Hacı, hoca, ana, baba dönemi kapandı, sıra galiba geldi sıradanlara
KIIBTHAN
HOCA
YAHYDB
ı, hoca, ana, baba
, emi kapandı, sıra
Iiba geldi sıradanlara
DAMlN biri evine papağan almak
istemiş… Girdiği kuşçunun ön
tezgâhında, tüyleri pırıl pırıl, alacalı
ş bulacalı, heybetli bir papağan…
_ı u kaç para?” diye sormuş…
l_67 milyon lira…”
,Özelliği ne?”
“Dağarcığında 167 kelime var…”
` `nmeye devam etmiş adam… Bakmış,
ötede, ilkinden daha süslü-püslü ve
İ ârenk, afisi, havası daha rengarenk ikinci
V papağan…
j, “Bu kaç para?”
~”3l2 milyon lira…”
‘~ “Bunun özelliği ne?”
_ “Dağarcığında 312 kelime var…”
_Gezintisine devam etmiş alıcı adayı… En
pte bir tane…
r Uyuz mu uyuz bir papağan… Kafa kel, tüy` dökük, üstbaş kül içinde, boyun bükük,
bur çıkık, avurtlar çökük… İki dudağının
asında külü ha döküldü, ha dökülecek bir si” a, elinde kadeh, devamlı öksürüyor.
Sırf merakından, “Peki, bu garibim kaç
a?” diye sormuş…
“17 milyar lira…”
Aklı çıkmış, dudağı uçuklarrıış adamın…
4 “Tamam, öbürlerini anladık, ama,
*bunun özelliği ne?”
” “Vallaaa biz de bilmiyoruz… Ama,
öbür ‘ ‘si buna devamlı “Hocam hocam’
diyorlar. Herhalde bir bildikleri vardır
‘diye düşündük…”
*k ‘A’ *k
Hocalardan (kendim dahil), hacılardan, ba
‘ı
` balardan, analardan bıktım.
Olan da hep onlara, özellikle de Süley
man’lara oluyor bu arada…
i***
On iki yıl önce, Budapeşte’de, dünya halter
şampiyonası vardı. ş
Hafız Süleymanoğlu, “Hocam, ba
ş ham” dediğiNaim Süleymanqğluha çok ;
” güveniyordu. l ‘ l ‘
Hoca aklına uyup ağırlık kaldırırken kolu
kınldı Hafız Süleyman’ın… ş
Kafasının kınlmadığına şükretsin! “Metal
yorgunluğu” teşhisi konuldu.
Nedense, tarih tekerrür ederken, olanlar
hep Süleyman’lara oluyor.
Tahsil-terbiye, mektep-medrese görmemişler _birbirine kızar.
Uç papağandan ikisi, öbür papağana “hocam, babam, bacım, anam, teyzem, haminnem” derse, bozacının şahidi şıracı olur-r
Y
*Y*
Gerdek gecesinde “fena halde tufaya
gelen” damat, alı alına, moru moruna kayınpederinin kapısına dayanmış… “Bunun hesabını sizden soracağım. Ayıp! Ayıp!
Kızoğlankız dediniz, aldık, kadın çıkİl…”
Kayınpeder pişkin…
“Hayretl Annesi de öyleydi. Acaba
kim beceriyor bunları?”
***k
Hazırcıyız, beleşçiyiz, yan cebine konulmasını isteriz…
Çin Seddi henüz örülmemişti. Bizimkiler
kuzeydeydi, at-avrat-pusat-talan peşindeydi.
Güney komşuları Çinliler yerleşik tarıma geç- A
mişti.
Bir sabah uyanmış Çinli’ler… Bakmışlar,
tavuklar kayıp…
Tüy yok, kanlı kemik yok etrafta… Besbelli, çakal-çukkal, kurt-köpek işi değil… Meşaleler hazırlanmış, sotaya yatılmış… Sabahın kör
karanlığı, kümes tarafında bir hışırtı…
Yerde sürünerek tavuklara yaklaşan sekiz
adam… Bizimkiler…
“Sulh olalım…” demiş Çinli reis, “Bizde her şeyin fazlası var. Gelin, birazını
size verelim, barış içinde yaşayalım…”
“Tamam…” demiş bizimkiler…
Epey gitmiş status quo… Derken, bir sabah, bizimkiler yok…
Uç gün sonra da tavuklar yok…
– Yine meşaleler hazırlanmış, yine sabaha
karşı hışırtılar duyulmuş, yine meşaleler yakılmış… Yine bizimkiler…
Dayanamamış Çinli reis…
“Elinsafl Bedava verdik. Çalmanın
ı ne anlamı var?”
Elcevap: “Çalmanın zevki bambaşka
abicim yeeevw…”
*k ‘k *k
Doğru… Hazıra konmanın, pişmiş armudun ağza düşmesinin zevki başkadır.
Kâğıt oynarken kâğıt çalmanın, tavla oynarken “zar tutma” zevki bambaşkadır.
Ama, tutmayı bilmezsen, “dübeş!”
(5+5) beklerken, 3’ün 1’i gelebilir.
Neyse, siyasal gündemi fıkra ve anekdot
larla özetleyebildim galiba… _