Selma hanımın bitmeyen çilesi

Selma hanımın

ER hükümet değişikliğinde

küçük bir deftercik bastırır

başbakanlık… Onemli Telefon Rehberi…

Minikliğine bakıp “karamürsel
sepeti” zannetmeyin… Derde devâdan gayrı (hatta onu bile) her şeyi
bulursunuz orada…

C umhurbeyin, başbeyin,
mahdumbeyin,
hocabeyin, anamuhfbeyin, bakanbeylerin telefonları yazılıdır.
Çevir numarayı,
dön köşeyi… Ya

Kurlhcın F SEK

bitmeyen çilesi

dum. Yangından mal mı kaçırıyor,
dağa kız mı kaldırıyor.? Insan bir haber verir, gidip masrafa sokmasak
bile çiçek yollarız… Daha sonra şaşırdım; Ses niye bezgin-bıkkın? Millet 470 gündür koalisyona tahammül ediyor, kadıncağız topu topu
10 gün dayanamadı.

Selma hanım
açtı telefonu…
“Abdülkadir be’gi arıyorsanız,

urada öyle birisi yok… Yanlış

köşeyi dön, ya şi- numara…”
fayı bul… “Baba yanlış
*i* apmaz… BaşbaPeki, numara- kanlığın rehbelardan biri yanlış olursa ne olur? rinde böyle yazılı…”

Selma hanım (soyadı bizde saklı)

gibi kafayı üşütmenize ramak kalır.
***k

Otuz yıllık dostum Abdülkadir
Ateş’i aradım evinden…

Numarasını da, ‘büyük bir özen
ve dikkatle hazırlanan (tıpkı hükümetin programı ve _Tansu hanımın
istikrar paketi gibi) Onemli Telefon
Rehberi’nden buldum.

Hayatından bezmiş, bıkmış birinin_şesi çıktı karşıma…

Once sevindim. Kabinenin gözde bekârlarından birinin başı nihayet bağlanabildi diye… Sonra bozul
“Kusura bakmayın efendim…
Yanlış numara…”

”Numaranızı değiştirseniz iyi
olur…”

“Onlar rehberlerini değiştirsin…
Kırk yıllık ahbaplanma yeni numaraını haber verene kadar P1T zengin olur…”

***k

Hangi partiye oy verdiğini soracaktım Selma hanıma…

Oy kutsaldır, gizlidir, soramadım, ama, sesinin bezginliğinden,
hükümet (ve rehber) değişikliğini
beklediğini hissettim.

“Z” harfinin
gunahı ne?

ÜSUN hanımdan (soyadı lâzım
değil) yine mektup var.
“Alfabemizdeki harflerin melûn ve münasebetsiz alanlarından
da bıktım, sizin devamlı onlarla
başla an kelimeleri yazmanızdan
içim karardı…” diyor, “Lütfen, ‘Z’
harfine gelin, bitsin bu çile…”
Zımbırtı, Zangırtı, Zılgıt, Zındık,
Zıbık, Zevk-ü Sefa, Zırnık, Zakkum,
Zıkkım, Zübük, Zemheri Zürafası,
Zarifler, Zevzek, Zalim, Zülûm, Zebani, Zemberek, Zırlamak, Zıplamak, Zahmet (ettiniz), Zina, Zambak, Zübük, Ziya-ül Hak’ın beybiraderi Zorti, Zengin, Zilli, Zorlu, Zom,
Zoka, Zührevi, Zibidi, Zebellâ,
Züzzzt, Zam, Zamane, Zırva, Zivana, Zifaf…
Ziyadesiyle…

sözüne gözlük

EVLET büyüklerimiz (ve eşleD ri) açılış yapmaya meraklıdır.

Papatyanın büyüğü margrittir.

Ansiklopedi bayiliğinden sağlık
bakanlığına terfi eden Halil Şıvgın,
bundan üç yıl ewel, Zile devlet hastanesinde göz kliniği açmış, ANAP
mültecilerinden Abdülkadir Aksu ve
Gali Demirel’in de katıldığı bir tören e, kliğine “Semra Ozal Göz
Kliniği” adını verrnişlerdi.

“Hayırhah” bir girişim…

Ama, sakatı var.

Bugüne kadar göz doktoru tayin
edilmemiş kliniğe… Rotasyon cilvesi, 2 bevliyeci, 1 kazıkazancı, 2 kokoreççi gitmiş…

Miyoplarla (uzağı görmeyen) hipermetroplar (yakını görmeyenler),
görme özürlerini giderecek başka
yerler arıyor. 864’ün harem dairesinin haberi ola!

“Gerçek kahraman, cesaretini
şahitsiz gösterir…”
(George Santayana, 1941)

Özal’ın son
Balkan seferi

UMHURBEYİMİZİN Balkan
C seferi, kendisi dışındakiler

için, biraz işkence, ızdırap oldu.

S0fya’da herkes rahattı. Otele
inildi, odalara yerleşildi, traşlar olundu, banyolar yapıldı, mini-barlardan
çimlenildi.

Yavruvatan Makedonya’da keyifler kaçtı. Bellevue oteliyle sobasız
Kuzey Kutbu arasında uzun boylu
fark yoktu. Bizimkilerin gelip soydaşlarıyla hasret gidereceği duyulunca, altı aydan beri ilk defa sobalar
yakılmış… Neyse, otele gelindi, bavullar yok… Ohri havalimanında
“valiz boşaltma-taşıma” cihazı olmadığı için, bir tek cumhurbeyin vaIizleri gelmiş… Gerisin geriye gittiler,
bavullarını alıp getirdiler “bizimkiler”…

“Tarili` dost” sayılmayan Arna-‘

vutluk’un başkentinde “durum vaziyetleri” daha vahimdi. Duşa girip sıcak suyu açanlar dondu, soğuk isteyenler haşlandı. Kapı tokmağı elinde
kalangazeteci arkadaşlarımızdan biri de, banyoda kırk beş dakika mahsur kaldı.

Nasıl fütuhat ama?

Nasıl muamele ama?

KOKSAL TOPIAN

Haberini aldım, YOK’e “by-pass”
yapıp üniversiteyi “özerk” kılacak
kanun tasarısını nihayet hazırlamışsın… Beş yıllık bir hukuk kavgasından sonra, Danıştay kararıyla üniversiteye döndüm. “12 Eylül
zorbalarının nesebigayrısahih
evlâdı” saydığım YOK’ün altında,
üstünde, yanında, orasında, burasında çalışmak istemediğim için,
tekrar kovulmadan, istifa ettim.
Mensûbu olduğun hükümet “demokratikleşmek” için, “emanet
oy” istedi. Epeycesini de aldı.
Ozerk üniversiteyi (ve Amerika’yı)
yeniden keşfetmek için, 467 gün
beklemeni yadırgamıyorum aslında… Paketler açılsın, ‘delikler tıkansın, anahtarlar verilsin diye o
kadar bekleyen biri olarak, üniversitenin özerkleşmesini biraz
daha beklemeyen babanın tabi
riyle nâmerttir.