Görünmez kazalar ülkesi Türkiye

Görünmez kazalar
ülkesi Türkiye

ÜRKİYEde, bugünden yarına, kimin başına ne geleceğini kimse kestiremez… Bugün 70 yılın CHP’si
meclisten düşüp “devr-i sabık”
oluverir, yarın halefleri ve muhalifleri güme
gider.
Olur böyle şeyler… Dün dündür, bugün
bugündür, yarın Allah kerim!
En “beklenmedik kazalar”
olan Türkiye’de yaşıyoruz…
Dertsiz-tasasız uzay boşluğunda değil…
*k *k i
Şu sırada karayollarına çıkmaya hazırlanıyorum, trafikten huylanıyorum… Gerçi

TBMM`deki “Yüce Divan” oylamasının
gidişatı ve sonucundan da huylanıyorum,

ülkesi

ama, izninizle, bugünkü siyasi oylamada g
meydana gelebilecek görünmez kazaları bir 5

kenara bırakıp, canımın dert ve korkusuyla,
“trafik” yazmak istiyorum…

***k

Florya’daki evinden çıkıp Sirkeci’deki işyerine giden 34 FVV 51 plakalı arabanın
sürücüsü Abbas Vural anlatıyor. ‘

“Evimden çıkmış, Florya yolunda,
orta şeritten, trafik kurallarına, hız sınırlarına uyarak gidiyordum. Birdenbire kulaklarım uğuldadı, kulak zarlarım patlayacak gibi oldu, önümde kocaman bir karaltı belirdi. Frene bastım. Ne olduğunu anlayamadan,

‘ önümden bir ‘uçak geçti, Arkamdan
çarpan arabalar oldu, ama, olsun… .

Verilmiş sadakam varmış, vatan sağ
olsun…”

Bizim lûgatımızda buna “görünmez kaza” denir.

Evinden çıkıp işine arabayla giderken

uçak çarpabilir.

ir *k *k z

Trabzon’dan kalkıp 171 kişiyi lstanbula
götüren dev Boeing 737-400 yolcu uçağının verilmiş sadakalılarından Bülent Oztürk, hâlâ yaşadığının şaşkınlığı içinde, izlenimlerini aktarıyor.

“Uçak durur durmaz hostesler kapıları açtı. Tahliye kaydıraklarından
aşağıya kaymaya başladık. Nerede
durduğumuza bakmamışlardı zâhir…
Kendimizi tren raylarının üzerinde
bulduk. O sırada banliyö treni hızla
yaklaşıyordu. Kendimizi kenara zor
attık. Az kalsın trenin altında kalıp
can verecektik…”

Düşmüş, sürüklenmiş uçaktan sağ-salim
kurtul, banliyö treninin altında kal, ezil!

i**

Böyle görünmez kazalar Cumhuriyet
Türkiyesi’ne mi özgü?

Yoo, Osmanlı’da da çok olurdu. Alalım
Padişah Il. Mehmet’i…

“Fatih” sıfatı çok hoşuna gitmiş, İstanbul’u almayı aklına koymuştu.

“Su taşımacılığı aracı” olan gemilerine dağ-hayır aşırtmış, karadan Haliç’e indiriyordu. Bizans surlarına ilk bayrağı dikmek
için Bursa’nın Ulubat köyünden eşek sırtında kalkıp gelen Hasan’ın “kara aracı”
merkep ürktü, Hasan’ı düşürüp kaçtı.

Karayolunda giderken, vapur, gemi, fırkateyn, iskampavya, transatlantik, kruvazör
cinsinden bir “su aracı” çıkmış karşısına… Merkebin ağzı-dili olsa, şimdiki mikrofon tutucu medya olsa, herhalde şöyle konuşurdu.

“Vallaaaa, İstanbul’un fethine katılmak için Hasan abiyi götürüyordum,
dağdan inerken karşıma gemiler çıktı,
çarpıştık. Verilmiş sadakam varmış,
vatan sağ olsun…”

i***

“Görünmez Kazalar” ülkesiyiz. ..

Padişah ll. Abdülhamit kalabalıklardan
korkar, “sûikast” korkusuyla yaşardı. O
yüzden, cuma namazına giderken, Haliç
çevresini atlı araba trafiğine kapattırırdı.

1901 yılının mübarek cumalarından biriydi. Padişah camiye bırakılmıştı, dört küheylanın çektiği arabası park edecek yer
arıyordu. Ya değnekçilerden biri sesini yükseltti, ya Eminönü pazarcı esnafı “badadiiizzz soğvaaannn” diye bağırdı, atlar panikledi, kaçmaya başladılar.

Trafiksiz İstanbul’un kara trafiğinde, Abdülhamit’in hem atlı arabası, hem karayolu taşımacısı dört küheylanı Haliç’in çamurlu
sularına gömüldüler. Hepsi hâlâ orada…

Yedi asırlık tarihimiz görünmez kazalardan ibarettir netekim. ..

iz**

Bugün “Yüce Divan” oylaması var.

Kasap et derdinde, koyun can derdinde… Bense trafik derdinde…

Quelle alâka… Belki de “görünmez kazalar ülkesi” Türkiye’de doğup büyüdüğümüz, yaşadığımız için…