Ayşe’lerin hepsi tatile çıkıyor…

‘ herkes tatilde ol

ken, başbakan Bülent Ecevit’le,
dışişleri bakanı Turan_ Güneş
arasında özel “parola” vardı. lşler sarpa sararsa, rahmetli Turan Hoca eşini
arayacak, “Benim buradaki işlerim biraz uzayacağa benzer, Ayşe tatile çıksın!” diyecek, bizim asker de “ikinci
dalga” olarak Kıbrıs’a çıkacaktı.
“Tatile çıkmak” lâfı edildiğinde,
önce heyecanlanırım… “Keşke ben de
tatile çıkabilsem!”
diye düşünürüm…
Ama tatile çıkma
iznimi verecek

l( IBRIS barış görüşmeleri başlar
duğu için, fırsat
bulamam…
Sonra oturup,

Başbakan sinirlenirse, cumhurbaşkanı büsbütün sinirlenir…
_ “Senin şu günlerde asâbın bozuk
lsmefçiğim… istirahat iyi gelir…” dedi
Atatürk, “Biraz tatile çık…”

Tatile çıktı Ismet Paşa… Sonra
cumhurbaşkanı oldu.

, ***k

Zorlu, Menderes, Polatkan tatile çıkamadılar. Bayar izin vermedi, durum
kötüye gitti. ı_
. Özal’ın “izne
çıkma” isteğine
Kenan Evren’in sıcak baktığı söylenemez, ama, rahmetli bildiğini
okuyan tiplerdendi. Arabasına atla
“tatile çıkma”nın dı, tatile gitti.
siyasî boyutlarını Döndü, önce başkafamda tartar, bakan, sonra
halime şükrede- cumhurbaşkanı
rim… oldu.
t** l t**
Devletçiliğin Ilhan Kesici’de

başladığı yıllardı. _ ‘

Atatürk cumhurbaşkanı, Ismet Paşa
başbakandı. Keynesci iktisat modeli
çerçevesinde, işsizlik ve parasızlığı
yok etmek için, “devlet” büyük sorumluluklar üstlenecek, belli bir
“plan” dahilinde, gerekirse, işsizlere
önce çukur kazdırıp sonra kapattıra
caktı. Keynes’in “aç-kapa” önerisi tut
tu, ama, çukur açıp kapatmak yerine
Atatürk Orman Çiftliği bira fabrikasının temeli atılınca, Ismet Paşa sinirlendi.

Sivaslı inadı vardır. Tatile çıkmayı değil, çıkarılmayı
bekliyor. Yakında çıkar, DYP kurultayına (Kasım 1993) yetişir.

Rüşdü Saracoğlu, “Şimdi tek düşündüğüm şey, güzel bir tatil yapmak” diyor. DYP’de “Kesici faktörü”,
ANAP’ta “Yılmaz faktörü”, DSP’de

. Eco, Refah’ta Neco faktörleri var.

İçimde bir ses, kulağımda bir nefes,
Saracoğlu’nun “dede yadigârı” eylül
kurultayına az kala tatilini keseceğini
söylüyor.

Kurthan FISEK l

MŞUİBIİII lIGIlSİ İîIİİlB GIKIVOI… _

.ı/

â ,ıx//y/r/MAV/I/J//ß

JA.’

İlhan Kesici
ne yanacak?

ÜRKİYE’nin siyasî tarihine “deTmir leblebi”, “sarı gacı”, “acı

ilaç” gibi yakıştırmalarla geçecek
olan Tansu Çiller’in en büyük sıkıntısı
iktisatî bürokrasiydi. Benim şu satırları
yazdığım sırada, “damad-ı hümâyûn”
Ilhan Kesici’nin Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarlığından alınması kararnamesi Çankaya’da, onaydaydı. “Saçmalamayın!” diyen Rüşdü Saracoğlu
paranın (Merkez Bankası) başından istifa etmişti.

Saracoğlu siyasete atılacak… Muhtemelen ANAP’tan… Uzak bir ihtimal,
ama, “dede yadigârı” CHP-SHP-DSP
üçlüsünden biri de her an olabilir.

Kesici ne yapacak.? Demirel frenlemeseydi, DPT müsteşarlığından ayrılıp
Çillerâezgin-Toptan savaşına “dördüncü kuwet” olarak girecek, Sezgin

ve Toptan’ın “kendi rızalarıyla” çekil
melerinden sonra DYP’ye genel başkan olacaktı. Demirel frene bastı, Kesici’ye “Watch Your Step!” dedi. Yani,
Çiller’e dediğini tekrarladı. Çiller dinlemedi, Kesici eşinin amcasını dinledi.

Bu filmi ben daha önce seyretmiştim…

“Su müdürü” diye başlayanlar başbaba, cumbaba oldular.

Lâf aramızda, okul arkadaşımdır
Kesici… Müsteşarlıktan sonra başbabalık yakışır.

ğ ELEKTRİKLİ

ERGUN GÖKNEL

GENÇ röportajcımız Dilek Önder’e
söylediklerini duyunca şaşırdım.
Süleyman Demirel’le, Nurettin
Sözen’den başka herkesin Isviçre
bankalarında hesabı varmış…
Tamam, “suç” değil, ama, ilginç bir
“iddia…” Ustelik, ikrar… Röportajı
okumaya devam ettim. Kimya
mühendisiymişin, yeni öğrendim.
Akmayan sularla kokan lağımlardan
sorumlu genel müdürlüğün (ISKI)
başına niye getirildiğini o zaman
anladım. Imrendim. vaktiyle (19591962) meslekdaşın olmaya
özenmiştim, ama, zekâm yetmediği,
Erdal lnönü’yle Süleyman Demirel
de “çakar not” verdikleri için
okuldan atılmıştım. Isviçre
bankalarında niye hesabımın
olmadığını daha iyi anlıyorum
şimdi… Yıldırım Çavlı dostumun
bugün başlayacak “inanılmaz
Dosya” yazısını da iple çekiyorum…
Pazar günleri lkitelli’de yazı yazmak
yerine, Sidney’de sefa sürmenin
sırrını, kerametini öğrenirim belki…

“Politikacının mahremiyeti,
akvaryum
balığınınki
kadardır…” (George Bernard

Shaw, 1924)