Memleketimden ince trafik manzaraları
`: , 15 Haziran 2000
KlJRTHAN FİŞEK
leketimden ince
trafik manzaraları
KŞAM üzeriydi. Eve gidiyordum. Plakası
à bende mahfuz (saklı) olan bir trafik araba` sı bizi sıkıştırdı, solladı. Siren çaldı, kaldın. . ırıa vurduk…
Kaba bir el işareti yaptım. Otomatik refleks…
_Yarım saat takip etmişler
.g-Çevirdiler, kimliğimi istediler.
;Ben onların kimliğini sordum, nazik şekilde
rdiler.
~ Ben de benimkini gösterdim… “Nedir prob?” diye sordum. “
. “Siren sesini duymadınız mı?”
‘ Duymuştum elbette…
.İ Ama, herkesin arabasında onlar var.
Taktın mı, öttürdün mü, herkes yol verecek
Ya ambulans zannediyorlar, ya polis…
Ya olay mahalline yetişecek, ya hastaneye has«ta yetiştirecek… z
Herkeste var o polis sirenleri…
_ Yolları kendilerinin sanıyorlar.
‘ ` Herkes korkup kaçışıyor.
ik**
. Siyah zeminli plaka üstüne beyaz yazmalı bir
araba…
Besbelli “devlet arabası”…
Sıkıştırdı bizi… Kaldınma vurduk.
Arka koltukta bir bürokratik angut oturuyor. Eli
askıda…
Yeniyetrneler, sonradan görmeler arka koltukta
oturur. Bir eliyle gazete okur, öbür eliyle askıya
asılır.
lndim arabadan…
Ne yaptığını zannettiğini sordum.
Adam bıçkın çıktı, “Plakayı görmüyor musun? lstediğimi yapanm, kimse karışamazl”
dedi.
Çabuk sinirlenirim, nevrim döndü, adamı kravatından yakaladım.
“Ulanl O senin siyah plakan belediyenin
çöp kamyonunda da var…”
Yakın çevredeki trafik polisleriyle gazetenin ko
nımalan adamı zor aldılar elimden…
J. J.
İ I ı
Cinnah Caddesi’nden yukanya, eve doğru seyir
hâlindeyim… .
Yanlış anlamayın… Altmış yıllık ömrürncléğ-hiç
bir zaman direksiyona oturınadırrîýarabaxkullanmadım, kullanmaya da özenmedim.
Ticari taksideyim… ›
Aynı anda, iki yanımdan, “vınnn” diye, biri
hususi, öbürü ticari, iki araba geçti.
İkisinin de şoförü “digan delikanlı”…
Yani, arabanın sol penceresi açık, dirsekten kırık sol kol dışanda, ağızda sigara, sağ elin serçe
parmağı direksiyonda, oturuş yamuk, kıçın yarısı
koltuğun dışında, kapıya dayalı…
“Benzin tasarrufu” oluyor zahir…
Kızmadım, kızamadım. ‘
On sene eweline, Dalan’ın lstanbul’una gitti
aklım…
İstanbul trafiğini düzenlemek için Alman heyeti
gelmiş, ben de heyetin başkanı Oskar Gerdom’la konuşmuştum… i ‘
Adamın şaşkınlığı kelimelerle anlatılmaz…
“Sizi anlayamıyorum… Aman efendim
buyrun, yok, rica ederim, siz buyrun diye
kapı eşiklerinde harcadığınız zamanın haddi
hesabı yok… Peki, otoyollarda niye birbirinizi bu kadar çılgınca solluyorsunuz?”
‘A’ i’ ‘A’ .
Onümde bir TIR kamyonu gidiyor. Van plakalı… Solluyor, sağlıyor.
Sağ elimi yumruk yapıp orta parmağımı dik
göstersem anlamaz…
Yine sağ elimi yumruk yaptım, işaret pannağımla orta parmağımın arasına baş parmağımı
soktum, bileğimi tutup mihaniki bir hareketle salladım…
Kanına, namusuna dokunmuş…
Yolumuzu kesti, elinde levye indi.
“Ne lan o el hareketi? Yetti be! Bin kilometredir hep görüyorum…”
lzah ettim kendisine…
“Arka iki tekerleğinin arasına taş sıkışmış… Onu anlatmaya çalışıyorduk. Uluslararası işaretleşmedir…”
‘A’ ‘A’ ‘A’
Trafik trafik terbiyesi önemlidir.
Küreselleşmenin gereğidir.
Gerisi mi? Kak sağrısına rahvan gitsin!