Türkiye değişti, tamam ama insanımız değişti mi?
I ‘ YI I Iç
ama insanımız degıştı mı. t
ÂLÜMUNUZ, İs- ‘ ` l
MtanbuPdaydım.
_ Oturduğum her dost
masasında dinozorlukla
suçlandım. Türkiye’nin
değiştiğini, çağın gerisinde kaldığımı anlattılar,
durdular. .
Az kalsın ben de inanacaktım.
‘k ‘A’ i’ .
En iyi müdafaa hücûmdur. kani geçmişti› Cumhurbaşkanllğl lOCa’
Saldırıya geçtim. sında Süleyman Demirel vardı. Sanat
çıları yanına çağırdı.
Oyunun önemli yüklerinden birini
taşıyan genç bir sanat emekçisi, terden
sırılsıklam, yakabağrı açık sahne kıyafetiyle sıradaydı. “Huzûra kabul edilmeye kıyafetin müsait değil!” diye,
cumhurbaşkanlığı korumalarınca, loca
kapısından çevrildi.
Bunu anlattım, gol iki!
*i*
_ Shakespeare’in başyapıtlarından
Tam 31 sene öncesine gittim, Pava- OîhelloW/Uı kendlmlle benleîlp Ara’
r0tti’nin Türkiye’de başına gelenleri b!” İntikam’ dlYe OYÜaĞĞİmİZİ SÖYİE’
anlattım. dim
Türkiye’ye gelmişti Pavarotti… Söz- “Artik Oilllnal adlarlYla OYHUYOleşmeliydi. İsmet Kurt’Ia Rıdvan Yü- TUZ!” dediler, SUStUm- ,
cel’in arkasında, üçüncü kast olarak La Imdadıma genç bir tiyatrocu yetişti.
Boheme’de R0d0lf0’yu oynayacaktı. HamIet’in birinci perdesinin beşinci
17 Ekim 1963 günü saat 20.30’da sahnesinin, yani Hamlet’in babasının
sahneye çıktı Pavarotti… Ankara opera hayaletinin gelmesi sahnesinin “etnik”
binasında… Ossaat sözleşmesi feshe- uyarlamasını yaptı.
dildi, İtalya’ya postalandı. ”Hem/eettt! Hem/eettt!”
“Sizin İstanbul’da Fransa’ya ilk
defa giden türedi zenginler var…” de
dim, “Fransa’yı Franêß olarak algıladıkları için, ‘Aaaaal Sakıp Ağa burayı da mı almış’ diye şaşırıyorlar…”
Gol bir!
‘k ‘k *k
İstanbul’da en çok konuşulan ko
nulardan biri, Domingo-Carreras-Pa
varotti üçlüsünün verdiği muhteşem
konserdi.
“DinozoW sıfatıyla, “yükselen de- “He baba?”
ğerler”in ilgisini çekmiştim. Niyesini “Ben senin babanin ruh/yem!”
sordular, anlattım. ıq-ıekke( m; baba?”
“Pavarotti’yi o gece dinleyenler uguramma hekketı”
arasında, dönemin cumhurbaşkanı ı/Debabogv
Cemal Gürsel vardı. Eser bitince,
olanca samimiyetiyle, ‘Sevdim bu delikanlıyı, getirin de elini sıkayım’ dedi.
Dönemin genel müdürü, şimdinin
YOK profesörü Cüneyt Gökçer kulise
koşturdu, kanter içindeki Pavarotti’yi
çevirdi, ‘Terlerini kurula, yürü, cumhurbaşkanımız elini sıkacak’ dedi. Pavarotti, ‘Ben sanatçıyım, Mussolini’lerin, cuntacıların ayağına gitmem, o
kadar meraklıysa kulise gelsin, bekliyorum’ dedi. Ertesi sabah sözleşmesi
feshedildi…”
”Hem/eettt! Beni vuren emmindir!”
“Vışşşş kala yüzüm kala! De hekket mi?”
”He Hemleett! Hekkettir! Bilisen,
anani hal/eden de emmindir!”
“Vııışşşşl Ne idek baba?”
“Çekmece-nin ikinci gozinde bir
dabanca vardir Hem/eettt! Alasın, emminı’ vurasın… Ananin namusu döşekte, benim kanım yerde kalmaya Hem- ı
İeeetttt! Vur emmini… Vur da, topugin- ı
den vur. Ust tarafının cezası agir…” l
_ Gol üç!
Masadakıler şaşırmıştı. Gençten biri İ
uyardı. “O sizin dediğiniz, otuz yıl ev- * * *
Veldl- Amk böYle Şf-‘Yle’ OİmUYOY–İ, Ankara’da ısınma turlarına yeni
Yok yaawvwl ‘ başladım_
Ayten Gökçer’in muhteşem perfor- Siyasetin değiştiği kabûlümdür, simansıyla çiçeklenen “Yılın Kadını” yası^lerin değişip değişmediğini pazar
eseri bitmişti. Aradan beş cumhurbaş- günü konuşuruz.
İ
– ı
24
18 Ağustos 1994
PERŞEMBE