stanbul trafiği, can pazarı (1)

Kurthan F SEK

İstanbul trafiği, can ııarı (1)

AYYAREYE binmekten ölesiye

korkarım, ama, Ankara’ya dön
mek için ne zaman Yeşilköy havalimanına gelsem, derin bir nefes alırım…

İstanbul’un o kara traûği cinnetinden kurtulduğum, cennete geldiğim
ıçın…

Tuhaf şey, tayyarenin koltuğuna
gömülüp kemer
bağlarken (uçaklarda bağlamak
mecbûri, arabalarda bağlamasan da
olur), “nostaljik
takılmaya” başlarım… Dalan zamanında lstanbul’a “trafîği düzeltmek ve düzenlemek için”
gelen Alman heyetine gider aklım…

Yine öyle oldu. ~

***Ir

Sonradan öğrendim, heyetin ilk
yaptığı iş, trafiğin en çok tıkandığı
noktaları görmek olmuş… Gezmişler,
görmüşler, onca tıkanıklığa rağmen

‘ arabaların nasıl o kadar hız yaptıkları
na akıl-sır erdirememişler…
Şaşkınlıkları devam ederken tanıştım kendileriyle… Anlattımz_ “Siz Bavyera _ _ yaşarken, bır yerden öte ıne grtmek ıçın dört a ak
yürürken, İstanbul’un şehirIeşrnesi çoktan başlamıştı. Şehirleşrne,

,naf

trafiğini, trafiğinin kendine özgü kurallarını beraberinde getirir. Padişahımız II. Abdülhamit’in dört küheylanlı
Iandonu, aşan hız ” ünden, Haliç’e
düştü, atlar boğuldlııf makam şoförü
(veya sürücüsü) yüzerek kurtuldu, padişah curna namazına dumıuştu, lan` donda yoktu, bir
şey olmadı. Siz
bizi anlamaktan
vazgegn…”
At**
Derin sosyolojik tahlillerimden
çok etkilendi he
ünümüz, Istanul’un başka
lerini
yoruz…” dedi heyet başkanı Oskar
_ Gerdom, “Ama,
taksiyle gideIim ”

fylisafîrdir, ön koltuğa oturdu Os
Y.°’.’
ıstı
ı Emniyet kemerini arandı, koltu
ğun arasına parmağı sıkıştı, ezildi.
Arabanın fabrikadan çıktığı günden
beri_ kullanılmamış emniyet kemerini
nihayet buldu. Taktı, Kapalıçarşı’ya
gelince çözdü.

“Alman’lar geldi!” diye koşuştu es
Alman olduğunun nereden anlaşıldığınıksordu Söylîdinßhqêmniyet errıerinin ‘ e verevine bıraktığı tozdan, pislikten…”

İstanbul trafiğine yarın yine çıkarız… inşallah döneriz…

YAêİAgItTAK,
Dßfsk LAzıM .a

yet… “Yarın boş ‘

“ütanazi”

tartışmaları

ÖŞE yazarlarının kaderi… YazdıKğın sevilirse, açık isimli, açık

imzalı, açık adresli, telefon numaralı mektup… Sevilmezse, imzasız,
isimsiz, adressiz, küfümame…
Beyoğlu postanesinden çıkma, b
ikinci tipten bir mektup var önümde…

“Bir Günün Hikâ i köşenizdeki
yazınızı iki “ndür yorum. Karşıdan ahkâm esmek çok kolaydır. Aylardır kanser hastamızla neler çektiğimizi biz bil’ oruz… Hele, maî durumu bizim gı i kısıtlı insanların buna
dayanacak yolsa… Basbas bağıran, devam ı kusan bir hastaya mılyonlar ” rek, her gün ilaç alacak

ramız y ne yapmayı düşünürüz
?İİ

Buraya kadar okuyucumla beraberim… Sonra yollarımız ayrılıyor.

“Böyle durumlarda en güzeli ötanazidir…” diyor, “Diliyorum Allah’tan,
siz veya bir yakınınız bu duruma düşsün de bakalım, o zaman ne palavralar
sıkarsınız…” _

Benim babamın adı Nusret… lki yıl
önce kanserden öldü. Çektiği acıyı, sıkıntıyı, elli üç yıllık eşi annem çekti.
Doktor olan kardeşim çekti, gelinleri
çekti, ben çektim.

Onun için, sevgili iki günlük oku
– rum, bana ötanaziyi savunma… Kanser

şarlatanlarına, “zakkumcu” tabir edien umut tacirlerine karşı savaştı, acı
çekerek öldü, ama, huzur içinde öldü.
Doktor olarak, kendi canını almadığı, başkasından canını alması dilencili
ğini yapmadığı için…

“Kolların’- ;ii ‘k’ daki
â- saate
İÜİÜWİ sadece
işçiler,

memurlar ve köleler bakar…”
(John D. MacD0nald, 1974)

RUŞDU SARACOGLU

Altın ithalatını başında bulunduğun merkez bankasından alıp Özel teşebbüse veren “altın borsası” projesini askıya aldırrnışsın… Hem de, küsüşük olduğun Tansu ÇiIIer’i es geçip, doğrudan

~ k’ doğruya Deınirel’e giderek… Kimin haklı olduğunu bilmem, Tansu hanım yanlış, s`en yerden göğe kadar haklı olabilirsin,
ama, bir sürü “bürokratik usûl hatâsı” var yaptığında… Kendi bürokratlık gün-lerimdem bilirim, bürokratın yaptıklarının hesabını bakan vereceği için, bu ikisi
küsüşük olmaz… Biri gider, öbürü kalır. Bakan atlanarak (veya görmezlikten
gelinerek) iş yapılmaz, hizmet tıkanır. Diyelim, bunlar oldu. Bitmek bilmeyen
bir “kan dâvâsı” gibi, bakan-bürokrat kavgası gazete sütunlarında sürdürülmez… Bunların olduğu “tek adam dönemi” geride kalmış olmalı Türkiye’de…

Baha konuta
niye kapandı?

ILBAŞI tatilini Istanbul’da geçirdi
Y baba… Ayağının tozuyla Anka
ra’ya iner inmez, konuta kapandı,” birikmiş kağıtları imzalamaya başladı, Güniz sokaktaki evine yatıp kalkmak için gitti.

“Her dâim çalışan” özel telefonundan cevap yok… “Telefonlara niye
çıkmıyorsurııız?” diye soran gazetecilere, “Devletin birikmiş kağıtları var,
onları imzalıyorum!” cevabını vermış…

Eve girip çıkanların da sayısı sınırlı… Devlet bakanları Cavit Çağlar, E(rem Ceyhun, Tansu Çiller… Bazı bü
rokratlar… Aralarında Tansu’yla çatışık ›

(ve küsüşük) Rüşdü Sara u var.
Babanın 27 yıllık gitgel i başbakanlığı sırasında, bürokrat sattığını, bakan
değiştirdiğini hatırlamıyorum. Konuta
kapandığını da hatırlamıyorum.

Ayıptır söylemesi, nelerin olup bitti- ı

ğini düşündükçe, meraktan da çatlıyomm… ‘

YGIIİ moda
“horozvum”

DlRNE-hha’dan Gurbet Gökçe
yazmış… “Kahvehanelerimizden

birinde, özel olarak hazırlanan
bir bölümde, horoz döğüşleri başladı.
Müşterek bahis oynanıyor. Hem kazanıyor, hem eğleniyor insanlar…”
Habere göre, Gazimihal kahvesindeki “döğüş”, sabahın dokuzunda
başlıyor, gecenin sekizinde bitiyor. Evvelki gün yapılan dögüşü, Hasan Kıvrak’ın “Hint” isimli horozu, yirmi dakika döğüştükten sonra, İsmail Yılmaz’ın “Kırmızı” isimli`h0r0zunu döverek kazanınış… _
Yorum yapmıyorum. Rejimlerin kana susamışlığını, Franko da, savunmasız (veya boynuzlu) boğalara karşı,
kılıçlı matadorları çıkararak tatmin et
‘ mişti. Tam kırk yıl…

“Temel içgüdü” dedikleri şey bu
değildir inşallah!