Avrupalı’yız artık frigoo buuzzzz!

frigooo buuu!

g RTIK Avrupalı olduğumuzu söyledi
ler bana… Heyecanlandım. ..
“Suyun beri tarafı” yabancımız
değil… Yarım millennîum önce de oradaydık… Geri döndük… Tekrar oradaymışız…
Güzel… Noolacak şimdi?

.tsk *k

nl:

Dört satırlık bir af yasasını çıkarmaktan
âciz bazı milletvekilleri toplanacak,
100.000 sıksatır yazılmış Avrupa Birliği mevzuatrnı bize uyarlayacak, uyduracak…

Uysa da olur, uymasa da .odum…

En iyi ihtimal “Avrupalı” oluruz…

En kötü ihtimal, ikinci satırdan sonra.
“sürmenaj” oluruz…

***k

“Avrupalı” olduk… Neşeliyiz hepimiz…
1453 yılından beri, hep Avrupadayız,
ama. her zaman Avrupa’nın dışındayız…

***k

Fazıl Say Ankara’da konser veriyordu.
Atatürk Spor Salonu’nda…

Beş bin kişilik salon nisbeten bomboştu.
Olsa olsa, 1.200 izleyici…

Akustik rezalet… Ama, sesler yüksek, fon
müziği bir âlem…

Fazıl görkemli ilk yarıyı bitirdi, çıktı, dinlenmeye, nefeslenmeye gitti. Beş yıl sonra
“Avrupalı” sayılacak birkaç ses, salonda
yankılandı.

“Frigooo buuuzzz…”

ıbdrwb

n

Sevgili Fazıl “doğaçlama” yapıyordu.

Yeni doğmuş bir bebeğin ana kucağına ilk oturması…

Atatürk Spor Salonu’nun kontrolsuz koridorlarında, itişip kakışan bebelerin feryatları
duyuluyordu.

Fazıl sinirli bir insandır. Duygusaldır. fevridir. Tam konsantre olmuşken. konser salonunun en ücra köşesinden cep telefonu ciyaklaması gelse, sinirleri bozulur.

Benim de bozulur, konseri bırakırım, ama
Fazıl bize alıştı.

Sesini çıkarmadı, emprovizasyonuna devam etti.

Tam o sırada, protokol kapısının sol tarafında kalan kale arkasından. bir miyavlama, bir ciyaklama geldi.

Fazıl duralar gibi oldu.

Yine de devam etti.

Espriyi babası, sevgili dostum Ahmet
Say yaptı.

“Kedinin miyavlaması, yeni doğmuş
bir bebeğin ciyaklamasına benziyor.
Neyse ki çocuk sinirlenmedi, senkronizasyon sağlandı…”

***k

Güher-Süher Pekinel kardeşlerimiz (ve
öz akrabalarım), mevcut mevzûatımız yüzünden, konser kaçırdılar.

Neymiş? Çift pasaportlu olunca, yurt (lısına çıkılırken, iki pasaportu da beraberleriııde taşımaları gerekirmiş. ..

***k

Avrupa’ya son çıktığımda bavullarımı almaya gittiydim.

Onüm kalabalıktı.

Gümrükten geçerken, nihayet gelebilmiş
olan bavullarımm yapış yapış olduğunu görnıüştüm… Akraba ziyaretine gidenlerin kokoreçlerinin yağı, pekmezlerinin şekeri sızmıştı. Soğan-sarımsak kokuyordu her taraf…

Neymiş? Akraba ziyaretine gidilirken
“memleket tadımları” götürülürmüş. ..

Herkesin damak tadı. burun kokusu kendisine…

Ama, “birlik-bütünlük” dediysek, bu
kadarını da demedik…

iz**

Bir konser izledim. sinirim bozLılclu.
“Geçiş taksimi” mûsıkimizde önemlidir.

Sanatçı dinlenmek, kafasını toplamak ister. ,

AB’ye geçiş taksimimiz “Frigooo buuuzzzz!” olursa, konser salonunda “kokoreç-içli köfte-muhammara-soğansarıınsaaaakk-badlıcan-zoğğaannn!” diye
böğrülürse, kedi miyavlar. köpek havlarsa
problem belli…

Entegrasyon (bütünleşme) konusunda tek
problemimiz var.

Serbest dolaşım ve bulaşım lıakkı…

s. . . w. . *n^”””.`~” w ~ w *^’>’^~’^v””“