- g. ı..L..—.-;.~ -~ › -›

dum cm o

ARAYA

,W, .._..

u M7?
BELASINI mı,

MEVLASINI DA BIILIIR!

Bazılarının “burjuva devrimi” diye bildikleri, bizim “lhtilal-iKebir” dediğimiz 1789
Iumpen ayaklanmasından tastamam bir` asır
sonra doğdu Sosyalist Enternasyonal…

Nasıl doğdu, niye doğdu, arada Marxünkine ne oldu?

Aslına bakılırsa, kendiliğinden, durduk yerde, tesadüfen hasbelkader veya “tarihin emredici akışının zorunlu sonucu” olarak doğmadı. Marx’ın can yoldaşı, kütüphane arkadaşı,
maddi hamisi Engels’in, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” namlı kitabında
yaptığı boşboğazlığı fırsat bilen yorgun-yılgın
eski Marksistlerce doğurtturuldu.

lzah edelim efendim… Koskoca kitabının i”,

tek bir yerceğizinde Engels şöyle demişti:
“Toplumların evriminde öyle bir an gelir ki,
hâkim sınıfın öbür sınıflar üzerindeki baskı ve
tahakküm aracı olan devlet, çatışan sınıfların
birbirlerini, toplumu ve devleti toptan yok etmelerini önlemek için, o sımflardan kendini soyutlar, aralarında denge sağlayıp hakemlik
yapmaya başlar…”

Kemiksiz dilinle, gevşek ağzınla, boş boğazınla bin yaşa Engels!

1871 Paris komünü dışında Marksizmin pratik hiç bir hayrını görmemiş olan, kopmak,
dönmek için fırsat kollayan yorgun-yılgın takımı, “hooppp!”, balıklama atladılar bu lafın üstüne… Beş bin yıldır küçük harflerle yazılan devleti alıp kutsadılar, yazılışını majisküle çevirdiler (DEVLET), başlarının tacı,
ideolojik arayışlarımn anahtarı yaptılar.

“Arayış” dedim de aklıma geldi. Kendilerine sosyal demokrat sıfatını yakıştıran ikinci
enternasyonelcilerin hem kendileri, hem 103
yıl sonraki haletleri çok bayılırlar bu “arayış”
lafına… Daha kuruluş kurultayı günlerinde
“Arayış içindeyiz, mutlaka bulacağız!” demişlerdi. Aradan tastamam bir asır daha geçti, hâ
TEMPO 12

lâ arıyor, aranıyorlar.

Bazen karayı bulup parayı alıyorlar.
CHP’nin 4-5 trilyonluk defınesini bulan bizimkiler gibiİ..

Çoğu zamansa, ne aradıklarım kendileri de
bilmedikleri için, papazı buluyorlar. Yine bizimkiler gibi…

*k ‘k ‘k

Şarköy’deki akmeşe fıçılarının huzur veren
gölgesinden Ankara’yı seyrediyor um. Sosyal
demokrasinin 103 yıllık arayışının boşunalığını, bereketsizliğini görmek buradan daha kolay oluyor. Kolay olmaktan öteye, bıkkınlık
veriyor.

“Niye bıktıracakmış? Ne güzel didişip duruyoruz!’ demeyin… Sosyal demokratların
“arayış” dedikleri didişmelerin ceremesi en
çok mahalli düzeyde çekiliyor. Mesela, Şarköy’de… Bildim bileli sıkı sosyal demokrattır
Şarköy’lüler.. lnönü’ye karşı Ecevit’i, Ecevit’e
karşı Baykal’ı, 12 Mart ve 12 Eylül gaspçılarına karşı CHP’yi, SHP’yi tulum çıkardılar,
itildiler, kakıldılar, kendi tesadüfi iktidarlarının zerre hayrını görmediler.

1989 seçimlerinde ne olduğunu yirmi yıllık
dostum Ahmet Başer’den dinledim: “Didişir
durur bre bunlar! Hepsinde laf çok, hepsinin
sosyal içeriği tam teşekküllü, ama, gel de iş
yaptır. Baktık iktisat bilmezler, halkın istediğini dinlemezler, gitti bizim seçmen, ANAP’lı
yı belediyenin başına getirdi. Yine biz kötü 01-‘

duk. Şimdiki hükümet düşman bilir bizi…”
i’ ‘A’ ‘k

Ahmet ağabey hem yoğun siyasidir, hem
merakidir. Geçen hafta Şarköy’e vardığımda,
ilk sorusu, “CHP ne olur? Bizimkiler birleşir
mi?” olmuştu. Sesimi çıkarmadan, yorum
yapmadan, Ecevit’in “birleşme” konusundaki 8 maddelikşartnamesini uzatmıştım ona…
Okudu.

CHP’nin manevi rnirasının en önemli unsuru demokratik sol felsefeymiş… “Breehhi”
Hedef sağlıklı ve çağdaş bir CHP oluşturmakmış… “Breehhl” Hareketin içinde yer almak
için bazı yetkilerle donanması gerekirmiş…
“Breehh!” Yalnızca demokratik sol SHP’lilere evetmiş… “Breehhl” Kuruluşta SHP’nin

‘ yeri olmaznuş. .. “Breehhl” CHP geçmişe de
ğil, geleceğe yönelecekmiş… “Breehhi” Partirıin yeııiden kuruluşunda “CHP eşittir SHP”
formülü geçmezmiş… “Breehhl” İlkelerine
güvence verilecek, taviz istenmeyecekmiş…
“Breehh de ne breeehhh!”

Kesiği buruşturup attı Ahmet ağabey…
“Bunlar bu kafayla hem kendileri papazı bulur, hem de bize buldururlar…” dedi, “Söyledikleri eskinin aynısı, halkı ilgilendiren tek
bir şey yok…”

“Ne yapsınlar abisi… Arayış içindeler…”
dedim.

Ettiği küfürden sonra, gelecek seçimlerdeki
oyunu sormadım.

sırıııcı ııtıcıının i
nur »meni

SÜLEYMAN atması. (“GAP’ı gapıp d,
gaçan mı?” diyemediği için) …….. ..
ERSIN FARALYALI (TEK tayinlerinde
tekiedigi için) …………………………… __i
nAlM nrıızoc (“Siz bize Arap’t3’~ bi;
size Kürften bahsetmeyeiim!” dr
Yahudi pazariığinı baştan yaptığı iç..
aüıznr sczvir (“PoIitik ihtirasım `
yoktur!” deyip eşini kızdırdığı için) …. ,A,
KEMAL IŞIK, TÜPRAŞ (Ağzı tüpgazınki
gibi kapanmadığı için) ………………… ..c
METİN rûzün. cnı› (“En bilge kişi biıg
babasının kim olduğunu bilemez!”
sözünü doğruiadığı için) ………. .. __hr
NABl POYRAZ, ANAP (Meclis’in ‘iş
günlerinde bile devamsız olduğu .çayır
AYDIN MENDERES (Hiçbir şey yapmadan
kendisini devamli siyasi gündemde
‘tuttuğu için) …………………………….. ..n
DR. HIKMEİ ÖZDEMİR (Koalisyon
hükümetini “sahici sivil” zannedip tuiayı
geldiği için) …………………………. ..YED
PROF. on. MEHMET SAĞLAM (Enideliitier
başkanlığa zıpiayıverdiği için)…..

DEMOKRATİKLEŞME, ?EFFAFLIK

AFFOLA BABOM! DEM REL FELAKET ŞAŞlilI
(“ALA-BABO” Joker)

MEHMET KAHRAMAN
AMAN, AHKAMCI MEHTER
(“CIA” Joker)

MEHMET BATAL_LI
BATTAL MEMELI

ERSİN FARALYALI (GÖKOVA DEVLET SAW
M! ELTĞVBE, ESTAĞFURULLAH! vAxıww
slvinln

(“TUUĞH” Joker)

COŞKUNULUSOYZIRAATBANKASICAV CAM’
0 ASABİ, KUŞKULU, TALANcI Avcı. AGP-l
YONTAR

(“II” Joker)

NECMETTİN ERBAKAN
TEMENNl, T.C. KABARE

MİNİ ETEKLİ MELİKE_ HASEFE
EKOL: FEMlNİN KELİME-l şan/ıncı
(“DON” Joker)

EROL ıuncsn; SHP’NİN HEDEFİ ı. JAF*
SİRKE MI DEDIN AMCA?
(Hepsi Joker)

BİRLEŞMİ MİLLETLER TEŞKİLATI T
TERELELL! KEL BAŞA ŞIMŞIR IALIMA
(“AAA” Joker)

GÜL ERDA

DÜLGER

g Bakanı Sümer 0ral’ın bir dereden öbürü başlıyor. Vergi-prim
‘ ri, gelirler genel müdürünün uzun
*oımguna yapışıp kalması, memur
nın düşüklüğü, ennasyonun hız
‘ müjdesini halkımıza kimin vereceği

. ı derken, adamcağızın başına bir
g” kuyruğu” meselesi çıktı.
‘ßğar Ökmen Atamyıldız, “Herkes
g; yazısını kendisi onaya sunacak!”

, imza saatleri olan 9-12 arasında,

;şarlık koridorunda uzayıp giden

klar oluşmuş… Kuyrukta bekleyiş

a beş gün sürüyor, bazen ertesi
@ya sarkıyormuş…

“Vatandaşı bekletmeyi biliyorlar, biraz
.undileri beklesinler!” demeyin… lm.hyruğu yüzünden çok ciddi üç sorun

uş…

pkere, işsiz-güçsüz pineklemekten sığm- gevezeliğe, dedikoduya başlamış,
.ikıamasıyla ünlü maliye koridorları
@ya hoparlörüne dönmüş… İkincisi,

. bütçesindeki delik yetmiyormuş gi
” yrukta bekleşenlerin cüzdanları da

. .ı iş… Sıra beklemekten sıkılanlara

l Hilişlerinin başına dönmek için sabır
azınlığa), ön sırada yer kapan baIğıııazıai, “Ailecek bir içkili akşam ye__ _ yerimi veririm!” diye teklif yapıış… Arkadakinin işi çok aceley
n.. en oraeıkta değiş-tokuş, acele de,iVeya adisyon fazla tuzlu gelecekse)
n sonunda pineklemeye devam…
_` CÜ sorun daha vahim… “VatanlŞleri habire gecikiyormuş… Neler
Orada?” diye, bakan Oral’a baş*İûlıktan iki günde bir fırça gelmeye
&t _~– O da, “Kiçınızı kaldırın!” mei b” Yazı göndermiş herkese… Hı*Fmamış daha kibar formüle edilq yim!! bakanlığın bütün duvarla

girmiş…
__ “11 maliyedeki dostlardan dinleiin kana çıkıp durumu anlattık, ka’ ~ bllde değil, imza kuyruğunda ol” Söyledik. ‘Ben şimdi hallederim’
:Üâleşarı çağırttı. Dağıttığı genel` ^ “l gün geri aldı bakan… Duvar
da apar-topar indirildi. Biz hâlâ
iaýlğ. bekleriz efendim…”
gısı öncelikli? Bürokrasinin kuta-“l ml. vatandaşın işi mi?” so°°Vabım alrruşsımzdır herhalde…

KURTHAN FİŞEK

Hürriyet Haber Ajansı (hha)
bürosundan lsmet Acar’ın nefıs
bir haberi vardı. lki haftadır hatırladıkça gülüyorum.

DYP’li Osmangazi belediyesinin çalışma raporu, DYP’lilerin
de aleyhte oy vermeleriyle reddedilmiş… Red gerekçesi bir değil, bir kaçmış… Mesela, bele
parti disiplinini hiçe sayıyormuş,
keyfi davranıyormuş,-içkili balık lokantalarıyla ünlü Arap
Şükrü sokağından çıkmıyormuş, özel hayatına dikkat etmiyormuş… ‘
Ama, asıl önemlisi, denetlemeye gittiği hamamda, sırtını
zabıta müdürü Rüştü Suna’ya
keseletmiş… 5 t

KELEŞIIĞLIPNIIN ZABITADAN KEĞESİ

_ A dür beye keselettim. Ne yani,

zaten kesinlikle natıra falan keQ se olmam. 0 nedenle sırtımı mü
‘ kendimizi keseletmek için so`. kaktan vatandaş mı çevirecek
diye başkanı Erhan Keleşoğlu .

_-.’: ._.._ _r . .ı

Peki, Keleşoğlu kendisini nasıl savunmuş? Tam kara komedi…

“Hamamda denetimi bitirdikten sonra, ‘Başkanım, hazır
gelmişken yıkanın’ dediler. Zabıta müdürümle beraber yıkandık. Yanımda bir tek o vardı,
haliyle sırtımı da o keseledi. Ben

, lediye” (beldeyle ilgili) kısmının

tik?’ ‘
“Belediye” kavramımn “be
unutulup “Yel” emrinin ön plana çıktığı bir ortamda, işbu haber yorumsuzdur.

Ama, devamı var. Onun yorumunu da siz yapın…

Keleşoğlu’nun geldiğim uzaktan gören Osmangazi bebeleri,
onun duyacağı şekilde, “Hamamcı geliyoorr!” diye bağırıyorlarmış artık… Giderken de,
arkasından “Haydi hamama!”
diye sesleniyorlarmış…

BİZİM BBİPLÜKLEB NİHAYET BARIŞTI . .

Yedinci cumhurbaşkanıyla sekizincisi bir yıla yakın süredir
“küs” vaziyetteydilenlkisine de
yakın olanların dediğine göre,
aralarına “buzdan bir duvar”
örülmüştü. Sebebi, tuttuğu hatıra defterinde yedincisinin sekizincisi hakkında söyledikleriydi.
Yedincisi Armutalan’dan Okluk’u arayıp/“Yahu, seni severim, kalemimden çıktı bir kere,
yedinci ciltte düzeltirim…” deseydi buzlar çözülebilirdi, ama,
olmadı. Armutalan’daki, “Ya
‘T1732 ‘ıı .’..’:.:r:?. ., ı …ait .ı

Maliye eski bakanlarından
rahmetli Yılmaz Ergenekon’la Zemzem hanımın mahdumu Gökberk’i tanırsınız herhalde… Roma`da hariciyecilik
yaparken teröristlerin silahlı
saldırısına uğramış, gözünü
budaktan sakınmadığı içintabancasını çekip teröristleri
çıktıkları yere kadar kovalamıştı. Daha sonralari da, hem
“Demirel’in prensi”, hem
“başkentin en genç ve gözde
bekarı” olarak siyasete atılmış, DYP’nin genel sekreterliğinden bakanlar kurulunun
basından sorumlu üyeliğine
tırmanmıştı.

lşte, yıldızı tam parlamışken, tuhaf bir sessizliğe girdi
devlet bakanımız… Tek kelimeyle, tembelleşti. Hiç konuş
`

hu, niye bozuluyor bu adam?
Yazdıklarımın hepsi doğru…”
deyince, köprüler atıldı.

Neyse, barışmış bizimkiler…
Sekizincisi prostat ameliyatının
nekahat dönemi (ve yaz mesaisi) için Oklukkakidevletkonukevine gidince, yedincisi de Armutalan’daki üç sıra tel örgüsünün arkasından elinde bir buket
çiçekle çıkıp Okluk’un yolunu
tutmuş…

Aman efendim, o ne muhteşem, ne sıcak, ne muhabbetli

KAYIP BAKAN ARANIYOR!

muyor, kokteyllerde, resepsiyonlarda çok az görülüyor,
üç-beş günlüğüne ortadan
kayboluyor, bakanlar kurulu
toplantılarını bazen asıyor,
bazen iplemezcesine geç geliyor. Yeni radyo-televizyon yasasını hazırlama göreviyle ilgili olarak yaptığı tek şey
(duyduğumuz kadarıyla), çeşitli kuruluşlardan gelen görüşleri kitap halinde toplama

s: ‘p ^

bine revizyonunda topun ağzına durduk yerde gelmenin

karşılama… Beklenmedik misafir kapıda karşılanmış, şapırşupur öpüşülmüş, bol kahkahalı
sohbet bittikten sonra kapıya

‘kadar uğurlanmış… Rivayet o

ki, kahkahaların sebebi koalisyon hükümetinin çektiği sıkıntılar, sohbetin konusuysa aynı hükümetin tekerine daha başka nasıl çomak sokulabileceğiymiş. ..
Barışık olmaları normal, küsüşmeleri anormaldi zaten…

Düşman bir olunca, kırık kalp
ler de bir olur.

sı…
Kendine göre bir sebebi vardır herhalde… Yoksa, ilk ka
hiç mi hiç anlamı yok…

“Şimdilik duyulsun istemiyor, ama, gizliden gizliye kız
arkadaşıyla buluşuyor…” diyenler var.

”Bayram gazetesi tartışmasındaki erken çıkışıyla, hükümeti iki ateş arasında, babayı
zor durumda bıraktı…” diyenler de var, “Baba çok kızmış, ‘Çeneni tutmayı öğrenene kadar toz ol, ortalıklarda
görünme’ diye fırçasını atmış…”

Hangisi doğru, bilmem…
“Kayıp bakan” ortaya çıkınca anlarız…

?tıg

13 TEMPO

foto-şaka foto-şaka foto-şeıkeı

FOTOĞRAF: COŞKUN İNCEKARA

L t
Yaptığım heğendin mi Berna? Yine yalnız kaldık meyhanede…

TEMPO 14

SAKIP SABANCI

(Profesyonel mesen,
korkunç koleksiyoncu)
Devletimizin yedinci başının suluboya bir tablosuna
50 milyon saydığınızı öğrenince çok şaşırmış, tuvalin
altında melanet arayıp, “Sakıp Ağa adamcağıza kıyak
yapıyor herhalde… Emekli
maaşıyla geçinmek zor ne de
olsa…” demiştim.
Yanıldığımı anlayınca i “T”
üzüldüm. Akbank çekini sizden alır almaz okul)
tırma derneklerine dekont etmiş muhterem…
Asil jestinizin arkasında art niyet aradığım için ı
özür dilemeye hazırlanıyordum, hem kendi hesab
za, hem onun hesabına böbürlendiniz: “Eserî ”rıj
vik olsun diye alıyorum, her yaptığını alma) .. :Let
edeceğim. Kendisi Türkiye’nin Van Gogh’udur_.
Breehhh!
Usta ressam olacak çocuk lisedeki Resim-İş der
den belli olur. Bizim “yedi numara” aritmetikten
kıp Balıkesir’deki liseden atılırken, Resim-Iş der
den de bütünlemeliydi. Bu biirr! Van G0gh’la ar
rında benzerlik varsa, ikisinin de eski kulağı ke
lerden olmasıdır. Bu ikiii! Paramzı böyle çarçuı
meye devam ederseniz, “dünyanın dolar miîx ..rde
ri” listesinden çarçabuk düşüverirsiniz. Bu uüçç

HAFTANIN HİKMETİ

‘ ‘Her başarılı siyasetçi/tin arkasında
ondan çok daha başarılı
başka si yasetçiler vardır… ”

(Çin Atasözü, M.Ö. 640 var)

HAFTANIN FIKRASI

Fırat-Dicle hattının doğusuna geçecek k .d-‘CV
hibi aritmetik öğretmenim nihayet bülnîllîh:
Hem de bayan… Toplamayla başlayıp ariımciı›
dört işlemini öğretmeye koyulmuş…

Şivan en hızlısı…

“Söyle Şivan…” demiş hoca, ”Üç artı dol”
eder?” ,

Yüzü kızarmış delikanlının… Sırtını hocD-İ 3:.
müş, bir şeyler yapmış, geri dönüp “`İ~~“J`
demiş…

“Peki, anlaşıldı…” demiş hoca, ”bu W”
kaç eder? Ama, yüzünü bana çevir, iki cim! ‘
ne sok, parmaklarınla da sayma…” _

Kızarmış, bozarmış Şivan… Hesaba koýumw
Esmer suratı aydınlanmış sonunda…

“On bir etmiştir hoca baci…”

üye’nin ekonomi lûga’hayali ihracat” kavrakazandıran Yahya kar’z uzunca süredir ortada yoktu. Amcasını tek~ bakan yapan seçimler’ ‘nra Ankara’nın bütün
kumarhanelerinden el_çgkmiş sanki yer yarılıp
düşmüştü. Can çıkma- `uy çıkmayacağını bildi. için ”Çocukcağıza ne
İ böyle?” diye enikonu
(v lanniıştık. Tabii, merak
ş öğrenir bizim meslekte…
_.- e, amcasının Güniz Sotaki korumaları, sabahın
İıpda, gözleri uykulu, aği_’ kokulu, yaka-bağır açık
_” te, komşudaki lüks ote” arhanesinden çıkarken
llşler onu… Haberi he_1Cavit’e,0 da manevi bag.’ uçurmuş… Fena zılgıt
şıYahya… Tövbekar ol

ğyuk poposu tövbe tutj.. Kimine müjde, kimine
haber, tekrar yeşil çuha’döner masalara “mer’İ’ dedi Yahya… Hem de,
‘yıl düşünseniz isimlerini
,cıdemeyeceğiniz iki milletarkadaşıyla beraber…
_a HEP, ya hiç!” diyerek
Ş a olan doğuştan yatkın:qm bir süre önce gösteren
ş Türk’le Sırrı Sakık, bir
Ac yalnız bırakmıyorlar
ıfyı… Ya yanına oturuı Ya omuzunun üstün_eYaptığına bakıyorlar.
ak ettik ilişkilerini…
. ı soruşturduk, öğren’Devamlı kaybetmekten
!ßanan ikili, “Yahu, deZarardayız, Yahya da
_kazanıyor…” demiş,

s&

anh oğlandır, gidip ri.Tîek kazanmanın sırrıÖğretir…”

KURTHAN FİŞEK

” vuzu vııııvı; KÜMAHBAZ MİUETİZ VESSHÄM!

İlk başta “barbutun babası” vardı. Yemek (veya zevk) için öldürdüğümüz
hayvanların ınünasip yerlerindeki keını’kleri alır, aşık atardık.

Onun hemen arkasından küheylan koşturmaya başladık. Orta Asya’dan başlayan
uzun yolculuk boyunca önce kahrımızı çeken bu hayvancağızların sırtına “binici”
denilen ınahlukatı oturrtuk, “Koşsana lan!” deyip kırbacı verdik, sonra da
“Hangimizinki daha hızlı?” diye iddiaya tutuştuk.

Derken, kâğıt oyunları, Osmanlı ‘daki yabancı bankaların altınlı-dövizli çeki/işleri,
rayyare piyango/arı, loto/ar, loto/ar, loraryalar, tek kollu haydut/ar çıktı ortaya…
Birini bırakıp öbürüne başlamadık. Hepsine birden dadandık. Yani, hayatı/niz
kumar oldu. Kumarın kendisi yse, yalnızca Türkiye ‘de 7-8 trilyonluk legal ciro
üreten koskocaman bir ekonomik sektör…

Madem hayaIı/rıız bu, gelin, dadandığıınız şeyin hem raconıınu, heın jargonunu
beraberce öğrenelim. ..

SORU 1. Poker_ tutkudur, “hayvan hastalığı?
gibidir. İnsanın içine bir kere işledi mi, çıkmak bilmez. Tophane ağzında, aşağıdakilerden hangisi
poker değildir? ‘

a. Beşlik h. Pot c. 400 d. Temiz

SORU 2. Pokere oturmuşsunuz… Oyunun en
kızışık anında, oyunculardan biri sinirlendi, ”Kağıtları babalama!” diye bağırdı. O sırada ne yapıyordunuz bakiiim?

a. Yanımdakinin eline bakıyordum
b. Kâğıtları karışlırıyordum
c. Desteye tırnakla işaret atıyordum
d. Yerden kâğıt çalıyordum

SORU 3. Sırf zevkine kumar oynayan, kaybettiğine zerre üzülmeyen, gülüp geçen tuhaf tipler
vardır. Tophane ağzıyla, bunlara ne denir?

a. Keriz b. Fırın kapağı c. Dümbelek d. Armut

SORU 4. Bir de, kumara doymayan acemiler
vardır. Devamlı söğüşlendikleri, en aleni hileleri

bile görmedikleri için, herkes onlarla aynı masaya
oturmaya can atar. Bunların Tophane adı nedir?
c. Ispanak b. Keriz e. Ekmek d. Hepsi

SORU 5. “Faça” ltalyanca’dan gelmedir, şık
giyimli birini anlatmak için “façası.düzg1`ın” denir. Peki, kumardaki “faça” ne anlama gelir?
a. Çok kuvvetli ;el b. Destenin kapak kâğıdı
c. Destenin taban kâğıdı d. lskarta kâğıt

SORU 6. Tavlanın parayla oynananı sıkı kumardır. Hele vidolusunda donunu bile kaybedebilir insan… Tavla tabiri olan “altı kapı almak”,
kumar dışı, normal hayatta ne anlama gelir?
a. Turnayı gözünden vurmak
b. İşi sağlama bağlamak
c. Kaçacak yer bulamamak
d. Çuvallamak

SORU 7. Zar oyunlarının en çabuk para tüketeni barbuttur, onu oynatana T0phane`de
”bitirimci” denir, onlara en çok çektiren de öküz
koşturanlardır. Öküz koşturan ne yapar?

a. Zar tutar b. Borç ister _
c. Kazanırken kalkar d. Susmak bilmez

SORU 8. lllegal kumara oturdunuz. Kapıya
aşağıdaki dördünden hangisini koymazsınız?
a. Dikizci b. Röntgenci c. Erkete d. Fileci

SORU 9. Kumarın olduğu yerde para, paranın
olduğu yerde irili-ufaklı hileler her zaman olur.
Favori atın kayba koşturulınasına ”kafa
koparma” denir. “Üstten kafa koparma” kimin
marifetidir?”

a. At sahibinin b. Mafyanın c. Jokeyin d. Seyisin

SORU 10. Kumara yeni merak saranlara bir
tavsiyemiz var. “Kerizi parasından ayırmak sevaptır!” lafını kim etti?

a. Kumarbaz Nick the Greek b. Aktör W.C. Fields
c. Banker Kastelli d. Ahmet Kenan Evren

CEVAPLAR
1) a. 2) c. 3) b. 4) d. 5) c.
6) b, 7) a, s) b, 9) c, 10) b.
15 ısıııpo