Peygamberliğe soyunan çarmıhını sırtında taşır

i Peygamberlîe soyunan
çarmıhını sır ında taşır

AKEMLERİ prensip
ı olarak sevmem.
Sevmem, çünkü, ne
zaman maça gitsem, hangi takımı tutsam, istikrarlı şekilde, tuttuğum takımın. aleyhine düdük çalarlar.
Hakemlik kurumunu
,prensip olarak sevmem. Sevmem, çünkü, hakemlik dik- .
‘tatörlüktün Gerçi, saha kenarında üç danışmanı (eskiden 2’ydi) vardır, ama onlara danışsa da
.olur, danışmasa da olur. Düdüğünü öttürdü mü, iş biter. Yani, temyizi yoktur,
löttürdüğü düdüktür, dediği dediktir.
Yerinde infaz! Dönüşü olmayan bir
` kararın uygulanması…
‘k i’ ‘k

Tribünlerde 30-40 bin kişi, televizyonları başında 20-25 milyon kişi, saha
, kenarında teknik aksesuar, saha ortasın* da iki tarafta 1 1 ‘er kişi…
Onca düşmana rağmen, tek ve son
* düdüğü öttüren tek kişi…

Böylesine diktatörce yetkiler kullanmanın, insanda, nemene duygularWarattığını Talat Tokat’a sormuştum vaktiyle…

î Açıklaması ilginçti: ^
“Hâkim değil, hakemiz biz… Savcı, sanık, tanık dinlemeye, dosya incelemeye, mahkemeyi ileri tarihe ertelemeye ımkânımız yok! Ustelik, temyizi de
yok kararlanmızın… Bizimki neredeyse
takdir-i ilahi… Kadir-i mutlak, âlim-i
mutlak biziz… Kimsenin onu bozamayaca ını bilerek karar almak… Muhte—şem ir duygu bu… lktidar duyîiıasıu,
hükmetme duygusu… Hoş, iç gıcı yı
, cı, haz verici bir duygu…” _

‘k ‘A’ i’
Hakemlik kurumunu sevmem, dikta
törlüktür. Ama, _sevdiğim birçok hakem ‘

dostum vardır. l ş
; llk FIFA kokartlı hakemlerimizden biri eve dönmüştü. Altı yaşındaki oğlu da
-.. maçı televizyondan izlemişti. “Mâlûm
. tezahürat” vardı. Oğlu somwuş… “Babacığım, mâdem sen öylesin, beni leylek ler mi getirdi?” .
Erman Toroğlu, “Duyduğum Ilginç

, Herhalde bitiremedi. < * Düdük çalmış Erman... Tribünden bir eêlıaykırış... "Ulan hakem, çölde. senin ' ağzına edeyim..." Hemen maçı durdurmuş, seyirciyi aşağıya getirtmiş, sormuş... KIIBTIIAN o HOCA YAZIYOII Cevap otomatik... "Su bulamayıp ağzında kalsın diye..." ' Erman'ın işittiği bir küfür daha... "Ulan Boğaz Köprüsü'nün ortasında ananı avradını Abdülhamit'in saz heyeti şaapsın..." ı llk defa işitiyor böyle bir Seyirciyi yakalatmış, sorgulamış... "Abdülhamit'in saz heyetinin ne özelliği var?" Diyalog gelişmiş... ' ' v ' "Tastamam 38 kişiydi hakem abicim..." `i ' "Peki, niye Boğaz Köprüsü'nün orta- _ sında?" d. "Feryatları iki yakadan da duyulsun ıye..." ' s *l s FİFA kokartlı hakemlerimizden Serdar Çakman'ın Kocaeli-Samsun maçını "tatsız tezahürat" yüzünden bitireceği belliydi. Ya o maçta yapacaktı bunu, ya başka maçta... Altı ay öncesinden haberi vermişti. v "Ben şahsen yediğim ldtfürlerden sonra, evde karımın yüzüne bakamıyorum. Bizim de bir onurumuz ve dayanrııa noktamız var. Eğer bu tür tezahüratlar, benim yö ' m bir karşılaşmada olursa ve bu tezahüratı önleğemeısem, ben şahsen, bu sezon, böyle ir maçı, örnek olması için tatil edeceğim" demişti. Serdar Çakınan dediğini yaptı. Ken .dine "spor bakanı" süsü veren biri, bele.diye başkanı zanneden bir başkası so yunma odasını bastı, kararından döndür - meye çalıştı. Serdar Çakman'ı içten kutluyorum. .Ben kendime küfrettirmem arkadaş! ı verdikleri 100-150 bin liraya karşılık olarak, analarına, babalarına, patronlarına edemedikleri küfürleri bana edenleri de, naaahhhh, böyle cezalandırırıml ş " Ama, son bir sözüm var: Peygamber i i E, ı l l ı l l l . l Küfürler" isimli bir kitap hazırlıyordu. l ı l l l l l l _"Her şeyi anladım' da, niye çölde?" liğe soyunan, çarmıhını da sırtında taşır. "Ä-îl