Benim radyasyonum iyidir!
ELÂKEI’ bulutları Çernobil’den
kalkıp Türkiye’nin kuzeyine se
yirttiğinde kimse aldırış etmedi.
Herkes işin gırgırındaydı.
Başta ben… Hatırlıyorum, “Kanser olur muyuz?” diye sonnuştu arkadaşlar… Tarih tezlerimden birini
söylemiştim: “Ke- . şifler, icatlar ve
SONEÃKA BANA DA
Kurthon F SEK
Benim radvasvonum İvllllfl
devlet başkanı için, “halkın seçilmiş
terrsilcileri”, azletrne yetkilerini kul- ‘
lanacaktı. Fransız Komünist Partisi
genel sekreteri Mardıais’e som sordu gazeteciler…
“Watergate binasındaki Demokrat Parti karargahına gizli dinleme cihazları yerleştirmiş Nixon… Res›
tıp tarihine en _ B* &NAMIK VERDİLER men !muhalefetin
büyük katkımız AMA ICIMDE TuHPıF Bi His ı/AİZJ- konuşmalarına,
çiçek aşısıdır. T haberleşmelerine
Mâlûm-u âîniz, kulak misafiri oloriiinal çiçekaşısı muş… Ameriinek dışkısından ka’da yer yerintüretilmiştir. Bur- den oynuyor, Avnumuz oradan rupa’nın kılı kıpırçıkmadığı, kur- . Niye ” .
tulmadığı i in, “l ‘dann imdoğal bağışı lık tiyazıdır telefon
kazandık…” ‘ dinlemek. Dinle
Aynı günlerde meselerdi şaşarÇetin Altan ağa- dim…”
beyımız çok benzer bir yorum yap-‘ .k .k i.
mıştı: “Bulutumusıın, radyasyon musun, nesin? Ustümüze gelme, senin
gibileri bizi ı alamaz… Senin gibi
radyasyon bu utu buraya gelirse,
ağzını cart d’ rtarız!”
Mahalle kahvelerinde aynı muhabbet vardı: “Çek oradan demli
bir çay! Radyasyonlu ossun!”
“Devletlü” takımı farklı mı? Onlar da, “halkı teskin ve teselî” etmek için çay höpürdetrnişlerdi.
i’ *k i’
1974 yılında “Watergate Dâvâsı” iyice kızışmıştı.
Amerika tarihinde ilk defa, bir
Muhalefetin telefonlarını dinlediği için değil, dinlediğini kabul etmediği, “Haberim oktu!” diye yalan
söylediği için, o altına gitti Nixon… `- ı
istifa etmeseydi, üç suçtan yargılanacaktı. Adaleti engellemekten, iktidarını kötüye kullanmaktan, meclise ve halka yalan söyleyip saygısızlık etmekten…
Sapla _samanı karıştırmayalım…
lğyren, Özal, Aral, Doğramacı, ‘
. Ozernre, Karhan radyasyondan so
rumlu değildir. Olanları gizlemekten sorumludur.
a&
B_ı_ı pir ihlıar
sıırıııırı
ANAYASA Mahkemesi Başkanı
Yelda Güngör Ozdeıı “boy he
ş defi” haline getiriliyor. Emniyetten
aramışlar, İçişleri bakanlığı üst düzeyinden aramışlar, “Korumanızı artıralım” demişler… “Hayır, istemem!” demiş, şairliği tutmuş, kafiyeli cevap vermiş…
Bir yaşam gerçeğidir, yıllar gelip geçecek
Kaçmak boşuna, herkes ektiğini biçecek
Hiç kimsenin yanına kalmayacak yaptığı
İnsanlık, onur, erdem, adalet içecek.
Bunlar Kil değil, hit
AHALLİ seçimleruiçin “geriye
sayma” başladı. Onümüzdeki
seçimlere aday olanlar da, “kamuoyu yanması mümkün ve muhtemel olan” kurum ve kuruluşlara beş
yıllık mûtad ziyaretlerine başladı.
Rahmetli orgenerallerimizden
Cemal Tural da, emekliye sevkedileceğini (“cuntacılık” duyumları üzerine) öğrenince, aynını yapmıştı.
. Belediyeler bizde arpalıktır. Yadırgamıyorum, eleştirmiyorum, herkesin doğal hakkıdır. Amerika’da ne
zaman başkan seçimi yapılıp yenisi
gelse, ilk değiştirdiği (ve adamlarını
tayin ettiği) yer, postacılıktır, belediye temizlik işçileridir. Baş ağrıtrnaz,
göze batmaz…
Ama, Türkiye’de iyice .göze batmaya başladı bu tâyin işleri… Istanbul belediyesinin çok, ama çok “üst
düzey” bir bürokratik yetkilisi sızlandı geçenlerde… “Bizimkiler
KlT’lerle uğraşacaklarına, BlT’lerle
uğâaâsınlar… Belediye lktisaıî Teşe “Ileri yani…”
“Elinizi ayağınızı dünyadan
ne kadar çekerseniz çekin,
öldüğünüzde, birine ya
borçlu kalırsınız, a
birilerinden alacaklı
(Johann W. van Goethe, 187 7)
Biraz Türkiye
SON zamanlarda yeni bir lâf çıktı:
“Türkiye, Ankara değildir!”
Nereden çıktı, kim çıkardı, bilmem, ama, zaten Türkiye “Ankara”
değildi. “İstanbul” olsun isteyenler
çıkarrnıştır herhalde…
Sivas’ta yayınlanan “Hürdoğan”
gazetesi var önümde… “Bunları
Duydunuz Mu?” başlığıyla soruyor.
b 1930’Iu yıllarda Tokat’ta askerî
lise olduğunu, Tokatlı’ların “lahana
ve hıyar tarlalarımız zarar görü
or!” diye şikâyet etmeleri üzerine,
isenin oradan alındığını;
> Hukuk ve gazetecilik, orman
mühendisliği ve hayvancılık üzerine
tahsil eden bir hemşehrimizin “Hamamda Yıkanma Adâbı” konusunda
kitap yazdığını;
b Köylerimizden birinde, 15 kişiyi Almanya’ya götüreceğini söyleyip
adam başına 10’ar milyon lira toplayan birinin, gurbetçileri önce Malatya’ya, s0n_ra Istanbul’a götürüp bıraktığını, Istanbul’da indirilenlere
“Münih’e hoşgeldiniz!” dediğini;
> Sivasspor kulübünün eski başkanı, şimdinin Ankara’da bir genel
müdürüne, kulüp başkanlığı yaptığı
dönemden kalma “fulbolcuların
hamam parası” diye fatura çıkarıldığını;
> Sivas’ın yeni beldelerinden birinin belediye başkanıyla makam şoförünün, geçirdikleri trafik kazası
sonrasında, herkese haber ulaştırmalarına rağmen, arabalarında mahsur
kaldıklarını biliyor muydunuz?
Silivri Sporkent’teki yazlık evinin
“kimliği belirsiz” hırsızlarca
soyulup soğana çevrildiğini
öğrenince kahkahalarla gülmeye
başladım. Faili meçhul
kaçırmaların niye artış
gösterdiğini de bu arada anladım.
Korunma bakımından “birinci
öncelikli” bir kişi olarak senin
evin soyulursa, maazallah,
başkalarına ne olmaz? Gazetemiz
baskıya girerken gülmeye devam
ettiğim için, elektrikli sandalyenin
şalterini indirmeyi unutabilirim…
Borcum olsun!
cinayetlerin, soygunların, bebek