Mini mini büyüklerimiz!

Kurthan FISEK

Mini mini büyüklerimiz!

me anlamaya, tekrarlamaya

başlar. Papağan gibi…

kın aile çevresinde “ağzıbozuk” _sınıfına girenler varsa, üç-dört
yaşından itibaren, duydukları kelime
OCUKLAR iki-üç yaşında keliğ

zı Mesut Yılmaz, bıçkını ibrahim
Tatlıses, boş nazarlarla etrafı seyredip
ağır konuşanı (sınıf birincisi) Erdal
İnönü, cikleti işportadan ucuza kapatıp arkadaşlarına pahalıya satanı Cavit Çağlar, hırgürcüsü soydaş arayan

lerden “küfür” olanları akıllarında Alpaslan Türkeş…
kalır. Bilgisayar “Mini Mini
gibi… “M, Büyükler” progOn yaş cıva- BENI- İ-ŞYEH ramı_ toplu gösterında, hafızaların- gömßszNe-ı m. rısını ızlerken,
da kalan “cinsel . kendi okul günleiçerikli” kelime rime döndüm.
ve deyimlerin Bizde de böylelegerçek hayatta ne ri vardı.
anlama geldiğini Ayıptır söyleanlamaya başlar, mesi, biz de fena
şaşırırlar. Sudan değildik.
çıkmış balık gi- Başkalarının
bi… ev ödevlerini yaTelevizyonda- pardık.

ki “Mini Mini Büyükler” programarını banda kaydettirmiştim, bayram tatilinin akşam
saatlerinde topluca izledim.

Necef Akra sâyesinde kırk yıl öncesine, okul günlerime döndüm. Değişen bir şey yok… Müdür aynı, öğretmenler aynı, sınıf arkadaşları aynı…

***k

Okulun müdürü Turgut Özal… İki’

eliyle bir kalem doğrultuyor, ama,
hava binbeşyüz… Okulun fıstığı Tansu Çiller… Onda da faça düzgün, endam süper, ama, herkes “cinsel meta” gözüyle görüyor. Okulun kurnaz
çobanı Süleyman Demirel, şairane
duygularla yüklü olanı Bülent Ecevit,
tesbihlisi Necmettin Erbakan, suratsı

Parası, kıyağı
mukabilinde…

***k

“Türkiye’nin Mozaiği” dedikleri
şeyi seyrettim. ‘

Küçüklüğümü gördüm.

Çocuklar birbirlerine tek bir küfür
bile etmedi.

Ertesi gün gazeteleri açtım. Baykuş, büyüğün aynı isimli küçüğü, git
onunla oyna, üstüne otur, hıyar gibisinden lâflar…

Çocuk iki-üç yaşında konuşur. Suya “bu”, yemeğe “mama” der. Küfretmeyi dördünde, ettiği lâfın cinsel
anlam ve ehemmiyetini on yaşında
öğrenir.

Bu malGimum-minimumlara bakın, “siyasî zekâ” ortalamasını siz hesaplayın…

o\

va*
…/
seri! Ercamn

bozulan âsâlıı

UKUROVA Üniversitesi’nin düzenlediği bir panel vardı geçen
hafta… Konusu “Türkiye’de
T_ lumsal Uzlaşma”, konukları
DlSK’ten Kemal Nebioğlu, Türk-l ‘ten
Salih_ Kılıç, T|SK’ten Nihat Yü el,
Hak-|ş’ten Necati Çelik, hükümet he

‘ sab_ına da devlet bakanı rif Ercan’dı.

Ilginç bakanlarımız an biridir Er Hem köşke, hem konuta yakın
(veya mesafeli) durmayı iyi bilir, te
‘ miz-pak görünüşüyle “babacan ve

izlenimini uyandırır.

Hak-Iş genel başkanı Necati Çelik
tesbit yaptı: “Devlet, işverenin kasasından çıkan her 100 liranın 50’sini
alıyor, işçiye 50’sini bırakıyor. Buna
‘soygun’ denir…”

“Konuşan Türkiye” ülküsünün
amansız mücahitlerinden [Ercan söze
karıştı: “Devlete soyguncu diyemezsiniz… Burada devlet var. Ya sözünüzü
düzeltirsiniz, ya zabıt tutturup içeri
attınnm!”

Breh breh breh!

Susturucu takmak için 492 gün zor
sabrettiler. Içim kararıyor. Belki de yirmi dört ay askerlik yaptığım için, sust_urucu denilince, namlu geliyor aklıma

Iıesalıı tank hesabı

ÜRKlYE’NİN baraj, göl, gölet,
nehir ve derelerindeki suları son
damlasına kadar bilmekle övünür baba… Ama, Türkiye’deki tank sayısını bildiğini iddia etmek zor…
Erzurum’un kurtuluş günü kutlamalarında, genkurbey Güreş’le beraber şeref tribünündeydi. Gözleri tank
aradı, zırhlı taşıyıcı aradı. Gelen yok,
geçen yok… Sonunda dayanamadı,
eğilip sordu: “Uç-beş zırhlı araç almıştık buraya… Nerede kaldılar?”
“Güneydoğuya kaydırdık sayın
ım ‘

“Eyi eyi… Rahatladım. Hani, Allah
korusun, çalınır malınır, korktum…”
Asken^ jargonla, “Nasıl koordine
ama?”

ağa”, “Olabilece–__.____i1~g ‘ Fin en “zeWÄÄ rol-n
dünyada,

her şey olacağına vanr…” (François Villon, 1461)

D0lIlIIfIl$3 gelen
SHP, getiren DYP `

ATIRLAYACAKSINIZ, “üçün
cü by-pass” tasarısı konusun
da Uluç Gürkanün dolduruşa
geldiğini, CHP’li anayasa komisyonu
üyesi Coşkun Gökalp’in de zaten
kalkmış olan bazı maddelere muhalefet şerhi koyduğunu yazmıştım.
CHP grup başkanvekili, Ankara milletvekili Uluç dostumdan açıklama
geldi.

0 Tasarı, Anayasa’nın çeşitli madgelerine aykırı hükümler taşımakta
ır.

9 Yasa koymanın asgari gereği,
koyma tekniğini bilmektir. Kanunların
bütünlüğü içinde ele alınması gereği
gözetilmemiştir.

0 Beşinci maddenin a, b, c bentlerinden bazıları metinden çıkartılmış
olmakla beraber, KIT’lerin özelleştirilmesi işinin iktidarın özel işi haline getirilmesi önlenememiştir. Böylece,
bugünkü iyi olmayan çözüm, daha
da kötü ve keyfi bir hâle getirilmektedir.

.0 Tasarının yeni şekline göre,
KlT’ler üzerindeki her türlü tasarruf
yetkisi, bakanlar kurulundan alınıp
Yüksek Planlama Kurulu’na verilmektedir. Bu uygulama sonunda, KIT’lerin_özelleştirilmesinde, Kamu Ortaklığı İdaresi mezat salonuna dönecektir.

ß Durum açıktır. Coşkun Gökal
meseleyi yanlış anlamamış, beni e
dolduruşa getirmemiştir. Olsa olsa,
DYP, koalisyon orta SHP’yi her zamanki gibi yine do duruşa getirmiş
tır.

MESUT YILMAZ ” ‘

Iyi konuştun… “S00 gündür yaptığın, 500 gün sonra yapacağının teminatıdır…” Doğru… Babaya iyi
cevap… Görev talebinde bulundun… “Yok birbirimizden farkımız, ama, biz ANAP’ız…” O da
doğru… Seçmen kabul etsin…
Ama, Hürriyet’in ucunda minik bir
haber vardı: “Sokağın ortasına çöp
döken eşine ceza yazdığı için, Mesut Yılmaz’ın koruma polisi Abdullah Mutlu, zabıta memuruna silah
çekip saldırdı…” Kendi evinin
önünü, bahçesini temiz tutmayan,
tutturmayan, tutmayanların eline
silah vorenden Allah memleketi
korusun! ‘