Devlet devletliğini bilsin, yeter!

rewmmuz 1993,’ 9028237

Kurthan FISEK

Devlet devletliğini ıııısin, yeter!

PUZUN bir düğün alayı getirin
gözlerinizin önüne… Kırk gün
kırk gece sürecek bir şölenin heyecanı var herkeste… Damatla gelinin
muratlarına ermesi, geri kalanların kerevete tünemesi heyecanı, bekleyişi…
Hiç beklenmedik bir anda, karşı istikametten gelen TIR konvoyunun frenleri patlıyor, kervanın üstünden silindir gibi `geçiyor.
Oieni var, sakat
kalanı var, kurtulanı var.

EEMMiltETlN ŞEÇlL ı
vzıcıııxtm… ıVlILtETıMl
A ‘lEMêııliN UYuYcıRuM…

öfkelenmedim… Siyaset hamamında,

peştemalsız dans edilmez.. Dans edi
‘ lebileceğini düşünenler ceremesini çe
ker. Tansu Çiller’in teklemesine, sinirlenmesine, renkten renge girmesine,
yüz ifadelerinin devamlı değişmesine
öfkelenmedim. Acımadım bile… Acemilik devrîdir, pişkinleşir…

Ama, ANAP
ve RP sıralarına
bakınca, cinlerim
tepeme çıktı.

Refah sıralarının Çiller’e bakış
Tanış düğü- ları aşağılayıcıydı.
nüyse sorulacak “Konuş kızım koilk soru belli… nuş, evde senin
“Kimler ölmüş?” gibi dört tane

Ikinci soru var!” diyen bir
onun devamı… hâlleri vardı.

– “Kimler kurtul- ANAP, sıralamuş?” rında vizyon sa
Olenler için hipleri bulunduğu
ağlamak, kalanlar için, iki bacaklarıiçin sevinmek… nı ayırmış, ya ya
Aynı anda… Bundan daha zor, daha
bunaltıcı bir ruh durumu olmaz, olamaz.
‘A’ ‘A’ ‘k

Ağlasam mı, sevinsem mi, bocaladım durdum. Ne zaman televizyonu
açıp hükümet programının mecliste
okunuşunu izlemeye başladım, bütün
“ruhsal tereddüt” bulutlarım dağıldı.

Ofkeye dönüştü.

Tansu Çiller kürsüdeydi, doğru bildiklerini anlatmaya çalışıyordu. Muhalefet sıralarından sataşmalar vardı. Ona

na, ya geriye kaykılmış oturuyorlardı.
Sayın Cindoruk nasıl izin verdi bilmem, ama, mahalle kahvesinin ocakçısı bile öyle oturanları uyarır.

Talihsiz bir güne geldi hükümet
programının okunup tartışılması… Sıvas’ta 35 cesedin dumanları tütüyordu.
Beyzâdelerim üzülme kabiliyetinden
yoksundu. Resmen gülüyor, gülüşüyorlardı.

Bunlarla “millî birlik-beraberlik” olmaz… Erken seçimle hepsini def’edin
gitsin!

&\3\\\ . \

\\j” “xx

“m
o İ!

Münazara cuquüu
mahalle cocugu

ÜKÜMET programının okunup
Htartışıldığı toplantıda meclis sıra
larının yarıya yakını boştu. Herkes kulisteydi, geyik muhabbetindeydi.
Sırf “kadın” olduğu için, sinirlerinin
çabuk bozulup isteri nöbetleri geçireceği varsayılan Çiller’e sataşmalar da
had safhaya ulaşmıştı.

ANAP kulisinde ilginç bir “ikaz sesi” yükseldi, “Ustüne fazla gitmeyin…
Ma0’nun meşhur uzun yürüyüşünün
sonuna gelinip Pekin surlarına dayanıldığında, askerlerin önüne yürüyüşçü
kadınları çıkardı Mao… Erkek kan görmeye alışkın değildir, kadınsa her ay
görür. Surlar_ın arkasından açılan ateşte
kadınlar öldü, ama, yürüdü. Kan-revan
cesetlerin üstünden geçti kadınlar… Silahlı erkekler de kansız-revansız kente
girdiler… ‘Beni salıdan sonra görün’ diyorsa, onu biliyordur…” ‘

ANAP kadrosunun iki eski Maocu’sundan biri bunu söyleyen… ‘ `

lsmi bende kalsın… Salı gününden
sonrasını bekleyin.

“Haki sanız elrilmekten korkmayın…
Köpe erin da piresi olur…” (On yedinci

yüzyıl Ingiliz atasözü)

AHMET KARABİLGİN

SlVAŞ’taki katliamın sorumlusu
kim? inşallah Muammer Aksoy’unkine, Bahriye Uçok’unkine, Çetin
Emeçinkine, Uğur Mumcu’nunkine
dönmez… Fazla ümitli değilim, büyük ihtimal, “araştırmalar derinleşiyor” olacaktır.

Olayı ilk duyduğumda, “Okka
altına garibim valiyle emniyet müdürü gider!” demiştim. Sana ve emniyet müdürüne üzülmüştüm… Senin için üzülmüyorum artık… “Kalabalığın arttığını görünce, Pir Sultan
Abdal heykelini yerinden kaldırıp
hükümet meydanına getirdik…” deyip eklemişsin… ”Para etmedi, heykeli yıkıp parçaladılar, Aziz Nesin
gittikten sonra bile hükümet binasını
iki kere taşladılar. Binadaydık o sırada… Jandarma alay komutanıyla bakıştık, sonumuzun geldiğini sandik…”

Devletin bir valisinin ağzından
böyle bir lâfı ne işittim, ne böyle bir
lâfın çıktığını duydum. “Vali” il sınırları dahilinde devletin ve hükümetin temsilcisidir, devletin bayrağını arabasının gönderinde taşır. Valinin sonunun elmesi, devletin sonunun gelmesi, itmesi demektir. Böyle bir lâfı eden valiye de, herhalde,
kendini temsil etme yetkisini vermez
devlet…