Sen korku nedir, bilmez misin?
Kurthcın FISEK
Sen korku nedir, bilmez misin?
° Ki YIL önceydi. Canımdan aziz
editörlerimden Mehmet Y.
Yılmaz’ın kullandığı arabada, E-6
otoyolunda, seyir halindeydik. Sakin,
uslu, hız limitleri dahilinde…
“Vıınnnn” diye bir otobüs geçti
solumuzdan… Baktık, arkasında
“Batman Turizm” yazılı… Tesadüf o
Batman gazetesi var önümde… Atatürk’ün ölümünden bir gün önce çıkanşayısı… i
Uç maymunlu “Duydum, Gördüm, Söylemedim” köşesinde bir haber… “Havanın kararrnasıyla birlikte
inen kepenklerin ölü kent haline e~
tirdiği Batman’da…, açık kalabi en
v?’ SABAH o,… m.. :”‘“:–*Şz°’*~:r
vızyona yenı gı- ‘ . _ _ , en ırın ,e ı ı
ren “Batman” i# ‘İznml- EPEYIM-SAKÂTA 4! arkadaş konuş”filmini seyretmiş 6 l-MEYEVLM” 5UPR$I yordu.S0kaldarşiz evveli gece… EWYORKA BENZEMEZ*** da tek bir erkek
G ü l ü ştü k. yoktu. Derken,
“Bizim millet dükkanın önünmodaya amma den bir hada meraklı!” de- nım konvoy hadîm, “Dün filmi linde geçmeye
Vardi, bugün şir- başladı. ‘Dışarıketi kuruldu…” da erkek yok,
*k i’ i’ kadınlar tek başMedeniyet larına korkusuz
doğudan batıya
hareket eder, “iç
göç” adı altında medeniyetin hareket
yönünü izleyenler, gittikleri yeri hatırlar, bıraktıkları yeri unutur. “Aslını inkâreden haramzadedir!” misali…
lnanın, söylerken utanıyorum,
“Batman” yazısını görünce Michael
Keaton’ın yarasası geldi gözlerimin
önüne… Yazıldığı gibi okunan Bat
. man’ın 72’nci vilayetimiz olduğu ak
lıma bir an bile gelmedi.
i’ ‘A’ *k
Otuz yıla yakındır çıkan haftalık
ca geziyor’ dedi
oturanlardan biri… ‘Desenize, meydan kadınlara
‘kaldı’ diye buyurdu öbürü…”
Çevirdim birinci sayfayı… Bir haber… “Cinayetsiz Bir Hafta Geçirdik!”
Faili meçhul cinayet olmamış evvelki hafta… Halk mutluymuş… Tamam, Türkiye “Ankara” değildir,
ama, devamlı söylüyorum, ?Istanbul” hiç değildir.
Gecelerin yarasalara teslim olduğu yerler de var.
BAKAN DANIŞMANVNA KARAKOLDA DAYAK…
NDA
:aı::z;r:»!iırı.*ı«ıi l li’
Mu ne yasar
ne yaşamaz…
NKARALI Osman Kara’nın oğ
lu Mustafa Kara’ya “tifo” teşhi
si konmuş… Ankara Universitesi Tıp Fakültesi hastanesine acilen
kaldırılıp yatırılmış, beş gün tedavi
görmüş, sağlığına kavuşup taburcu
edilmiş…
Şanslı çocuk… Bizim hastanelere
ziyaretçi gidenlerin çoğu ya ruh hastası çıkar, ya ölü…
Neyse, taburcu olup ilkokula bıraktığı yerden sıhhatle devam eden
Mustafa Kara’nın babasına iki ay
sonra yazı gelmiş… Tedavi gördüğü
hastanenin müdürlüğünden… Mustafa Kara’nın iki ay önce vefat ettiği,
vefata ilişkin nüfus işlemlerinin henüz tamamlanıp hastaneye iletilmediği, defin ruhsatıyla beraber öbür
bütün belgelerin hastaneye getirilerek dosyanın bir an önce kapatılması
gerektiği söyleniyormuş…
Eğitimle sağlık senkronizedir Türkiye’de… Biri kötüye gitti mi, öbürü
beterleşir… Küçük Mustafa’nın okuldan kaydını silerlerse hiç şaşmam…
ARAKOLDA dayak
I( yediğini duyunca üzüldüm.
Yufka yürekliyimdir, üç-beş
kişinin bir olup savunmasız,
korunmasız insanları
dövmelerine gönlüm razı
olmaz… içişleri bakanlığı
müşaviri olduğunu öğrenince
şaşırdım. Hele, “şeffaf karakol”
projesinin başmimarlarından,
akıl hocalarından olduğunu
duyunca dudağım uçukladı. O
“şeffaf karakol” denilen zümrüdü anka kuşu, 500 gün vade
isteyen hükümetin
gözbebeklerinden biriydi,
zamanından çok ewel
gerçekleştirildi, kutlarım…
Eskiden “sopalık” olan garip
takımıydi. Şimdi herkes dayak
yiyor, herkesin gözü önünde…
Şeffaflığa “eşitlik” boyutunu
getirmek az-buz iş değil…
Bır tek &n31;
Erguıler mı.
AZETELERDE haberi habire çıG kıyor. TBMM devamsızmiş, ne
– geleni varmış, ne gideni… Demokraside çare tükenmez, milletvekillerini meclise devam ettirmenin yolu
var, mal candan kıymetli, devamsızlığa “para cezası” önerisi getirilmiş…
Konuyu görüşen (veya görüşecek olan)
anayasa komisyonu üye sayısının ye
.tersizliği yüzünden toplanamayınca,
ANAP’lı Orhan Ergüder patlamış…
“Dört aydır meclise elmeyen bir
sürü bakan ve milletve ili var. Her
gün geliyorum… Bir tek enayi ben
miyim?”
Elbette değilsin, öyle olsaydın
meclise girmez, Fenerbahçe’nin yönetiminde kalırdın… Ama, Fenerbahçe’den kalma “Bastir parayı, -bitir
işi!” kafan devam ediyor. Önerdiğin
1 milyonu az geçkin (fazlası 66 bin lira) para cezasıyla iş hallolmaz… Ola
cağına komisyondaşlarin inansa, za- .
ten oradan geçmez…
Ayının tenıli _
herkesi yendi
NAP Genel Başkanı Mesut YılAmaz dellenip cumhurbeye
“Hodri meydan!” deyince, herkesin gözleri uzundur kış uykusunda
olan Mustafa Taşar’a döndü. Ayıptir
söylemesi, ANAP’ın genel sekreteridir
kendisi… Neyse, çağrı çıkınca, Taşar’ın
etrafı çevrildi. “Kon ne zaman?” diye sorup soruşturan arın başında Yıldırım Akbulut var_dı. Ibrahim Ozdemir
oradaydı, Fevzi lşbaşaran, Tunca Toskay oradaydı. Niye olmasınlar, nasıl
olmasınlar? “Otel tosunu” bu… Ne yapacağı, ne çevireceği hiç belli olmaz…
Kendisi pek fazla kitap yazmamış
olan Tunca Toskay işi gırgıra vurmaya
kalkiştı. Ağız yokluyor. “Ustad, kon relerin nasıl kazanılacağı konusun a
kitap yazsana…”
“Yazsam da anlamazlar…” dedi
Taşar, “Kongreler değişkendir, hangi
şartlarda kimin ne ya ması gerektiğini
söylesem de anlamazlar, kanştırirlar…
Siz önce yeterli imzayı toplayın, teferruatı sonra k0nuşuruz…”~
Olağanüstü kongrenin toplanabilmesi için gereken imzalarda 300 kadar
eksik vamıış galiba…
“Pençeme bakın, ne dediğimi anlarsınız!” dese, yerden göğe hakki olacak Taşar’ın…
“Uğrunda savaşmak için
insanlara fırsat verilmeyen her
fikir ölmeye mahkûmdur…”
(Thomas Mann, 1951)