stanbul trafiği, can pazarı (2)

maz… Trene bineceksin, gözün yemez…Orta Anadolu
bozkırında, ne sıcak yemek bulursun,
ne sıcak kompartman… Sabaha kadar,
yattığın yerde, salyan, sümüğün donar.
El mahkûm, karayoluyla gideceksin… Tab?, tırlan, özturizmleri, jet pi
H ER yerde kar var, uçak kalk

lotu özentilerini, _ tercüme etti korni
renkkörlerini gö- ER SABAH !GE GİDERKEN

zün yeıse… B E YŞPMA BE “Dilli” Heyet iki gün
Dalan’ın dâ- MORAlıM Boîill-UYOL’ gbnra Almanya’ya

vetlisi Alman he- . . ” ü.

yeti İstanbul trafi- Ankara büro
ğinin ıslah (ve if- muzdan Erdal’

lah) olabileceğinden umudu kesin
Kurthan F SEK

İstanbul traıiğL-can nazarı (2)

otobüslerin yanına vardığımızda ağlaşıyordu Şoförler…

“Ağır vasıtaların sağdan
söyleyen levhayı okumadın mı?” diye
sordu komiser. Cevabını aldı: “Abi,
vallaaa ağır değil benim vasıta… YaEıhn gazda bile 140 yapıyor ewelal
şoförün söylediklerini Alman’lara

Güven üşenmemiş, karayolların
ce, “Haydi, geldi- daki trafik kazâsı
imiz işe yatasın istatistiklerini çı’…” dedi, “Şe- kannış… Karayolhirleramı karayo- cuların akıllarının
Iuna çıkıp duruna bir köşesinde durbakalııiı…” sun…
Yanımızda su . 0Kazâların
gibi Almanca ko- – yüzde 74.3’ü açık

nuşan genç bir komiser, sivil plakal
iki arabayla E-5 karayoluna çıktık.
Arabayı Alman trafikçilerden biri kullanıyor. Hız sınırını aşmıyor, orta şerit
‘ ten efendi efendi gidiyor.

Korkudan arabanın arkasına büzülmüş vaziyette, vınn solumuzdan,
vınn sağımızdan iki TlR’ın, üç kum
kamyonunun geçtiğini saydım. Ağır
vasıtaları sağa çeken tırmanma şeridinde de aynı şey başımıza gelince,
genç komiser, telsizle ileriye haber
verdi. Durdurulmuş kamyonların,

ve güneşli, yüzde 12,6’sı yağmurlu,
yüzde 2,3’ü karlı havalarda meydana
geliyor. Aylık rekor (yüzde 9,7) ağustosta, günlük rekor (yüzde 14,9) mübarek
9 Akşamüstü beşle yedi arasına
özellikle dikkat! Kazâların yüzde 14’ü
o zaman oluyor.

9 Kaza rizikosu, gündüzleri yüzde
70’e çıkıyor, akşamları yüzde 30’a iniyor.
Siz ne dersiniz, bilmem, ama, ben
evde oturacağım bugün…

` BİRLESİK AVRUPA

I(.uIıu
1.0. negatif!

UMHURBEYlMİZlN “Yeni parC ti kuruyoruz, başkanı sensin!”

4 tufasına gelip açıkta kalan Mehmet Keçeciler durdu, durdu, patladı:
“Özal entrikacıdır!” _

Tam unutulmak üzereyken “flaş
isim” oldu, gazeteciler tarafından haldır-huldur aranır duruma geldi. Nihayet bulundu. Nükleer tıp nıerkezinde
kan tahlili yaptınıken… Yanında “miting meydanlarmın değişmez azgın”
Eıkal Zenger vardı.

“Niçin kan tahlili yîaptırıyorsunuz?” sorusuna cevaben, Zenger söze
karıştı: “Partimizin manevî babasıyla
kan uyuşmazlığı var mı, ona bakıyoniz…”

Gazeteci üsteledi: “Biz de öğrene’
Iim bari? Keçeciler’in,kan grubu ne?”
Zenger konuştu: “Doktorlar da
pek an ayamadı, ama, T.Ö.-Negatif
olduğunu zannediyoruz…”

Gazeteci Zenger’e sordu: “Peki, sizinki ne?”

Lâfa karışma sırası Keçecilefdeydi:
“Onunki de aynı, ama, onda elstradan fazla miktar H20 var…”

Yani, bol sulu..

‘ keti

AHMET KENAN EVREN
Tuhaf ve tutarsız açıklamalarından birinüiâha yaprzışsınulâßlılaadyasyonu yapma ım, o rın muhatabı da ben ‘lim…”
Sahiden sen yapmadın, endiliğinden oldu. Haydi, diyelim, muhatabı da sen değilsin, hükümet…
Peki, îonraelgaîzlerine ne demeli.?
“Y ı an t ‘ erde radyasyona
msîlıanmadı. Panik olur muydu,
&Taz mıydı, bilmiyoruûnén ama,

ı rağmen açı masına tafanftğrîlını. Hâlâ da o kanaati
taşıyorum…” Burada dur! Mâdem
tetkikler yapılmış, sonuçlar alınmış’, radyasyon izine rastlanmamıştı, bunun açıklanması niye panik yaratsın.? O tarihlerde mâdem
her kulağına geleni açıklama huyun vardı, radyasyon konusunda
niye sustun, tavır koymadın? Hukukta bir lâf vardır. Suskunld( ik
rardan gelir. t

‘ ş .m < ' ş , ,. 3830 G a II ~ IPKI Latin Amerika'nın muz cum huriyetlerinde darbe yapılması gi bi, Türkiye'de erken kalkan parti kuruyor. Kurulanların sayısını ben de şaşırdım... ' Kuruculardan biri Hasan Celal Güzel... Kibar insandır, beyefendi insandır, bürokratlılctan gelme olduğu için nezaelden bırakmaz... Kendisini ANAP'dan koparan cumhuıbeyi ziyarete gitti, bir buçuk saat süreyle hoşbeş edecek konu buldu, Yeniden uş lğartisi'ni anlattı, telkin ve tavsiye adı. Obür partilere gitti, yöneticileri tanıştırdı, muhasebe ve musahabede bulundu. Son sırada ANAP vardı. Yani, Gü zel'in yapamadığını yapan Mesut Yıl- . maz'ın partisi... Kapı duvar, telefon sağır... Nihayet cevap veren bir telefon buldu "Yok deyin..." cevabını aldı, "İstanbul'a 'diyorum, diyeceği bir şey varsa Pakıîm rüşsün..." Biz de, "Düşmanımızın düşmanı dostumuzdurl" zannederdik. Bin yıllık siyasi" teorileri yeniden gözden geçimıek (veya öküzün altında buzağı aramak) durumundayız galiba... ' Kırmızı ışık i kültürüne lıalııs... rolojidir, ama, Bakırköy Akıl Hastanesi'ndeki başhekimlik günleri sayesinde "psikiyatri" alanında "ulemâ" oldu. "Kırmızı ışık kültürü" üstüne arkadaşlara konuşmuş... "Kırmızı ışıkta durulur, yeşil ışıkla 'lir. Batılı ülkelerde, çocuk yaştan ğşayarak, insanlara bu terbiye verilir. Bizde tam tersi oluyor. Polisin aklına esiyor, kırmızı ışık Jananlara 'geç', yeşil ışık ananlara ' ur' işareti veriyor. Ç yaşta kırmızı ışıktan geçilmeyeceğini öğrenen günün yetışkini kafa_ "giriyor, neyin doğru, n yan ış o nu şaşı or... neylAslında, Aktuna halsiz?, Yasaklardan beli bükülmüş insanlarımızın, devlet otoritesine en ucuz (ve kendileri için zararsız) şekilde isyan edebilecekleri tek yer, trafik ışıklarına riayetsizlik... "şaşkınlık" değil, "bilinçli protesto" desek daha bilimsel olur. ILDIRIM Aktuna'nın ihtisası nö ırli'yi bulsun, gö llAh arasında o m. ş “W” (lîmothyCampbell, 1956): = 1 ~ i;