Sıcaktan gelen casus…

Kurlhcın FISEK

SIGAKTAN GELEN CASUS…

“ýzlilik” esastır. Sıradan ” ‘ Iilik”
değil, “NATO Kozmik Ç0 Gizlilik”…

O sonuncusuna “NKÇG” dediklerine pek aldanmayın… Sen biliyorsun,
ben biliyorum, efkâr-ı umûmiye biliyor,
başka hiç kimse bilmiyor meselesi…

i**

Çok zaman ewel, MİT’in Ankara
Cebeci’deki Melek Sineması’nın tam
karşısında, hizmet içi faaliyete tahsis ettiği bir binası vardı.
Ankara’da hem taksi paraları fazla,
hem MIT’çi maaşları az olduğu için,
herkes hizmet içi
eğitime belediye
otobüsüyle gidip
gelirdi.

Bizim “S0 uktan gelen casus ‘lardan biri otobüse
binmiş, biletçiyi
uyarmış… “Melek
Sineması’nın oradaki durakta inece
im…”
Biletçi muhabbet düşkünü… “Böyle

gEndtuvaIet gittiğine göre tîlm iyi gaı ..”

MlT’çi esrarengiz, sıkıağızlı… Pardesüsünün yakasını biraz kaldırmış…
“Yok be kardeşim! Sinemaya idecek
vaktimiz mi var? Karşı binad i işimi
görüp başbakanlığa döneceğim…”

Sen biliyorsun, ben bilmiyorum, efkâr-ı umûmiye biliyor.

TÜRKİYE’DEKİ devlet işlerinde

MAN!. casus

HEEY.: AMN âElMiS›
Gsııııısıısvooi›

“Abi be ! Hiç de casusa benzemiyorsun…”
*f*
Yukarıdaki “soğuktan gelen casus”…
Bir de sıcaktan gelen acemileri var.
Meselâ, hariciyeden…
MIT müsteşarı Sönmez Köksal ikincisinden gelmedir, casusluk kültürünü

İan Fleming’le John Le Carre’dan al- ‘

madır.

Oykümüz onun üstüne…

Beyaz pardesüsünün yakaları

sal.. Güniz Sokak
17 numaraya yirmi metre uzakta
durdurttu arabasını… Şaşırtmaca
olsun diye taksiyle gelmişti zaten…
Tavuk kümeslerinin (ve taze yumurtaların) bulunduğu arka bahçeden süzülerek eve
.ı girdiğinde saatler
gecenin onunu gösteriyordu. Çıktığında da geceyarısını az geçeyi…

Çıkışta gazeteciler yakaladı. “Neler
konuştunuz sayın müsteşarım?” diye
sordular.

“Havadan sudan…” dedi.

Ertesi gün, bütün gazetelerde, son
satırına kadar çıktı ne konuştukları…
Tanındığına şaşırmıştı Köksal… Duyulduğuna, dinlendiğine büsbütün şaşırdı.

Nasıl gizlilik ama?

VıIilîK_ psızpevı
EYLEDIK vıızAu…

nı kaldırdı Kök- .

Müiıle müiıle size!
Evren sağlam cıktı

_ORUMSUZ bir haber veriyorum…
Ylzmir-hha’dan gelme… “Evren
Sağlaın!”

Sevenleri sevinsin, sevmeyenleri
üzülsün…

“Midesindeki rahatsızlık nedeniyle
uzun süredir tedavi gören yedinci c_ı_ımhurbaşkanı Kenan Evren’ın, E e Universitesi hastanesinde yaptır ığı son
kontrolde iyileşti ° ve__hiç bır şikâyetinin
kalmadığı anlaşı dı. Üniversitenin gastroentereloji servisinde düzenli aralıklarla muayene olan Evren, Marmaris’teki evinden sabah çıkarak öğle saatlerine
doğru incelendi. Kendisinde herhangi
bir rahatsızlık beliıtisine raslanmadı…”

Tıbbi özeti şu… -Midesi, sindirim sistemi sağlam…

Nülus ıılanlaması
ve iki görüş…

NKARA büyükşehir reisi Murat
AKarayalçın “az çocuklu aileler”e

müj e verdi. Iki (veya daha az)
çocuklu aileler, belediye hizmetlerinden, yüzde 20 indirimli olarak nasiplenecekler…

Büyükşehir var, büyükşehir var. Siyasf görüşler farklı…

Konya-hha büromuzun şefi Cihat
Yazıcı, “Ankaralı Karayalçın böyle böyle dedi. Siz olsaydınız ne apardınız?”
diye sordu Konya büyükşehir belediyes__inin Refah Partili başkanına… Halil
Urün’e… `

“Biz ta_ı_n tersini yapardık…” cevabını verdi Urün, “Dün a görüşlerimiz
farklı… Onlar azalma an, daralmaktan, bölünmekten yana… Bizse çoğalmaya taraftarız…”

Kesik zürriyetini bölünerek telafi
eden sosyal demokrasiye (veya demokratik sola) ithafımdır.

Salon’un orası…” demiş…

lınmış…

ayrı da düşse, cidü* yet esastır…”

Yalılasan
Newruz…

ENDEN hatırlatması, “Newruz”
BZI Mart’ta bu yıl… Sıkıntı var. Sı
kıntıları daiçişleri bakanı Sezgin
tırmandırıyor. Yok silahlanılmış, yok
büyük kentlerde eylemler varmış, yok
toplar atılacakmış…

_Hepsinin sorumlusu HEP…

Imam yellenirse cemaat eder. Malazgirtte meydana gelen bir olay üzerine, HEP’in Muş milletvekili Sım Sakık,
“Orada bir şeyler mi oluyor?” diye
sonnuş Malazgirt kaymakamına… Telefon “çat” diye suratına kapanmadan
önce, “Senin milletvekilliğini tanımıyorum!” lâfı gelmiş…

Sezgin’in kapısına dayanmış Sa- .

kık’la bir başka HEP’li, Şırnak milletvekili Orhan Sez in’de muhabbet gani… “Amaannn endiiimmmm!
Kimler gelmi 2 Meclisin en sevdiğim
ikilisi… Hoşgeldiniz, sefalar etirdinız…

Derdinizi söyleyin, demıan ulalım…” ‘

Derdi anlatmış “sevilen ikili”…
Güçlükonak’taki gıda ambargoşu…

Hemen olağanüstü vali Unal Erkan’a iletilmiş durum… O akşam, Güçlük0nak’taki bir bakkal dükkanının
konserve kutuları, televizyon ekranlarına gelmiş, “Yalanm Gıdanın her türlüsü var!” mesajı iletilmiş…

Şırnak’ın Akkemer beldesiyle bağlı
köylerinde, Gevdan ve Mahmuran aşiretlerinin alışveriş yaptıkları yerlerde
aynı şeylerin olduğunu söyleyecekmiş
iki milletvekili… Yaptıkları “koalisyon
dostu” uyarı böyle boşa gidince vazgeçmişler…

Newruz yaklaşırken sıkılıyorum…
Kendisi konuşurken ağzını açan, başkası konuşurken kulağının üstüne oturanların yaptığına sağırlar diyalogu denir.

Iki sağırdan da gümbürtü çıkar.

5ßÜ`Ç~ s: “Zevkle__î rim aristok
. ratik olabilir,

amaa-ndemokratım…”

(Victor Hugo, 1874)

CEMİL ÇİÇEK
ş_ “Devlet bakanı” sıfatıyla, ANAP döneminde,
M1/ _aile işlerinden sorumluydun… Cumhurbeyimizin
Islâm devletleri büyükelçilerine verdiği iftar yemeğinde, din işlerinden en iyi senin anladığın
varsayilarak, “imam” tayin edilmişsin… Kabûl salonunda, beyaz çarşaflar üzerinde namaz kılınırken, uyarı gelmiş… “Yahu, imam efendi! Kıbleyi yanlış tutturdun bize…” Biraz
bozulmakla beraber, durumu düzeltmeye kalkmışsın… “Eskiden de bu istikamette kılardık…” Arkanda saf duran uyarı sahibi sesini yükseltmiş… “Hangi istikamette?” Cevap gelmiş senden… “Şimdiki istikamette…”
Cumhurbeyimiz “Yanlışsın kardeşim, kıblenin doğrusu şu taraf, bizim Mavi

İslâm ülkelerinin bütün büyükelçileri meşverete girmiş, imamın yanlış istikamette namaz kıldırdığına, çumhurbeyimizin haklı olduğuna karar vermiş…
Neyse, “happy end”… lstikamet değiştirilmek suretiyle ikinci defa namaz kı
Hep demişimdir: “Devlet işlerinde, din işlerinde, beraber de olsalar, yolları