Dostluk anıtını eşekler yedi!
.
Dostluk anıtını kler yedi!
amcası Prens Takahito Mikasa ge
çen hafta Ankara’daydı. Japon
Bahçesi’nin açılış töreninde “şeref konuğu” olacaktı.
HHA’nın Ankara büro şefi Ahmet
Tek Mikasa’nın peşindeydi.’
***k
Mikasa, dönemin başbakanı Tur
JAPONYA imparatoru Akihit0’nun
gut Özal’ın dâvetlisi olarak gelmişti
Türkiye’ye… 1986 yı- ‘ç ,
lında, Kalehöyük ar- * ”
keolojik kazılarını
OzaI’la müştereken
başlattı.
İlk kazmanın vurulmasından sonra,
dokunaklı bir tören
yapıldı. TÜrk-Japon
dostluğunun nişânesi
olarak, ÖzaI’a bir
çam fidanı verdi Mi Özal da, “ebed^ dostluk ve yeşillik
sembolü” olarak, aynını Mikasa’ya
hediye etti.
Mikasa’nın verdiği çam fidanı, Kaman ilçesinin Çağırgan kasabasının
merkez ilkokulunun bahçesine dikildi.
Ormana, yeşilliğe, çiçeğe, çevreye
aşırı duyarlıdır Japonlar… Çam fidanının dikilmesinden beş ay sonra, ağa
Kurthcın FISEK
cın büyüyüp büyümediğini görmek
için, kazıları yürüten Japon arkeolog
Takihiro Omura okula gitti.
Çamın _yerinde yeller esiyordü.
Oysa, 0za|’ın Mikasa’ya hediye ettiği çam fidanı, kazı alanı yakınındaki
kamp bölgesine dikilmiş, ağaca bakıp
büyütmesi için başına bir de özel görevli verilmişti.
Okulun müdürüne çıktı Omura…
Durumu sordu, ters cevap aldı:
. “Ağaçla, otla, çöple
dostluk olmaz… İyi
dostsanız, araç-gereç
alın okulumuza…”
Japonlar kibar insanlardır. Okul müdürünün bir dediğini
iki etmedi. Ama, Mikasa’nın 0zal’a hediye ettiği çam ağacı da
geri gelmedi.
f**
Japon Bahçesi’nin
”açılışı için Türkiye’ye geldi Mikasa…
Kendisine verilen ağacı buldu, ÖzaI’a
hediye ettiği ağacı bulamadı. Nezaketi yüzünden, ağaca ne olduğunu
sormadı.
Okulun bahçesinde başıboş gezinen eşeklerin çam fidanını yiyip bitirdiğini zor anlatırdık kendisine…
HADi… VAR Mısın
YOKUŞ AêAGI BİR
YARıêA?
5^K
EVE lN UYMAONA
MußAT’
@EL CABU K!.
HALİL BEZMEN
ÜŞVET vermediğini, sâRdece devlete kazık attığını söylediğinde fazla ilgi
lenmenıiştim. Aslına bakılırsa,
devletten 3 trilyonluk “batık
kredi” aldığını öğrenince de i
bozulmamıştırn. Devletin deniz, yemeyenip_ keriz olduğu
bir dönemden geçtik.
Ama, vergi kaçırmak için
defterlerin yakılmasının normal
olduğu bir ortamda, muhasebe
kayıtlarının bulunduğu bölüm
de çıkan bir yangında fabrika
nın kül olmasına bozuldum.
Bir okuyucu mektubu var
önümde… .ı
“Bu zat (Halil Bezmen), on
yıl önce, muhasebecisinin ihbarıyla mahkemeye düşmüş,
eski bakanlardan avukatının
sâyesinde, Los Angeles’taki kâ- ,
şânesine gitmeden önce, işi
tatlıya bağlamıştı. Geçen sene
Iş Bankası’nın Kağıthane’deki
Rabak Bakır Fabrikası’nın his- `
selerini 5 taksitte alıp, sonra, ›
24 milyon dolara DYP’|i politi- `
kacı Keçeli ailesine sattı, ser- “`
mayesini 3 trilyona çıkarttı, bi- ”
raz daha para topladı, sonra ‘
şirketinin itlasını ilân etti. Tabi”,
iflâstan önce, elindeki menkûl
kıymetlerin büyük bölümünü
elden çıkarmayı da ihmal etmedi. Rabak ortaklarının
°/o60-70’i orta gelirli, hatta 0r
tanın da altında olan insanlar. ı
Hangi avukatla, hangi mahke- -`“
mede hakkını arayacak? Elindeki kağıtlar para etmiyor, f
Borsada işlem görmüyor. Ser- l
maye 3 trilyon, ama para nerede? Sadece Borç… Sakırı aldanıp kanmayınız. Çünkü Bezmen’lerin eline geçtiği zaman
RABAK hisseleri 13.000.TI.idi. *
Şimdi 5 para bile etmiyor. Ne
olur, Allah aşkına bizi kurta- *
rin!”
Sayın Bezmen! Vicdanın i
sızlamıyorsa, inşallah başka
şeyler cızlıyordur.
a.. g… _._. …h
_c H:
1./ .l
ı
_ ;4ıa-,x __v
_4
“En kudretli uyuşturucu, i
politikacının ağzından çıkan
kelimelerdir…”
. (Rudyard Kipling, 1923)