Leyla Zana’yı dinlerken…

Il9 Mart 1993, Cuma i.

Kurthan F SEK

leyla Zana’vı dinlerken…

İYARBAKIIPDA çok şey duyD dum, dinledim, öğrendim.

Meselâ, en yaygın izlenen televizyon kanalı BBC… Yine meselâ,
insanların izlemek isteyip de ya kumlu, ya kaymalı, ya sıfır görüntülü izle
ye getirdi.

“Devlet” aslında muğlak bir kavram… “Devlet” kim?

Yasama, yürütme, yargı, 864 mü?
Sentezleri mi?

Ben bilmiyorum, kimse bilmiyor,

dıkleri program HBB… bilcümle görme özürlüler tuttukları
“Pekim” de- s.. – yerinden fili tarif
dim arkadaşlara, ` i ediyor. Tabii , ta”Kendi dilinizde rifler de çelişiyor.
radyo-televizyon *t*
yayını, kendi dili- Hürriyet’in ifnizde eğitim ya- tar yemeğinde
pılsa ne olur?” Diyarbakır milletPartisinin ismi- vekili leyla Zana

ni söylemeyece

vardı. Türkçeyi

ğim… (devletin resnı^
Söylemeyece- yazışma dili) nasıl
ğim, çünkü, bera- öğrendiğini anlatber toplandığımız tı.
SHP, DlYbP, CN?? ;Ora dört yave RPi aş an a- _ ın ay ım, evrrnın, temsilcileri- ` lendim ilk çocunin o konudaki çizgileri, görüşleri, âumu bir, ikinci çocuğumlı ertesi yıl
kanaatimce aynıydı. oğurdum. Kocam ha se atılmıştı.
“Acillik ve öncelik bakımından Bir kelime Türkçealıılijlmıyordum. Çobir sıralama yapmak erekirse böl- culdarımı yanıma ım ‘ egitgenin en son sorunu Oğur. Birinrci so- tim. Kürtçe ‘merhaba’ l im kendi
run işsizlik, ikinci sorun herkese ‘potansiyel eşkiya’ özüyle bakılması,
sorun ır…”

***k

b Vaktiyle lsmet Paşa söylemişti gali a…

“Devlet eşkiyayla pazarlık yapmaz…”

Herkes aynı şeyi üç aşağı beş yukarı tekrarladı, “Devlet toksatıcıdır,
pazarlık yapmaz, şartlan dikte eder,
yiyen yer, yemeyen aç kalır!” deme
sine… Meğer Türkçe konuşmak nıış.. Bir kelime daha söylenmiş;
dışan çıkardılar. Hapisteki koamla
görüşebilmek için öğrendim Türkçe İİ

Doğu dillerinde eğitim yapan
okullar serbest bırakılsa, bölge halkından kaç tanesi çocuklarını oraya
gönderir, bilmiyorum. Ama, bildiğim
tek şey var.

Zorla, zorlamayla hiç bir şey olmuyor. Insanlar sadece sertleşiyor.

Bu SAHITLEIZE_
“EVET” D

‘ r ar!. _
BEN DEDğilâABUCUK yu. once
EMıŞÜM…

öCJVENlP

f
w

cama Şahin’i
kimse Sevmlvlll’

ECllSlN adalet komisyonu

başkanı, SHP’den Çorum mil
etvekili Cemal Şahin’e acıyorum doğrusu… Kimseye yaranamadığı
gibi, herkes ondan nefret ediyor.

Geç emekliliği savunmuştu, kızdılar. Erken boşanmayı savundu, kadınlar üstüne çullandılar. Hiç evlenmemiş Imren Aykufla mutlu evliliği çeyrek asırdır devam eden Türkan Akyol,
ittifak edip, yüklendiler garibime…

Şimdi de partisinin “sol” kanadını
ayağa kaldırmış durumda… ‘
rilla” önergesinin aleyhine, “olağanüstü halin uzatılması” |ehi_ne, hem konuştu, hem oy kullandı. Ustelik, ateşli
bi ‘mde

çı

Ordudan başçavuş rütbesiyle
emeklidir

Meclis kulisinde koluna giren aynı
şeyi söylüyor, soruyor: “Kontra adam
olduğum biliyorduk, ama, askerliğini
kontrgerillada yaptığını yeni öğrendik
başçavuşum..!

Dedim ya! Acıyorum garibime…
Ağzını açsa bir türlü, dilini tutsa başka
türlü… Kimseye yaranamıyor.

Doğuvu tanımak!

İYARBAKIR gezisi sırasında

Batman’a gidemedik. Gideme
dik, ama, Batman Çağdaş’ı zamanlı okuduk.

Ramazan ayı münasebetiyle piyasa
kontrollerini sıklaştınnış zabıta… Zabıta memurlarından birinin kafası seyyar
satıcılar tarafından kırılmış… Vak’a “faili meçlıul” olarak kayıtlara geçmiş…

Bölgede işsizlik yüzde 90’a vuracak kadar yaygın… Tek yapılabilecek
iş “seyyar satıcılık”… Kontroller sıkla
ıp “zabıta dövme” olayları artınca,

lediye zabıtası ekiplerinin yanına,

olağanüstü hâl bölge valiliğince koruma polisleri verilmiş…

Fırıncılar da uyanık… Zabıtanın
mesai saatlerine göre ayarlamışlar ekmek üretimini… Ya mesainin başlama
saatinden önce, ya sonra başlayıp bitiriyorlar işlerini… Ekmeğin adı da “ilk
ağız”… Gramajı yüzde 40 düşük…

Yorum yapmıyorum.

Ama, insanları anlıyorum.

“Korlcacaksan, insanın
söylemezin` den, n
şarlamazından kork…” (Ana olu

özdeyişi, on yedinci yüzyıl)

süre-ü lisan
olıluvsa altola!

AYATIMDA ilk defa Ankara’nın
I-Idoğusuna geçtim. Pardon, otuz

yıl ewel tren e Adana’ya giderken, Kayseri’de de azıcık duraklamış?
tım.

Neyse, haritada durduğu gibi durmuyor orası… Insanıyla, yaşayı ıyla,
kollayıp kollanışıyla, depdeğişil( bir
yer… Batılı politikacılanmızın Zannettiği, varsaydığı gibi de değil…

Kaldığımız otelin lobisinde bir hikaye anlattılar.

CHP lideri Deniz Baykal’la SHP’
nin meclis idare amiı1′ Diyarbakır milletvekili Salih Sümer’in yolları, partiler
ayrılmadan önce de ayrıydı. “Başkan
lık seçimi” yapılacak müteaddit kong
relerden birinde, BismiI’de SHP’ye oy
verenlerin sayısından fazla parti üyesi
göründüğünü, Sümer’in naylon üye
kaydettiğini söylemiş Sümer

oturduğu yerden itiraz etmiş, ama, söy- _

ledikleri kimekimedumdumaya gitmış…

Sümer “intikam fırsatı” kollamaya
başlamış… Yakalamış da sonunda…
“Sayın Sümer’in seçim bölgesi olan
BismiI’de 200’e yakın faili meçhul cinayet işlendi, gerisini siz düşünün!”
demiş Baykal…

Sümer’in cevabı hazır… “O sizin
dediğiniz, Bismil değil, Bir tek
faili meçhul cinayet bile yok BismiI’de… Bismil fobisinden kurtulun,
biraz da Türkiye’nin doğusunu görün,
öğrenin…”

Şahsım adına söylüyonrm, 36 saatte ben çok şey öğrendim. Darısı cümlemizin başına….

İSMET SEZGİN Devletin “eşkiya”
tabir edilen kişilerle pazarlık masasına oturmayacağını sen biliyorsun, ben biliyorum, efkâr-ı umûmiye biliyor, Apo da biliyor aslında,
ama, “bir umut” söylemiyor. Çağrısı belki tutar diye… Türkiye’nin
acil sorunu Ap0’nun teslim olması
veya olmaması değil, ilk aşamada,
Nevruz’un kazasız, belâsız, kansız
atlatılmasıdır. Başbakanla başbakan yardımcısı “Hele t metinlerini görelim, önce üşünür,
sonra konuşuruz…” derken, “Devlet eşkiyayla kesinlikle pazarlık
yapmaz, geldiği an tutuklanır!”
demenin zamanı değildi. Nevruz’un geçmesini bekleyemedin

mi sayın bakanım?