Anıtlar ayakta yaşar…
ye*
23Kasmı 1993
SALI
iıırıüııüıııriırîırssi
KURTHAN risrı(
ıtlar ayakta yasar…
rıyla tanışmam 1952 yılına kadar
ahsin Öztin ağabeyimizin yazılaTgider. Ama, kendisiyle yüz yüze
_ gelme, tanışma fırsatı Temmuz 1978’de
elime geçtiğ . .
Kendi yumuşak üslûbuna ters düşen
sertlikte bir yazı yazmıştı hakkımda…
Başlığı çarpıcıydı. Yazının kendisi de…
t**
Palavrayı bırak,
2 atletimîze bak!
ürriyel iki gün arka arkaya iki spor
H kötüıümü takdim etti. Ekrem Koçak, I 7 defa şeref kiiısüsüne çıkmış spor
alınterimiz… Fahir O ” , o da öyle,
80 defa ayyıldızlı… E ‘in ayak parmakları kesi/miş, kötürüm… Fahir beynindeki ur/a felç…
Iki spoızede…
Bir de sporzâde. ..
Sana bir iki lâfım var Atletizm Başkanı Fişek… Televizyon ekranlarına çıkıp
spoıumuzu damga/ama, bölme, Galata
_ saray aristokrasiyı’, Fenerbahçe burjuva
ziyi, Beşiktaş proletaryayı temsil eder gibi imaj/arını kendine sakla… Sağım, s0lunu, toyluğunla sporumuza itme…
Emekli, sakat, kötürÜm millflerine el
uzatmanın da görevlerin arasında olduğunu kamu önünde sana hatırlar/nm…
i**
Yirmi iki aylık sosyal demokrat iktidarın spor örgütüne yöneltilen ilk sert
eleştiriydi bu… Ustelik, boy hedefi.de
bendim…
lstanbul’daydım o yazı çıktığında…
Ya bir yerin kurdelasını kesiyorduk, ya
gövdesi çıkmayan inşaat temellerinden
birini atıyorduk. Türkiye’de sporun kalkındırılıp kalkıştırılmasına ara verdim,
Cağaloğlu binasının yolunu tuttum.
Randevuyla, on birde…
Tahsin ağabey sekizde gelmiş, gaz&
telerini okuyup bitirmiş… ‘
Hep öyle yaparmış, herkesten önce
gelip herkesten sonra gidermiş…
Bana bir nasihat etti. “Devlet adamı
olacalsan, mahalle kahvelerinde konuşulanları devletin televizyonlarrna yansrtma…”
Ben “devlet adamı” olamadım…
Ama, Tahsin ağabey bir “akl-ı selim anıtı” olarak doğdu, büyüdü, yaşadı, çalıştı, yaşıyor.
Uyarısına kulak astım, asmadım, 0
ayrı mesele, ama, yazısını çerçevelettim,
15 senedir evimdeki çalışma odasının
duvarında durur, hep bana bakar.
KABİNE DEĞİŞİYOR…
AEkéADÄ$LAE,
Li ,
SEYAz BıT%%AYI-‘A ne
BURAYA eeuyoe…
stanlıullu ııar!
4/ Ufuk Turu” yapan Zeynep arkadaşımızın yolu Ankara’ya isabet etti. “Mec
lis’te Bir İstanbullu” yazısını yazdı. Türkiye’nin i
iktisat politikasının acımasız bir eleştirisini yaptı.
Bir minik kusuru oldu. “İstanbul milletvekilleri arasında tek İstanbullu Orhan E üder’dir!” dedi. Universite hocalarına
inanan arın hatâsı çok olur. Hatâ onun değil,
benim… _
TBMM bünyesinde kurulan “İstanbul’u Kurtam1a Komisyonu”nun İstanbul dışı örgütlendiğini söyleyecektim… Onun tek İstanbullu üyesinin de Orhan E “der olduğunu söylemeye getirecektim… Yanı dım, yanılttım…
_ Zeynep’ten özür dilerim. Doğma-büyüme
İstanbullu olan Istanbul milletvekillerinden de
özür dilerim… Yıldırım Aktuna, Doğancan Akyürek, İsmail Cem, Osman Ceylan, Tarısu Çiler, Orlıan E “der, Engin Güner, Melike Hasefe, Cavit Kav Coişkun Kırca, Cem Kozlu, Leyla Yeniay Köseoğ u, Güneş Taner ve Tunca
Toskay…
50 milletvekilinden 14’ünün günahını aldım, aldııttım…
lzmir, Tarsus, Rize, Zara, Ankara, Amasya,
Bursa, Eskişehir, Malatya, Arapkir, Refahiye, Gi
‘ resun, Torul, Divriği, Fındıklı, Elazığ, Sürmene,
Çanakkale, Gebze, Tunceli, Düzce, Görele,
Develi, Araklı, Kayabaşı, Maçka, Ardahan ve
Nazilli kökenli “İstanbul sâkinleri” (bazıları
mükemer) lütfen alınmasın…
A. MÜNİR ERKAL
Rahmetli Turgut Öza’ ve he
~ ‘nüz’ rahmetlik olmamış bir sürü re
fakatçiyi izzet ve ikballe ağırlayan
Houston Methodist’in metrdoteli
Dr. Michael DeBakey’e, hangi akla
hizmettir bilinmez, Malatya fahn*
.hemşehriliği verildi. Hemen terslendim, cevap geldi. “Fahri (onursal)
hemşehrilik” pâyesini oybirliğiyle
veren Malatya belediye meclisi adı- ›
na, senden…
Niye verilmiş?
0 Türk dostuymuş…
9 Ameliyat yapmasa da olurmuş…
3 Yapımı devam eden Turgut Ozal
Tıp Merkezi’nin inşaatına yardım
ediyormuş…
9 Merkezde çalışacak tıp personeline Amerika’da yardımcı oluyormuş…
5 vesaire vesaire vesaire…
Malatya belediye meclisi nam
ve hesabına sen bütün bu söyledikIerine inanıyorsan, ben de inanırım,
yarın yer değişiriz…
“Politikacının ı î
dururklen, elini
kullanır…”
(Sam Rayburn, 1937)