Kabus gibi günler…

Kâlıııs gibi günler…

ÜRRİYET’in çarşamba günkü
başlığı özlüydü. “Kâbus Gibi
Günler!”
Abartma değil, yalan hiç değil…
Türkiye kâbus yaşıyor.
Uyuduğumda karalar basıyor. Ertesi sabah uyanıp gazeteleri, ajans bültenlerini gördüğümde içimin daha da
kararacağını bildiğim için, “keşke
uyanmasam” diyorum içimden…
Ama, uyanmaya, ertesi günü iple

le, herkes sivil giyinmişti 0 gün… Çoğu
beylik tabancalarını evde bırakmıştı.

Korteji adım adım izlediler. Arkadaş gibi, dost gibi, sinirleri gergin olan
kalabalığı yatıştırdılar, sessizleştirdiler,
“Dağılın lan!” demek yerine, “Anacığım, babacığım, canım, cicim, sakin
olun, cenazeler hepimizin!” diye,
muhtemel yangının üstüne köpüklü
karbon diolsitle gittiler.

. . *i*

gri?? Aşı-ra .baş
Uyânmazsan ” kenttır, devlettır.
kâbus devam eder. lsianbul Cleğll”
,A, * ,A, Vaktıyle payıtahttı,
Yirmi dört ki i_ şimdi değişikbir
yi Ankara’da yğn Şeyler Olduî şlya.’
ana gömdük sallığını, polıtık bıy Dikmenyde Iınç ve sağduyu
toplandı herkes…
Meclis’in önünden
geçildi, tatsızlıklar,
taşlamalar, yumruklaşmalar oldu.
âma, tadında kalı.

Niyesi basit?

Ankara polisi…

Her an patlamaya hazır bir _ortamda, resmi üniformalı tek bir polis
yoktu ortada… “Polis yoktu” demiyorum, “üniformalı polis yoktu” diyorumß. Emniyet müdürlüğünün emriy

sunu yitirdi. Asayişi, Galata’nın, Beyoğlu’nun bıçkınlardan temizlenmesine benzetti.

“Türkiye Ankara değildir!” diyenlere hediyemdir.

Sevene “devlet”, dövene, sövene
başka şey derler.

Devletin güzel yüzü Ankara’da
vardı ewelki gün…

İstanbul’da ne olduğuna, televizyon seyreden ler karar versin…

Jaguarikalmauı
cessna verelim

T ÜRKİYE’nin sendikal tarihine “Jaguar
Şemsi” olarak geçecek olan kömür
madeni işçisi (eski) Şemsi Denizer, Türk-Iş
Başkanlar .Kurulu toplantısını tek başına
doldurdu. Ilginç açıklamalar yaptı: “Jaguar’a hiç binmedim, küstüm, bundan sonra
da binmeyeceğim… Uçak alacağım…”

Sendikalar değil, ama, bazı sendikacılar
inanılır gibi değil…

Davulcu damat da “yeşil gözlerine hayran olunduğu” varsayımından yola çıkarak
Jaguar hediyesini kabul etmiş, “Binmeyeceğim” demişti.

Sahi, bizim davulcuya ne oldu şimdilerde? Ne yer, ne içer?

SHP’nin devam
eden tuhatlığı

‘ NANILMAZLIKLAR ülkesi Türki
Iyekle “inanılmaz” şeyler devam
ediyor. SHP grubu birbirine girdi. Sebep?
Iki günlük içişleri bakanı daha başına geçtiği örgütü tanımadan duruma hâkim olamamış…

Ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor›
bunların… Duysalar bile beyinleri almıyor,
algılamıyor.

DYP grubu dellendi tabiî Kültür baka- `

nını (SHP’li) istifaya dâvet ettiler. ”Madem
öyle, işte böyle!” misali…

ANAP boşluk kaçırmaz… Mesut Yılmaz
balıklama daldı: “DYP’yle uzlaşmaya hazırız…” Yani, “koalisyonu dağıtın, konuşalım” hikâyesi…

Koalisyon biterse, sorumlusu SHP’li s0rumsuz zevattı r.

ELEKTRİKLİ J

SOL hareket içinde “dokuzunéu
köy” muamelesi gören sosyal
demokrasiyi öteden beri cidd^ye
almamışımdır. Oy vermişimdir,
ama, ciddiyet yokluğunda, kerhen…

Solun gözde üç isminden biri
olan SHP’nin dünkü grup toplantısında, her tarafta karı gövdeyi götürürken, çok önemli açıklamalarda bulundu Azimet Köylüoğlu… Sıvas milletvekilidir
kendisi…

Yıkılmasını, parçalanmasını
anladığım, ama, taştan bir şeyin
nasıl yakıldığını hâlâ kestiremediğim Pir Sultan Abdal heykeline
takmış kafayı… Köpeğin “kangal” değil, uyuz bir çoban köpeği olduğunu söylemiş, kültür bakanı Fikri Sağlar’ın istifasını istemiş… Sebep? Kangalla çobanı
ayırdedemiyormuş…

Aslında, elektrikli sandalyelik
olması gereken bir tek Azimet
Köylüoğlu değil… Konuşmasını
ciddiye alıp köpeğin nesebini 2
saat 32 dakika tartışan SHP’liler…

“Öpüşmeyi kim icât etti?”
(Jonathan Swift, 1733; Tansu
Çiller, 1993)