Aaaahhh ahh! Çocuklar olmasa…
AAAHHH AHH! COCUKLAR OLMASA…
çocuklarını devamlı dövermiş…Sabah, kuşluk, öğlen,
ikindi, akşam, yatsı… Yemeklerden
evvel üç raund, aklına estiği zaman
ekstra… ‘
Adam kapıdan dışarı… Ya kahveye, ya meyhaneye…
Kadıncağız pencereden, bacadan
dışarı… Komşu kadınlara, dert yanmaya, dertlerini ummana dökme
ye…
“Aaahhhh ahhh kardiş!” demiş,
“Yine dövdü beni…”
Demesine lüzûm yok… Suratından, kollarındaki, bacaklarındaki
morartı lardan belli…
Komşu kadınlar hep aynı _şeyi
söylermiş… “Bırak git kardiş… Oyle
babanın canı çıksın, gözü kör olsun… Şu haline bak… Çekilir hayat
değil seninki…” ‘
Kadının cevabı hep aynı olurmuş…
“Gitmesine gideceğim de, ço
Z ALIM babanın biri, karısını,
“Politikacınm dili, sivri değil,
kıvrımlı olur…”
(Victor Hugo, 1877)
OIZTAĞA Bi
AYNEN_ MEýT-u
BİIZ IKİSI CAZ YAPTI
Kil- OLDUM Aßl
Kurlhcın F SEK
cuklar için dayanıyorum. Babaları
giderse, gariplerim, açaçık, sersefil,
rperişan kalacaklar… Sırf onların
Etınna tahammül ediyorum…”
**i
Son zamanlarda çok soyutlaştım,
sembolik yazmaya başladım.
Elimden gayrısı gelmiyor. Sabahakşam dayak yiyip aç (ve açık) gezinen bebelerinin “batın için” (veya o
bahaneyle) babaya, evin erkeğine
saygıda kusur etmeyenler o kadar
çoğaldı ki, somut yazsam, alınanlar,
gücenenler çıkar…
Çocuklar alınır.
Sendikalar, belediyeler, emekliler, memurlar, dar gelirliler, çiftçiler,
köylüler, yanaşmalar, marabalar,
üçurdumcular, saçı bitmemiş yetimler, kaderin ad”, siyasî ve sosyal suç
kurbanları, işkence görenler (ve yapanlar), bakkal, tüccar…
Hemen ayaklanırlar. “Baba bu,
sever de döver de… Size ne?”
Babanın sopasına “kendinden
beter” durumdaki çocukları için katlandığını söyleyerek zevahiri kurtaran analar da alınabilir.
“Çocuklar, babanıza güvenin,
ben “cana ketîlim… dünse, yarın
rı ır. Dün tı , yarın &annın temlıltıdır…” yapa
Nasıl teselli ama? Nasıl aile birliği
ama.?
KOLTUK cuzn.
PARTİ DE
I
NEDEN Blllllllll?
NCE Kadir Çelik ve arkaOdaşlarını kutlamak istiyo
rum… Babanın konuk
edildiği canlı röportaj yayını süperdi. “Süleyman usta, Süleyman usta, ne düşünüyorsun bu
hususta?” gibi çanak tutucu ahiret soruları sorulmadı, sadede gelindi. Soru sadet dahilinde olursa, cevap net olur. Öyle oldu.
Güniz S0kak’a döner dönmez röportajı banttan izledi Demirel… Dört yerde çok bozuldu,
ama, renk vermemeye çalıştı.
Efendim, lnterStar’ın naklen
yayınlarda kullandığı bir “trük”
var. Yayın akışını bozmamak
için görüntüyü küçültüp etrafına
“reklâm çerçevesi” koyuyorlar.
Birkaç saniye sürüyor, ama, etkili
oluyor.
Babanın dört kere tekrarlanan
reklâm çerçevesi Şekerbankündı.
Yani, “y enbe ‘ Yah Kemal Demire ‘in ” ranlı ” olduğu iddia edilen ilişkilerde bulunduğu banka…
Dört kere aynı soruyu tekrarladı Demirel… Aynı sinirli ses tonuyla… “Bunlar gafa mı buluyorlar benle?”
CAVİT ÇAGLAR
HER çorbaya maydanoz olmak zorunda değilsin… Hele,
bilmediğin, kafanın basmadığı
konularda hiç değilsin… Asil
Nadir’in pasaportunu taşıdığı
(ve bağımsız devlet olarak bir
tek bizim tanıdığımız)
KKTC’ye kaçmasından sonra,
hariciyeyi hop oturtup hop
kaldıran bir demeç vermişsin… “KKTC’yi tanısınlar, Nadir’i geri verelim…” Temeldeki fikir doğru… Ne pahasına
olursa olsun, KKTC’nin tanınmasını sağlamak… Yaklaşım
sakat… Davulcu pazarlığı de
ğil, esir mübadelesi sanki…
Hariciyenin başında bir kepazeliğe dönüşmek eğiliminde
olan “Makhlouf Olayı” var
zaten… Bir de, Türkiye’nin başına “Asil Nadir Olayı” çıkarma… Sonra, birileri kalkıp,
“Kimin malını kime veriyorsun?” derler sana…