İş babaya kaldıysa, vay hocanın haline!

.X

AZl gazetelerdeki büyük başlığı görünce, ilkin şaşırdım, sonra duygulandım… “Erbakan’ın kaderi Demirel’in elinde…” ,

ı. lkinoktaya kafam takıldı. . ı
z 1 Cahilliğime, hukuk-kanun fukaralığıma ‘

verin, cumhurbaşkanının bu işte ne
~ rolü, hangi parmağı, ‘kaç şapkasıvar?
r î Benim bildiğim, mahkeme karar verir, yargıtay

l g onaylar veya onay|amaz_… Cumhurbaşkanı

l’ belkifözel af” hak ve yetkisini kullanır,
` “Ozel af” dediniz de, aklıma anayasanın
bununla ilgili 104’üncü maddesi geldi. Baba
` o maddeye dayanarak hocaya şu kıyağı yapabilir. . ‘ .
“Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama
_ sebebi ile belirli kişilerin cezalarını halif_Iletmek veya kaldınnak… ”
‘ ‘_ ık i( ‘k
Erbakan bunu herhâlde kabul etmez…
Bühtandır.

ye.:. ı ı _ = __
lkisi de hocamdır. _1961-1962 ODTU’sünden… ‘ t

_ Gül gibi kimya mühendisi olmamı engellediler. Gazeteci-yazar yaptılar.
Biri eski su’ müdürüydü, hidrolik ve su

İ l kaynakları anlattı. Yaptığı barajların kapaklan

açılmıyor, kent lağımlarına su gitmiyordu. ,
Obürü mekanik anlattı. Devrim Otomobili’ne ya motor, ya benzin koymayı unutmuştu.

Ama, o yürümez arabanın mücidi, tanıtıcısı, ~

pazarlayıcısı, Gümüş Motorışirketinin harika
çocuğuydu.

Birbirlerini hiç sevmediler. Birbirlerine hiç
yakın olmadılar. . ‘

.iii

Bu küçük nostaljik parantezi açıp kapattık- I

tan sonra devam edelim…
Demirel Erbakan’a yağmurlu günde’ `su,’ ‘Erbakan’ ‘annesinin mevlidinde .Deiiiirereßloküni ;vermeyeceğine
göre, lEtbakıanHn kadêriinasıl olur da

. Demirel’in elinde olur? l `

ı Bu konudaki tereddütlerimi gidermek için,

İbrahim Ural ağabeyimizin yazdıklannı hatır- ‘

ladım. 1969’da Ankara emniyet müdürüydü.
Sonra kitap hâlinde hatıralarını çıkarttı.
“Yıkılan Değerlern.”

&cl-J
Demirel yapabilir. .Sırf eğlence çıksın di- .

Başbakan Demire , er gun seçım propagandası için uçakla bir ile gidip geliyordu.
Her karşılama ve uğurlamada, “Erbakan’ı
Odalar Birliği’nden hâlâ atmadınız mı?”
diye sonıyordu. .

Erbakan, Odalar Birliği Başkanlığı’na seçilmişti. Danıştay birbiriyle çelişen iki karar ver
_ mişti. Buna rağmen Demirel, ne pahasına
olursa olsun Erbakan’ın Odalar Birliği’nden
atılmasını istiyordu. `

Yine böyle bir akşam üzeri, Trabzon dönüşü, Demirel, “Hâlâ bu herih’ dışarı atamadınız mı? Ortada ya devlet vardir, ya
da yoktur. Eğer bu işi yapamıyorsanız,
çekip gidin” diyordu.

Ertesişabah, Ankara Emniyet Ekipler Amin’
lgamil Ozdilek, Altıncı Şube Müdürü Ahmet
Ozel, Erbakan ‘ın Odalar Birliği’nden atılması
için gönderildi. Erbakan emniyet görevlilerini
gece saat 23. 00’e kadar oyalayıp, bir punduna

, getirip makamını kilitleyip evine gitti. Ertesi sa
‘ bah, aynı ekip Birinci Şube Müdürü Nazmi

lyibil ve Üçüncü Şube Müdürü Güner Oz
men ile takviye edilerek, Erbakan’ı TOBB binasına sokmama karan verildi.

Halbuki, polisler Odalar Birliği kapısını beklerken, Erbakan arka kapıdan içeriye girmeyi
başarmıştı. Vali Bozkurt ile bana, “Buraya
seçimle geldim. Adalet Partisi’nin_ uşakları beni buradan çıkaramaz” dedi.

Demirel’e haber ‘hemen gitmişti. Talimat
g geldi, gereğini yaptık.

Yanımda bulunan Şube Müdürü ve öteki
görevlilere dönüp, gayet sakin bir tarzda,
“Lütfen Sayın Erbakan hakkında, son
söylediklerinden dolayı, devlet kuwetlerine hakaretten dolayı zabıt tutun” dedim ve Erbakan ‘a dönüp, “Sayın Erbakan,
biz hiç bir zaman hiç kimsenin uşağı olmadık. Adalet Partisi’nin de uşağı olmadık. Biz, devletin emrinde görev yapan
kanun uygulayıcılanyız” diye konuştum.

Birden Erbakan’ın sinirli hâli gitmişti. Bana hitaben “Müdür bey, amacım sizlere
ve devlet kuvvetlerine hakaret etmek
değildir. Adalet Partisi’nin uşakları demekle de sizleri kastetmiyorum ” dedi.

i**

Bunca yıl aradan sonra, hocanın kaderi tekrar babanın elindeymiş. ..

Güldürmeyin… Yaşar Kemal aynı 312’den hapse girerkenki beraberliğiniz, müşterek
zekanız, kollektif aklınız, demokratlığınız, hoşgörünüz neredeydi?

Yoksa, yine başa mı döndük?