Çilingir sofrasında bugün misafirim var

V’ R, 16 Nisan 2000 ı

, KUR HAN FİŞEK
I I I ‘

ı Çılıngır sofrasında

` ıı ı i
::bugun mısalirım var
ECMETTİN Erbakan’ın çilingir
sofrasında çekilmiş fotoğrafı medya
yı birkaç gün meşgûl etti. Derken,
devletin üst katmanlarında deprem
ı

~ ler, salgın hastalıklar, bağırsak bozuklukları ol du

“Çilingir Sofrası” meselesi ulusal gün
‘ demden düştü.
“’ Ama, benim kişisel gündemimdeki yerini
j. korudu. lki sebeple…

“Yassah hemşehrim!” kafasından,
mantığından oldum olası nefret etmi
l şimdir. Öbür insanları “kendi kötü alışkanj~ Iıkljarından koruma” görevini üstlenen gö
: nüllü misyonerlerden de hoşlanmam… Her
.l
l

_ _. İİ.,

ı

, kesin kötü alışkanlıkları kendine… Kime ne?

lçki dil çözer, isyan ettirir. Osmanlı’da’ ki “içki yasağı” uygulamalarının sebebîni, vaktiyle, Prof.Dr.llber Ortaylfdan
öğrenmiştim. Memleket ekonomisinin kötü
‘ den betere, beterden berbata gittiği zamanlar
da, Kumkapfda kafayı çeken gariban lumpenler, “Dürterim böyle padişahı!” diye
küfretmeye başlar, sonra da Topkapidaki sa_raya sallana sallana, yalpalaya yalpalaya yürürlermiş… “Maşrapada durduğu gibi
durmuyor!” ölümsüz sözleri, rivayete göre,
N. Murafındır. ,En yasakçısı da odur.
‘A’ i’ i(

Neyse, gençlik yıllarımda “mekani ” hocalığımı yapan sayın Erbakan’ı içki sofrasında neşelenirken görünce sevinmiştim… Yazdım…

_ “Kimin, nerede, ne içtiğinden kime
ne?”

Tepkiler geldi. Gelmeye devam etti, ediyor.

O yüzden, o mesele, ulusal gündemimizden düşse bile, kişisel gündemimdeki öncelikli
yerini korudu, koruyor.

lzninizle, bugünkü yazıma-değerli hukukçu

‘AEnder Kâmil Boyacfyı konuk ve ortak edi“ yorum… ‘

` r ı- * _
Hürriyet gazetesinde çıkan “Kimin, nerede, ne içtiği kime ne?” başlıklı yazınızda
Men-i Müskirat Kanunuhdan bahsediyor
sunuz.
Bu kanunu (yani içki yasağını) Atatürk
koymamıştır.

Men-i Müskirat Kanunu, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde neredeyse çoğunluğu teşkil eden lslamcı-sanklı takımının girişimleriyle çıktı. Atatürk (Gazi Mustafa Kemal Paşa) gibi, içkinin her türlüsünü seven
bir insanın, böyle bir kanun çıkartması mümkün değildir.

Men-i Müskirat Kanunu, 14 Eylül 1336
(1920) ve 1 Muharrem 1339 tarihli, 22 sayılı
kanundur. ‘Resmi Gazete yayım tarihi
28.2.1337 (1921)’dir. Bu kanun, her nevi alkollü içkinin içilmesini, bulundurulmasını,
imalini, ithalini vs. yasaklıyor, bazı cezai rııüeyyideler de getiriyordu, fakat bu dönemde
içki yüzünden ceza alan kişiye rastlanmaz.

Men-i Müskirat Kanunu ile gelen içki
yasağı, 22 Mart 1926 tarihli ve 790 sayılı
“İspirto ve Meşrubat-ı Külliye İnhisarı
Hakkında Kanun”un 30. maddesi ile kaldınldı. Yani Türkiye devletinin içki yasağı 6 yıl
dahi sürmemiştir. Bu dönemde güya içki yasaktı, fakat Ankara Polis müdürü Dilaver
Bey, evinin alt. katında rakı imal edip isteyenlere satmış veya vermiştir. Atatürk’ün de bu
dönemde rakı içmekten geri kalmadığı tanıklarla ve tarihen sabittir. Atatürk’ün yakındığı
içki yasağı Men-i Müskirat Kanunu yla gelen yasak değil, kendisine, ilerleyen siroz hastalığı sebebiyle doktorlarca her türlü alkollü içki içmesi ile konulan yasaktır.

Yine-0 dönemde ABD Anayasasına bir ek
madde konarak alkollü içkiler yasaklanmıştır.
Bu yasak (1919-1933) yıllarında neredeyse
14 yıl sümıüş, birtakım gangster şebekelerini
zengin etmekten başka bir işe yaramamıştır.
1933 yılında ABD Anayasası tekrar değiştirilip, 1918 tarihli, Anayasa’nın 18. değişiklik

‘maddesi, 21. değişiklik maddesi ile kaldırıl
miştır.

Aynı dönemde 1920-1926 yıllarında Rusya Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nde ve
1922’de oluşan SSCBkle de içki yasağı vardır. Bunun dahi bir yararı olmamış ve kaldırılmıştır. Son dönemde, Brejnev ve Garbaçov’un SSCB halklarını saran alkol iptilasından şiddetle yakındıklarını ve alkolizmin Sovyetleri mahvettiğini söylediğini hatırlıyorum.

lçki yasağı ile bir sonuç alınamadığı tarilıerı
sabittir: Alkolizmle mücadele yasakla değil,
eğitim, terbiye ve kültürle, kaliteli insan yetiştirilmesi ile mümkün olabilir. lçki kültürü gelişmiş, meselâ Fransızlar gibi milletlerin, bütün
dünyaya bu konuda ömek olabileceğini düşünüyorum. Selamlar ve saygılar. Ender
Kâmil Boyacı-Gebze.