Kim ölmüş, kim ölmüş?

Kim Ölmüs.

AHMETll hocalarımdan Prof.

_ R Fehmi Yavuz’un bir kitapçığı
yardı: “Gazetelerde Ölüm l ^ I

“Sevgili hocam…” dedim kendisine, “Böyle bir kitabı yazmak aklına
nasıl, nereden geldi?”

“Öldüğü zaman öldüğü bilinsin ister herkes…” cevabını verdi, “Tek yolu ölüm ilânı vermek… Her ailenin
borcudur…”

“Onca gazetenin onca ölüm ilânını tara p istatistik çıkarmak sana zor

elmetlikmi?” diye sordum. Sonra ekedinl: “Uşenmedin mi?”

“U medim…” dedi, “Gazetelerdeki ö üm ilânları da her haber gibi
haberdir. Gazete okuyan du rlıysa,
onu da okur. Okumak zonı adır…”

*i*

Fehmi hocanın vasiyet ve uyarısıyla, ölüm ilânlarını on beş yıldır okurum. *

“Gömüldükten sonra hatırlanmak
istiyorsanız, ya okunacak işler yapın, ya okunmaya r şeyler ya
zın…” (Benjamin Fran lin, 1777)

Kurthan FISEK

kim Ölmüs?

Adnan Kahveci ailesiyle beraber
aynı kazâda ölen 24 yaşındaki Murat
Demir’in ilânına gözüm ilişmemişti.
Sonradan gördüm.

Bir “teşekkür ilânı”, bir “suçlama”…

“5 Şubat 1993 günü Gerede yakınlarında, otoyola tersten girerek,
sisli hava ve buzlu asfalt üzerinde aşırı hızla seyreden bir sürücünün (i.e.,
Adnan Kahveci) hatalanyla, ömrünün
balıarıııda, aramızdan, kucağımızdan
hoyratça çekilerek koparılan çiçeğimiz, biricik oğlumuz MURAT DEMlR ….. ..”

**i

Jandarma genel komutanı Eşref
Bitlis’in protokol camii_Kocatepe’deki
cenazesi dolup taştı. Olüm ilânlarında merhûmun ismini herkes doğru
yazdı.

Ama, üç ölüm ilânı daha vardı.

Aynı kazâda ğüme giden emir subayı piyade albay lşık’ın arkasından
rahmet okuyanların ilânları…

Rahmetlinin üç ayrı ismi çıktı.

Fahir, Fatih, Fahri…

Tanımadıkları kişilerin arkasından
“zevahiri kurtarmak” i in timsahın
gözyaşlarını dökenlere, ö üm ilânı verenlere çok kızardı Fehmi hoca…

Mâdem ölüm ilânı veriyorsunuz,
kimin öldüğünü bilin bari…

Kendisi artık yok, ama, hiç değilse
ismi akıllarda doğru kalsın…

6 ISA HEZQEV HAZIR!Nêißl MEN& YAPALIM..

Haber kggnağıma
saygıyı ugrendım

AZETECl, ya haber kaynaG ğına saygı duyar, ya onu
değiştirir.

lbret dersleri alıyorum son iki
gündür… Meselâ, koskoca TEK’in
genel müdürü Sedat Yılmaz arattı,
“Hayatımın hiçbir döneminde
hciıçbır siyas* partiden milletvekili
a ayı olmadım!” dedi.

Devletin en üst bürokratlığın:
yapmış birisi bunu söylerse, bana
da, tükürdüğünü yalayıp özür dilemek, haberin kaynağına cla küfretrnek düşer.
Öyle yaptım.

Ama, bu sefer haber kaynağımdan özürdiliyorum.

Sayın Sedat Yıldız, DYP’den
milletvekili adayı olmamış… Çankaya belediye başkanlığı seçimlerinde DYP’den başkan adayı olmuş…

Hayatı boyunca kelimelerle
oynamış biri olarak, bu “kelime
oyunu” tufasına gelmek de benim
ayıbımdır.

SEYFİ OKTAY Sakın yanlış anlama, Nevşehir cezaevinden
18 kişiyi senin kaçırdığını söylemiyorum. Tam aksine, firarların önlenmesi için görevini yapan tek kişi varsa, o da sensin…
27 Ocak 1993 tarihinde Nevşehir cezaevine yazı yazıp ” ırar irişimi olabileceği” yönünde i barların geldiğini, gerekli
tedbirlerin acilen alınması gerektiğini söylemişsin… Hemen
28 kişilik bir heyet oluşturulmuş… lçinde sadece vali yok…
Cezaevini tepeden tırnağa arayıp, “bütün koğuşlara girildiğini”, “hiç bir şey bulunamadığını”, “asayişin berkemâl olduğunu” raporla merkeze bildirmişler… Peki, elektrikli sandalyede ne işin olduğunu soracaksın… söyleyeyim… “En az iîrar
benim dönemimde oldu!” demenin, mazeret aramanın hiç
anlamı yok… Kendini eski dönemle mukayese etmen büsbütün anlamsız… Iki buçuk kişi
kalkıp “Bakan istifa etsin!” dediğinde böyle pısar, alttan alırsan, zor idare edersin o bakanIığı… Azıcık elektroşok terapinin iyi geleceğini düşündüm.