Cindoruk’u tanımak, anlamak!
Kurihan F SEK
cindoruwu tanımak, anlamak!
ASSIADA duruşmaları sırasında
Y “çiçeği bumunda” bir avukattı
Hüsamettin Cindoruk… Gördüğü, yaşadığı adaletsizliklere sinirlendi,
cübbesini çıkarıp yere fırlattı, çiçeğini
burnundan getirdiler.
Yirmi yedi yaşındaydı o zaman…
Olanlan unutmadı.
O kuşaktan gelmenin etkisiyle, 27
Mayıs müdahalesini, askerlerden değil,
askerleri kışkırttığını zannettiği lnönü’den ve CHP’den bildi.
Hayatının hiç bir döneminde, lnönü’ye (ve soy ağacına), CHP’ye (ve devamı olan SHP’ye) sıcak bakmadı, bakamadı.
Birinci tesbitimizi yapalım… SHP’li
bir koalisyonu sevmiyor, ona sıcak bakmıyor Cindorıık…
i**
Bakalım, başka kimleri sevmiyor.
Süleyman beyin “yakın çevre” tabir
edilen etrafını sevmiyor. Cavit Çağlar,
Ömerßanıtçıı, Nafiz Kurt, AliŞenerve
Yaşar Topçu için “beşli çete” tabirini ilk
o kullandı. Durduk yerde, Barutçu için, “Onun soyadı Barutçu değil,
Barbutgrdur!” dedi.
Niye sevmiyor.?
Sanırım, az sevdiği bir partiyle candan, gönülden taptığı bir partinin “az
tavizle” kunılabilecek bir koalisyonuna,
pişmiş aşa su kattıkları, el uzatıp kol
kaptırdıkları için…
Koalisyonu Cindonık’la Hikmet Çetin bağlamıştı. Öbürleri ne yaptılarsa
yaptılar, Cindoruk’u çileden çıkarttılar.
*t*
“Rahmetli Özal’ı da sevmezdi aslında… Hacıhüsrevli” derdi.
Yirmi yedi yaşındayken tanıdığı askeri idarenin yirmi sene sonra çağ atlamışının devamı olarak görürdü onu…
Hem onu, hem partisini… ANAP’ı…
“Hangisini daha çok sever?” yorumunu yapmamı _istiy0rsanız, lâfı dolandırmayacağım. Öza|’sız bir ANAP& yukarıdakilerin hepsinden daha çok sever. Anımaaa, DYP’yi, DernireI’i hepsinin üstünde, başının üstünde tutar.
*t*
Ankara siyas’ çevrelerinde herkes
“mahcup tâze”… Dillerinin ucundaki
ağızlarından bir türlü çıkmıyor. “Cindoruk ne diyor allaaseni Dün dediği
bugün dediğine uymuyor!” diye, herkeste evelemegeveleme…
Cindonık siyasi hayatımızın şu andaki en tutarlı adamıdır., Başından beri
söyledikleri hep aynı iki kapıya çıkıyor.
Ben bu koalisyonu sevmiyorum, istemiyomm… _
9 lstikbâl ya DOGAN’da, ya ANAYOL’dadır. Sağın mimarı da artık
ben olurum…
BENZİNE ZAM…
moore… sapa: oısuu.
BABRNIM ÇANKAYAWA
çııcısıuA
Baha yaylaya
Berllanlrlar yaya
ENDl tabiriyle “Allah kısı( met ederse”, pazar günü
(16 Mayıs 1993), 864 metre rakımlı yaylaya çıkacak
Peki, Osmanlı’nın ilk zamanlarından beri yaz aylarını yaylada
geçiren ünlü göçerlerimizden
“Beritan Aşireti” ne yapsın?
Kış aylarında Şanlıurfa ve Diyarbakır, yaz .aylarında Elazığ,
Bingöl, Tunceli ve Erzurum’da
yaylaya çıkar aşiret… HayvancıIıkla geçinir, çıktıklan yaylanın kirasını peşin öder, hayvanlannı sattıkça ceplerine, cepkenlerine üçbeş kuruş koyarlar. Bir hayvan, bir
hırka, bir yelek…
Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği
“yaylaya çıkma yasağı” koydu
bölgeye… Ne o? Yaylaya çıkanların PKK’ya yardım etme ihtimali
vamıış…
“Pazar gününe lcıdar (tesadüfe bakın, 16 Mayıs 1993) yaylaya
çıkamazsak hayvanlarımız telef
olacak, aç kalacağız!” diyor Beritanlı’lar…
Memlekete bak! Yaylaya çıkmak İsteyenlerden birini yukarı itiyor, öbürünü aşağıya çekiyorlar.
SÜMER ORAL
iliyorum, işlerin başından
B aşkın… Sabah kalkıp ak
şam yatana kadar, başbakanlık adaylarının seyir defterini (ve yıldız tablosunu) izliyorsun… Allah bilir, bakanlık binasının çok yakınındaki falcılara,
bakla atıcılarına da “tebdil-i kıyafet” gidiyorsundur. Ama, hakimlerin, savcıların durumuna
artık bir “vaziyet etsen” iyi olacak… “Mesele benim meselem
değil, hükümetin meselesi!”
demek işi çözmez… Düpedüz
maliyenin işidir o… Cimriliğiyle
lık “okey” derse, dummu kurtaracak düzenlemeler istasyonsuz
çıkar. Niye mi ilgileniyorum bu
konuyla? Arada sırada adliye
koridorlarında dolaşırım, yüzü
devamlı asık insanlar görmekten sıkılmaya, korkmaya başladım. Eskiden idam isterken savcılann, kalem kırarken hâkimlerin yüzü gülerdi hiç değilse…
ünlü (gelenelsel olarak) bakan- `