Durum umutsuz, ama, pek okadar da ciddi değil

li c, 444.7

Durum umutsuz, ama, pek
o kadar da ciddi değil

URUM umutsuz,
6 ama. pek o kadar
ciddi değil…” lafını,

hayatımda ilk defa,
yirmi sene önce. Viyana havaalanında duydum.

Atletizm milli takımını Pragdan
getirmiştim. Türkiye’ye uçacaktık.

THY bağlantı yapmayı unutmuş
meğerse…

Otelde geceleyecek paramız
yok… Büyükelçiliğe sığınsak. spor
basını kuyruğurnuza teneke bağlar. arkamızdan tel çalar.

Homurdanarak dolanıyordum. Güzelce bir yer hostesi yaklaştı. derdimi almanca sordu. ingilizce cevap verdim.

Başını salladı. “Durumunuz umutsuz!” dedi. sonra ekledi. “Ama, tasalanmayın… Ciddi sayılmaz…”

Uç saat sonra Türkiye yolundaydık.
“Bilet becayişi” yapılmış…

i’ i’ ‘k

Dört yıl önceydi. Birikmiş “dertli
okuyucu” mektuplannı okuyordum.

Bir tanesi ağlamaklıydı. Altmış yedi
yaşındaki bir memur emeklisi. tastamam
iki buçuk yıldır. emekli maaşının bağlanmasını bekliyomıuş…

Yapmadığım bir şey yaptım. Yakın_

bir dostumu aradım…

“Mümkün değil… Evrakları eksik…” dedi.

“Saçmalamal” dedim…

Beş dakika sonra aradı. Evraklar tamammış meğerse…

i’ ‘A’ i

“Devlet” dediğiniz şeyin özünde bürokrasi yatar.

Bürokrasi kendi basına bir dünyadır.
kendi özkuralları vardır.

Koltuğunu korumak isteyen memur,
bütün kararlannı olabildiğince geç alır.
Yanna bırakabileceği işi 0 gün yapmaz…
Üç sebebi vardır.

Dünya ölümlüdür. yarın gelmeyebilir. bugünden boşuna yorulma…

Dünya ölümlüdür. ama değişkendir. Yann gelebilir. ama. bugünden yapmak zorunda kalıp seni yoracak işin yapılması ihtiyacı yarın ortadan kalkmış
olabilir.

Yarın ola. hayrola!

*i*

Bürokrasinin kendine göre takvimi
vardır. Sabah evinden çıkan bürokrat.
kendine göre bir “iş planı” yapmıştır.
O planı kimse bozamaz…

Replikler otomaıiğe bağlıdır.

“Dur be kardeşim, daha yeni

geldik…”

“Bir bilmece de halledemeyecek
miyiz yani?”

“Saate bakmıyor musun, yemek
saati…”

“Dur be birader, yemekten yeni
geldik…”

“Amma uzattın sen de yahu!”

“Arkadaaaşşşl Dikkatli konuş,
karşında devlet memuru var…”

*tt

Devletin özelliği. çalisma hızını kendi
paşa gönlüne göre ayarlamasıdır.

Aziz Nesin, kırk yıl kadar önce,
“ağır ve lagar” varsayılan bürokrasiyi.
”Yeşil Şapkanın Evrakı” eserinde
çok güzel anlatır.

“Adamın biri, altı aydır iş takibine gidip gelmekten bıkmış, `Laneı
olsun!’ deyip, devlet binasından çıkmış, kel başına kış ayazını yeyince,
ördek yeşili, 59 numara, tüylü, iki
hava delikli, siyah kurdelalı, kenarları kıvrık ve hafif yukarıya bükük
şapkasım içeride unuttuğunu anlamış, apar-topar geri dönmüş…
Şapkanın peşine düşmüş.. Ara da
bulasın! lşleme girmiş bile… Şimdi
de adamın yakınmasını dinleyin…

‘Hani, çocuklar birinin şapkasını
kapar da elden ele atarlar… Şapkası alınan da ortada fır döner.
Ben de öyle… Şapkayı bir türlü ele
geçiremiyorum… Bizim şapkanın
muamelesi öyle bir hızlı yürüyor ki,
ben bir odadan girene kadar, şapka öbür odaya geçiyor. Şapkayı
verdiler sonunda… Şapkanın iki
hava deliği olmuş, iki yüz delik…
Evrakı, zaptı iğneleye iğneleye benim şapka delik deşik olmuş…”

i’ ‘k ‘A’

Bayram süresince sürekli yakınma
dinledim…

“Uzülmeyin” dedim herkese. “Durum umutsuz, ama, ciddi değil…”

N.B. Her bayram haftasında, bu
yazıyı ben tekrarlamak, siz tekrar
okumak zorunda mısınız?