Bir kitaba başlar gibi…
Yaşar Sökmensüer / Hürriyet
Üniversitede asistanlıktan ayrıldıktan sonra inişli-çıkışlı dönemimde, Aktüel’in haber müdürü kadim arkadaşım Reha Mağden’in aracılığıyla tanışmıştım Hoca’yla.
Aktüel’de editörlük kadrosu için aradım, randevu istedim.
“Yarın 7’de gel” dedi hoca.
Doğal olarak akşam 19.00 sandım, sabah 07.00’yi kast ediyormuş meğer.
Her zaman çok erkendi mesaisi… Çoğu kez evden 6’da çıkar, Renault 12 makam arabasının teybinden hiç çıkmayan yakın arkadaşı Rahmi Saltuk’un kasedini dinleyerek, “Cenderme” türküsü, “Venseremos” marşı eşliğinde Gölbaşı’na giderdi önce.
Ardından güne tazelenmiş olarak, büroya…
Sanırım, İK açısından emsali olmayan randevu saatinde gittim yanına.
Üç saate yakın oturduk… Saat 10.00’da eşimi “Girdim işe” mutluluğuyla aradığımda, Hoca’nın kahveme “damlattığı” viskilerden çakırkeyiftim biraz.
Yatırılmayan kuponla at yarışı
Aktüel’deyken gelen telefonları, çoğu kez “Buyrun, ben Kenan Evren” diye açardı.
Mesai dışında, Erhan Göksel, Mümtaz İdil, Cengiz Güleç ile uzun, keyifli briç saatleri yaşadık.
Polisiye roman keyfini paylaştık, her fırsatta. Simenon’u o bana tanıştırdı.
Keskin zekası, inanılmaz sistemleriyle “isabetli” at yarışı oynardı, ama kağıt üzerinde.
Yatırmazdı kuponları:
“Bir ata para yatıracak kadar, eşek değilim…”
Sağın liderlerin öğrencisi, sağın liderlerinin hocası
Sonrasında hiç ayrılmadık. Kurthan Hoca’nın Hürriyet’e geçmesinden hemen sonra, -onun tavsiyesiyle- ben de Hürriyet’e geçtim.
“Hayatımın hiç bir döneminde, sosyal demokrat sayılacak kadar sağda olmadım” derdi.
Sevgili babası Nusret Fişek’in zoruyla girdiği ODTÜ Kimya Mühendisliği’nde ise sağın üç yıldızından ders aldı:
Süleyman Demirel-Hidrolik, Turgut Özal-Matematik, Necmettin Erbakan-Mekanik, Erdal İnönü-Fizik…
Sonrasında, Mehmet Ağar, Mesut Yılmaz, Abdüllatif Şener de Hoca’nın öğrencisi oldu.
ODTÜ Kimya’dayken bir tek Özal’ın dersinden geçmiş, Sıfırcı Hoca ilk sıfırını da Erdal İnönü’den almıştı.
Atıldı, İdari Bilimler’e geçti.
Oradan da Siyasal’a, asistanlığa…
FKF ve TİP Bilim Kurulu üyeliğini hep soyağacının kıymetli bir parçası olarak taşıdı.
CHP’yi eleştiren yazılar yazdığında bazen ağır tepkiler aldı.
Şöyle yanıt verdi, bir yazısında:
“Biz asker mapuslarında sürünürken, sen babanın gözünde ‘bir hain pırıltıdan ibarettin’…
Beni galiba en iyi Akit Gazetesi anlıyor. ‘Takiyyesiz komünist’…”
Kırk dört yıl solmayan aşk
Tüm yaşamı boyunca ve benim tüm yaşamım boyunca gördüğüm fiiliyle, zihniyle, gönlüyle en monogam insandı. Aşkına en vefalı, en sadık insan.
Balerin Neyran Fişek’le birlikte olduğunda, tek akşamı aksatmadan Kuğu Gölü’nün iki sezon boyunca tüm temsillerini izledi.
Kırk dört yıla ulaşan birlikteliklerinde, aşkından sonsuz bir sevgi üretti.
Önce ölüm ilanlarına bakardı
Gazeteleri eline aldığında önce ölüm ilanlarına bakardı mutlaka.
“Ölüm sırası, bakalım bugün nerelerde” der, mırıldanırdı hafif hüzünle:
“Çözülen bir yün yumağı /akıp giden günlerimiz…”
İstanbul’da veda etti hayata…
Oysa, “Ankara’nın en iyi tarafı, İstanbul’dan dönmesidir” derdi içtenlikle, her zaman.
Ağzına çok yakışan, ironik küfürleri içerlerindeki yumuşacık şefkati, sıcak gülümsemesini hiç örtmedi.
Geride, bir akşamüstü dost meclisinde onunla paylaştığımız ve gözlerini hafifçe dolduran Edip Cansever’in dizeleri kaldı:
“Ne çıkarmış az içsem, bütün bütün bıraksam da içkiyi
İnanmazsın hiç mi hiç sevmiyorum zaten
Yazdan kalma bir bitkiyi çıkarıp
Doldurur gibi oyuğunu
Ya da bir hastayı düzeltircesine yatağında
yalnızca yerine koyuyorum onu
Belki özenle biraz, biraz da dikkatle belki
Kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni….”